Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2004) > Dosya > İran, Orta Asya ve Kafkasya’ya nasıl bakıyor?
Dosya
İran, Orta Asya ve Kafkasya’ya nasıl bakıyor?
Sevinç Alkan Özcan
1979 İSLAM devrimi sonrasında dış politikada Basra Körfezi’ndeki İslam ülkelerine yoğunlaşmak suretiyle Orta Asya ve Kafkasya’daki Sovyet Müslümanlarına karşı özel bir yaklaşım sergilemeyen, hatta Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalini yalnızca kınamakla yetinen İran, aynı tutumunu Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından da devam ettirdi. İran’ın söz konusu tutumunu, Soğuk Savaş döneminde -büyük ölçüde Amerikan karşıtlığının tabii bir sonucu olarak- Sovyetler Birliği ve Çin gibi komünist ülkelerle yakınlaşma zorunluluğu belirlerken, Soğuk Savaş sonrası dönemde ideolojiden arındırılmaya çalışılan yeni pragmatik dış politika tayin etti. İran’ın dış politikasında rejim ihracına yönelik ideolojik tutumunu terk etmeye ve revizyonizmden uzaklaşmaya başlaması Rafsancani dönemine tekabül etmektedir. İran-Irak Savaşı’ndan çıkarılan dersler doğrultusunda askerî ve ekonomik anlamda dışa bağımlılığa son verme, kendi kendine yeterli hale gelme, askerî caydırıcılık kapasitesini artırma ve bölgesel bir güç haline gelme hedeflerini İran dış politikasının ana parametreleri olarak belirleyen Rafsancani, komşu Arap ülkeleriyle ekonomik ve siyasî ilişkilerini geliştirmek suretiyle Körfez bölgesindeki yalnızlığını kırmaya çalıştı. Körfez Savaşı sırasında Irak’ı BM kararlarına uymaya çağırmak suretiyle uluslararası toplumla birlikte hareket etmesine, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana tavır almasına, Iraklı Şiilere askerî destek vermekten kaçınmasına ve Körfez ülkelerine yönelik yapıcı adımlar atmasına rağmen İran, bu dönemde Körfez ülkelerinin kendisi ile ilgili kaygılarını tam anlamıyla gideremedi. İran’ın bölge ülkeleriyle istediği yakınlaşmayı sağlaması için Hatemi’nin iş başına gelmesini beklemesi gerekecekti. Zira bu dönemde Orta Doğu Barış Süreci’nin çıkmaza girmesi ve ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin Arap ülkelerinde yarattığı rahatsızlık, bu ülkelerin İran’la yakınlaşmasının yolunu açtı.
 
Değişen Orta Asya ve Kafkasya Vizyonu
İran’ın Soğuk Savaş sonrası dönemde Hatemi ile birlikte dozunu artırarak devam ettirdiği yeni dış politikasının test edildiği ikinci önemli alan, bağımsızlığını yeni kazanan ülkelerin yer aldığı Orta Asya ve Kafkasya bölgesi oldu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının bu bölgede ortaya çıkardığı belirsizlik İran’ı her ne kadar kuzeyden gelen yeni güvenlik kaygılarıyla baş başa bıraktıysa da, aynı zamanda yeni dış politikasını uygulayabilmesine imkan tanıyacak bir zemin yarattı. Zira geçmişte hiçbir dönemde gerçek anlamda nüfuz etme imkanı bulamadığı Orta Asya bölgesi, yeni dönemde İran’ın bölgedeki yalnızlığını giderecek fırsatları beraberinde getirebilirdi. Gerçekten de İran, Orta Asya’ya yönelik dış politikasında mevcut rejimlere ve ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı göstermeye, bölgedeki muhalif İslamî grupları desteklememeye, etnik ve dinî unsurlara dayanan dış politika söylemini terk etmeye özen gösterdi. Humeyni sonrası dönemde İran, zaman zaman bölgedeki Müslüman grupları himaye etmeye yönelmişse de, bunu daha çok iç kamuoyunu tatmin edebilecek ölçüde son derece sınırlı tuttu.
 
Eski Politikanın Devam Ettiği Alanlar: Tacikistan ve Afganistan
İran’ın etnik ve dinî unsurlara dayanan dış politika söylemini terk etmesinin iki önemli istisnası, Tacikistan ve Afganistan’la kurduğu ilişkiler oldu. Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a yönelik politikalarında ekonomik araçları ön plana çıkaran İran’ın bu tutumunun, Tacikistan ve Afganistan söz konusu olduğunda değiştiği görüldü. Nüfusunun çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu Tacikistan’a yönelik dış politikasını Fars kültürünün bölgedeki etkinliğine ve Fars milliyetçiliğine dayandıran İran, Afganistan politikasında Şiiliği belirgin bir biçimde devreye soktu. Bu da İran’ın dış politikasında Farisi ve Şii karakterin nasıl iç içe geçebildiğini gösterdi. Bununla birlikte Tacikistan’daki iç savaş sırasında arabuluculuk girişimlerinin başarılı olması ve savaş sırasında Rusya ile birlikte merkezî hükümeti desteklemesi, İran’ın bölgeye yönelik ihtiyatlı politikasının bir göstergesiydi. İran aynı ihtiyatlı politikayı Azerbaycan ve bağımsızlığını yeni kazanmış diğer ülkelere yönelik olarak da devam ettirdi.
İran’da yaşayan Afgan mülteciler ve Afganistan’da yaşayan Şii Hazaralar, hem Soğuk Savaş döneminde hem de sonrasında İran’ın Afganistan politikasının değişmeyen araçları oldu. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sırasında mücahit gruplara, özellikle de Şii gruplara destek veren İran, bu dönemde savaş içinde olmasına rağmen 1,5 milyondan fazla mülteciyi kendi topraklarına kabul etti. Afganistan’da Farsça’nın resmî dil olarak kullanılması, ayrıca Şii bir Türk grubu olan Hazaraların varlığı, İran’ın Afganistan üzerindeki tarihî iddialarını İran bakış açısına göre anlamlı kılmaktaydı. İran, Afganistan’daki Şiilerin çıkarlarını göz ardı edeceği gerekçesiyle, Kabil’de Pakistan destekli bir Taliban yönetiminin ortaya çıkmasına karşı çıktı. İran ile Pakistan arasındaki bu mücadele Afganistan sorununun devam etmesinde önemli rol oynadı. Ancak Pakistan’ın Peştunlar üzerindeki etkinliği nedeniyle İran, hiçbir zaman Afganistan’da istediği etkinliği kuramadı.
Bununla beraber İran, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından muhalif gruplara olan desteğini devam ettirdi. 1992 yılında kurulan Burhaneddin Rabbani hükümetinde Hazaraların üç bakanlık elde etmesi ve Cihad Konseyi’nde de görev almasında büyük rol oynayan İran, Taliban karşıtı Kuzey İttifakı’nın oluşmasına da önemli katkılarda bulundu. Ancak İttifak’ın karışık yapısı İran’ın İttifak üzerinde istediği etkiyi kurmasına engel oldu. Taliban rejimine karşı olma noktasında Amerika ile aynı tarafta bulunmasına rağmen İran, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin oluşturduğu anti-terör koalisyonuna katılmadı. Bir taraftan ABD liderliğinde oluşturulacak her türlü koalisyona karşı çıkarken, diğer taraftan BM şemsiyesi altında oluşturulacak anti-terör koalisyonuna katılacağını ifade etti. İran, ABD’nin Afganistan’a başlattığı saldırıyı kınadı ve durdurulmasını istedi; Afganistan’da kurulacak yeni yönetimin başında Burhaneddin Rabbani’nin olması gerektiğini her fırsatta dile getirdi.
 
İlginin Odağı Hazar Bölgesi
Soğuk Savaş sonrasında İran’ın ideolojiden ziyade ekonomik ve stratejik esaslara dayanan yeni dış politikası çerçevesinde asıl ilgisi Hazar bölgesine yönelik oldu. Hazar Denizi’nin statüsü sorunu yeni bağımsızlığını kazanan bölge ülkeleri ile İran arasında tek egemenlik sorunu olarak ortaya çıktı. İran’ın bu konudaki tavrı 1990’lı yıllar boyunca hiç değişmedi. Rusya ve İran, Hazar’a kıyısı bulunan kıyı devletlerinin ortak kullanımı prensibini benimserken, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan sektörel paylaşım prensibinden yana tavır koydular. Hazar’ın statüsü sorununun yalnızca kıyıdaş ülkeleri ilgilendirdiğini savunan, bu nedenle de Hazar’a kıyısı olmayan Amerika gibi başka aktörlerin bu soruna müdahale etmelerinin önüne geçmeye çalışan İran ve Rusya, 1990’lı yıllarda Kafkasya’da önemli bir blok olarak görülmeye başlandı. Ancak 1990’lı yılların sonlarından itibaren Rusya’nın bu konuda İran’ı yalnız bırakmaya başladığı görüldü. 2002 yılında Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan’la sektörel bölüşümü onaylayan anlaşmalar imzalamak suretiyle yeni durumu onaylamış bulunuyordu.
Son yıllarda Hazar’ın statüsüne yönelik olarak iki ülke arasında bazı farklılaşmalar yaşanıyor olsa da, 1990’lı yıllar boyunca İran ve Rusya bölgede bir blok olarak anıldı. 1990’lı yılların ortalarından itibaren ABD’nin de bölgeye müdahil olmaya başlamasıyla birlikte Kafkasya’daki bloklar da net bir şekilde ortaya çıktı. Kuzeyinde önemli oranda Azeri-Şii nüfusa sahip İran’ın Azerbaycan’la yaşadığı sorunların İran’da yarattığı güvenlik endişesi ve Dağlık Karabağ sorununda İran’ın Azerbaycan yerine Ermenistan’a yakın durması nedeniyle Ermenistan, İran’ın doğal müttefiki haline gelirken; Rusya da, son on yıl içerisinde ekonomi ve güvenlik nedenleriyle Kafkasya ve Orta Asya’da Amerikan varlığını istemeyen İran’la aynı zeminde buluşmuş oldu. 11 Eylül sonrasında Amerika’nın Orta Asya’da askerî üsler edinmesinin ardından, Gürcistan’a askerî yardım ile teknik personel yardımını artırması ve böylece Gürcistan’ı bölgede önemli bir aktör haline getirerek Amerikan bloğunu güçlendirmek istemesi, İran’ın bölgeye yönelik güvenlik kaygılarını daha da artırdı. Diğer taraftan petrol boru hatları, kuzeyinde yaşayan Azeri-Şii nüfus ve Ermenistan’la kurduğu yakın ekonomik ve siyasî ilişkiler nedeniyle Azerbaycan’la sorunlar yaşayan İran, ABD’nin yeni dönemde Azerbaycan’a sağladığı askerî yardımdan da rahatsız oldu. Haziran ayının başında İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin Azerbaycan ziyareti ile her ne kadar iki ülke arasındaki ekonomik ve siyasî ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmiş olsa da, kısa vadede yukarıda ifade edilen yapısal sorunların çözülmesi ve İran’ın Hazar konusunda taviz vermesi beklenmemelidir.

Paylaş Tavsiye Et