Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Dayton sonrası Bosna’nın geleceği
Sevinç Alkan Özcan
EKİM ayında ABD ve AB temsilcilerinin Boşnak, Sırp ve Hırvat liderlerle bir araya gelerek anayasa değişikliği tekliflerini yinelemeleri, Bosna’yı yeniden uluslararası politikanın önemli gündem maddelerinden biri haline getirdi. Teklifi yinelemeleri diyoruz, zira Bosna Savaşı’nı sona erdiren Dayton Antlaşması’nın oluşturduğu siyasi yapıyı değiştirmeyi öngören anayasa değişikliği teklifi ilk kez gündeme gelmiyor. Özellikle antlaşmanın onuncu yıldönümünden (2005) bu yana, Dayton’ın kurduğu üçlü başkanlık konseyi ve iki entiteli (Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti) siyasi yapının işlerliği sürekli tartışma konusu.
En tepede üçlü başkanlık konseyi, üç başbakan ve toplam altı meclisten oluşan son derece karmaşık yapı, şimdiye kadar uluslararası toplumun Bosna için oluşturduğu Yüksek Temsilcilik sayesinde büyük ölçüde devam ettirilebildi. Ancak söz konusu parçalı siyasi ve ekonomik yapının uzun süre devam ettirilemeyeceği artık daha sık dile getiriliyor ve bu konuda ABD ile AB’nin Bosnalı liderler üzerindeki baskıları da artıyor. Türkiye de son dönemde Bosna’da Dayton sonrası daha adil bir düzenlemenin yapılması konusundaki girişimleriyle dikkat çekiyor.
Anayasa değişikliğiyle temelde, Bosna’daki etnik liderlerin yetkilerini sınırlamak ve merkezî kurumların yönetimdeki ağırlığını artırmak hedefleniyor. Bu sayede mevcut siyasi yapının ortaya çıkardığı ağır bürokratik engellerin ortadan kaldırılması, kararların hızlı bir şekilde alınması ve etnik çekişmelerin siyaseti kilitlemesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. AB’nin istediği reformların gerçekleşmesi ve Bosna’nın AB’nin kendisine muhatap alabileceği bir ülke haline gelmesi de Dayton düzeninin değişmesine bağlı görünüyor. Ne var ki nüfusun sadece üçte birini teşkil etmesine rağmen ayrı bir siyasi entiteye sahip olan Sırp Cumhuriyeti (nüfusunun geri kalanını oluşturan Boşnaklar ve Hırvatlar ise tek bir siyasi birimi, Boşnak-Hırvat Federasyonu’nu paylaşıyor) yapılması öngörülen değişikliklere başından beri karşı çıkıyor. Nitekim daha önce de merkezileşme çabalarının iki önemli ayağını oluşturan tek bir ordu ve polis gücü oluşturulmasını Sırp Cumhuriyeti engellemişti.
Bu noktada Ekim ayında Sırp lider Milorad Dodik’in “Batı baskısı Bosna’yı bölecek” şeklindeki uyarısını anlamlandırabilmek pek mümkün değil. Zira aynı lider Kosova’nın bağımsızlığını kazandığı 2008’de, Bosna-Hersek’in Kosova’nın bağımsızlığını tanıması durumunda Sırp Cumhuriyeti’nin de Sırbistan’a katılacağı tehdidinde bulunmuştu. Kosova’nın bağımsızlığının ardından Sırp Cumhuriyeti parlamentosunda bağımsızlık referandumunun yapılması yönünde alınan karar da Dayton Antlaşması’nı ihlal etmek anlamına geliyordu. 1995’ten bu yana benzer tehditleri sık sık yineleyen ve Sırbistan’ın verdiği güvenceyle bağımsız ve bütün bir Bosna-Hersek’i bir türlü içselleştiremeyen Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna’nın bütünlüğünün korunması konusunda samimi olmadığı açık. Eğer samimi olsaydı, şimdi korumaya çalıştığı Dayton düzeninin öngördüğü göçmenlerin (yurtdışındaki Bosna vatandaşlarının) geri dönüşüne başından beri zorluklar çıkarmazdı. Üstelik Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bosna’daki soykırımdan sorumlu tuttuğu unsurların içinde Sırp Cumhuriyeti’nin siyasi kurumları, ordusu ve polis teşkilatı olduğu da unutulmamalı.
Bosna’nın bütünlüğünü en baştan itibaren samimiyetle savunan bir taraf varsa o da Boşnaklardı. Bosna Savaşı başladığında defalarca BM’ye Bosna’nın bütünlüğünün korunması yönünde çağrılar yapan tek lider, Aliya İzzetbegoviç’ti. Nitekim bugün üçlü Başkanlık Konseyi’nin Müslüman üyesi Haris Slajdzic de Bosna’nın bütünlüğünün sağlanması için anayasa değişikliği teklifine olumlu bakıyor; Dayton Antlaşması’nın kurduğu siyasi yapıyı Bosna’nın ilerlemesinin önündeki en önemli engellerden biri olarak görüyor.
AB ile Katılım Anlaşması imzalamış olan Bosna’nın, yakın komşularının AB yolunda hızla ilerledikleri bir dönemde artık geri adım atması zor görünüyor. Bu sebeple, başta yeni bir anayasanın yapılması olmak üzere, polis reformu ve diğer pek çok reformun hayata geçirilmesi gerekiyor. Hiçbir yerde olmadığı kadar çok imkanını Bosna’da seferber etmiş olan AB, verdiği emeklerin boşa gitmemesi ve ortak dış politikasının en azından Balkanlar’da işlemesi için elinden geleni yapmaya hazır. Dolayısıyla AB’nin, Sırp ve Hırvatların daha bağımsız entitelere sahip olma çabalarına göz yumması mümkün değil. Bosna’nın bölünmesi yeni bir savaş demektir; bu da AB’nin bölgedeki tüm çabalarının boşa gitmesi anlamına gelir.
Boşnaklar yeni siyasi yapılanmada daha merkezî bir devlet arayışı içindeyken, Hırvatlar kendileri için ayrı bir entite istiyorlar. Sırp Cumhuriyeti ise siyasi yapının yeniden şekillendirilmesi sürecinde birkaç tane federal yapının oluşturulabileceğini savunuyor ve bu şekilde Dayton’ın önerdiği konfederal yapıdan daha azına razı olduklarını(!) iddia ediyor. Uluslararası toplumun yeni siyasi yapılanma konusundaki tavrı Boşnaklarınkine yakın. Yeni düzenleme konusunda tüm etnik grupların mutabakata varması gerektiğini söyleyen Yüksek Temsilcilik, federal bir yapının Bosna’nın geleceğinde mümkün olamayacağını ileri sürüyor. Bir diğer tartışma konusu olan, Yüksek Temsilciliğin kapatılması ve egemenliğin halka devredilmesi konusunda her üç etnik grup da hemfikir; ancak zamanlama konusunda uzlaşmaya varılmış değil. Yüksek Temsilci Miroslav Lajcak, bu konunun takvime bağlanmasının doğru olmadığını ve gerekenden daha kısa sürede gerçekleşmesi riskine giremeyeceklerini söylüyor. Anayasa değişikliği yapılmadan ve yeni siyasi yapı şekillenmeden temsilciliğin kapatılması da pek mümkün görünmüyor. Sırplar dışında tüm tarafların uzlaştığı tek bir konu varsa o da Bosna’da artık statükonun devam etmemesi gerektiği; ancak bunun nasıl gerçekleşeceği tartışma konusu. Dayton Antlaşması’nın amacı, Bosna’da savaşa son vermekti ve bunu başardı; ancak bölünme tehlikesinin sürekli gündemde tutulduğu bir statüko yarattı. Bosna’da siyasi yapı yeniden şekillendirilmeden bu tehlikenin önüne geçilmesi pek mümkün görünmüyor.
Bu nedenle Dayton sonrası Bosna’yı yakından takip eden Türkiye, ikinci bir Dayton düzeninin ortaya çıkmaması ve daha adil bir siyasi yapılanma için diplomatik çabalarını yoğunlaştırmış durumda. Ekim ayının başında Bosna ile ilgili olarak AB yetkilileriyle görüşen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, daha sonra Saraybosna’yı ziyaret ederek Bosnalı liderlerle bir araya geldi. Ardından ABD ve AB’li yetkililerin Bosna ile ilgili olarak Ankara ile yeniden kurdukları temaslar, Türkiye’nin Bosna’daki siyasi yapılanmada söz sahibi bir ülke olacağını gösteriyor. Avrupa’nın Boşnakların savaş sırasında yaşadıkları mağduriyeti görmezden gelme eğiliminden rahatsız olan Türkiye, Bosna’da işleyen bir mekanizma kurulmadan meselenin tamamen AB misyonuna bırakılmaması konusunda kararlı. Umulur ki yeniden yapılanma, gerek savaş sırasında gerekse Dayton sonrasında Boşnakların yaşadıkları mağduriyeti göz önünde bulundurur.

Paylaş Tavsiye Et
Dünya Siyaset
DİĞER YAZILAR