Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Siyasi bir manevra aracı olarak soykırım söylemi
Ebru Afat
TÜRKİYE’NİN üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılan Ermeni soykırımı iddiaları, 2010 baharında Türk dış politikası gündeminin ilk sıralarına yerleşti. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915’te Anadolu’da yaşayan Ermenileri tehciri sırasında yaşanan olayların “soykırım” olduğunu öne süren karar tasarısının 4 Mart’ta ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde 22’ye karşı 23 oyla kabul edilmesi üzerine Türk-Amerikan ilişkileri bir kriz sürecine girdi. Ankara, tam Washington’daki bu krizi çözmeye odaklanmışken; İsveç Parlamentosu’nun 1915’te Ermenilerin yanı sıra Süryaniler, Asuriler, Keldaniler ve Pontuslu Rumlar gibi diğer Hıristiyan azınlıklara da soykırım uygulandığını öne süren bir tasarıyı 11 Mart’ta yine bir oy farkla onaylaması, meselenin boyutlarını daha da genişletti.
Washington Büyükelçisi Namık Tan’ı geri çağıran Ankara, ABD Başkanı Barack Obama ve ekibinden, tasarının Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’na gelmeyeceği garantisini almaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, tasarıya ve tasarının Genel Kurul’a gelmesine karşı olduklarını vurgulasa da, Kongre iradesine ipotek koymak anlamına gelebilecek böylesi bir garanti vermeye de yanaşmıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olan Türkiye’nin, nükleer çalışmalarından geri adım atmayan İran’a karşı ağırlaştırılmış ambargo getirilmesine muhalefetini ortadan kaldırmak isteyen ABD, soykırım tasarısını bir koz olarak kullanabilir. Güçlerini bir an önce Irak’tan Afganistan’a kaydırmayı planlayan ve bu bölgelerde Türkiye’nin işbirliğine ihtiyaç duyan ABD’nin bu aşamada Türkiye ile arayı bozmayı göze alamayacağı söylenebilir. Fakat sağlık reformu nedeniyle ülke içinde çok sert bir muhalefete maruz kalan ve Kongre seçimlerini Cumhuriyetçilerin kazanmasından çekinen Demokrat Obama’nın, Ermeni seçmenlerin desteğini kaybetmemek için daha ileri gitmesi de ihtimal dâhilinde. Geçen yıl, Ermeniler tarafından Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü olarak anılan 24 Nisan’da yaptığı açıklamada, “soykırım” sözcüğü yerine Ermenice “Medz Yeghern/Büyük Felaket” ifadesini kullanan Obama’nın önümüzdeki 24 Nisan’da “soykırım” demesi, Türk-Amerikan ilişkilerindeki krizi daha da derinleştirebilir.
 
Soykırımın Siyaseti ve Ekonomisi
Aralarında Kanada, Belçika, İsviçre, İtalya, Fransa ve İsveç gibi Batılı ülkeler ile Arjantin ve Uruguay gibi Latin Amerika ülkelerinin de bulunduğu 20’den fazla ülkenin parlamentosu, 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren kararlar aldı. Bu kararlarının bir kısmının hukuki olarak herhangi bir yaptırımı bulunmuyor. Ancak İsviçre ve Fransa’da “Ermenilerin 1915’te yaşadığı olaylar soykırım değildir” diyen bazı Türklerin tutuklanma girişimlerinin olduğu da gözden kaçmamalı. “Soykırım”ı kabul eden bütün AB ülkelerinin, kendi vatandaşı olsun ya da olmasın, Ermeni “soykırım”ını kabul etmediğini ilan eden bir kişiyi sınırlarından girdiği anda tutuklayıp yargılama hakkı teorik olarak bulunuyor. ABD’nin “soykırım”ı tanıması ise hem başka ülkelerin benzer kararlar almasını kolaylaştıracak hem 1,5 milyon Ermeni’nin ölümünden sorumlu tutulan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda “soykırımcı” olarak yaftalanmasına neden olacak hem de 1915’te tehcir nedeniyle taşınmaz mallarını terk eden Ermenilerin vârislerinin, Türkiye’ye milyarlarca dolarlık davalar açmalarına yol açacaktır. 
Diğer yandan Ermenilerin “soykırım” iddialarının, Avrupa’da yaşayan Anadolu kökenli diğer Hıristiyan azınlık gruplarınca da izlenmesi söz konusu. Nitekim İsveç Parlamentosu’nun aldığı “soykırım” kararında, Ermeni diasporasından ziyade İsveç’te çok güçlü olan Süryani diasporası rol oynadı. İsveç’teki Seyfo Center’ın faaliyetleri neticesinde, Süryanice “Seyfo/Kılıç Yılı” olarak adlandırılan 1915 yılında, 250 ila 500 bin Süryani/Asuri’nin öldürüldüğü iddiaları İsveç kamuoyunda önemli bir yankı buluyor. Süryani ve Ermeni iddialarını benimseyen muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen İsveç Hükümeti’nin uyarılarına rağmen Parlamento’dan bu kararı geçirmeyi başardı. Karar üzerine geriye çağrılan Türkiye’nin İsveç Büyükelçisi Zergün Korutürk 30 Mart’ta görevinin başına döndüyse de, 17 Mart’taki Türkiye-İsveç Zirvesi ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinin iptal edilmesine neden olan iki ülke arasındaki kırıklığın tamiri zaman alacaktır. İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ile Dışişleri Bakanı Carl Bildt, parlamentoların tarihî olayları yargılama görevi olmadığını ve hükümetlerinin hiçbir şekilde bu kararı tasvip etmediklerinin altını sürekli çiziyorlar. Bu da “soykırım” söyleminin, sadece hükümetlerce değil, bazen de Türkiye ile hesabı olan çevrelerden oy kapmaya çalışan Batılı politikacılar tarafından da siyasi manevra aracı olarak kullanılabileceğine örnek teşkil ediyor.
Komşularla sıfır problem politikası çerçevesinde Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmek isteyen Türkiye, bu çerçevede siyasi cesaret isteyen adımlar atmıştı. 10 Ekim 2009’da İsviçre’de Ermeni ve Türk dışişleri bakanları tarafından imzalanan Protokollere göre, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler yeniden kurulacak, Ermeni nüfusun yoğun olduğu Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan tarafından işgal edilmesi üzerine 1993’te Türkiye tarafından kapatılan sınır açılacak ve “soykırım” iddialarını araştırmak üzere bir tarih komisyonu oluşturulacaktı. Protokollerde Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’dan çekilmesi ön şart olarak yer almasa da, Kafkasya’da istikrar ortamının yaratılması için Azerbaycan-Ermenistan barışının sağlanması gerektiği Türkiye tarafından sürekli vurgulanmıştı. Geçen süre zarfında Karabağ meselesinde bir ilerleme sağlanamazken, 12 Ocak’ta Protokollerin Anayasa’ya uygun olduğunu açıklayan Ermenistan Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararında Protokollerin yürürlüğe girmesini “soykırım”ın tanınması şartına bağladı. Ermenistan’ın bu tavrı Türkiye’nin Protokolleri Meclis’ten geçirebilmesini zorlaştırırken, “soykırım” tasarılarının yeniden üçüncü ülkelerin parlamentolarında uçuşmaya başlaması, Protokollerin geleceğini belirsizliğe sürüklüyor.
ABD ile Türkiye arasındaki kriz aşılsa dahi, benzer tasarılar birçok Avrupa ülkesinin parlamentosunda gündeme gelmeyi bekliyor. Bütün bunlar, Türkiye-Ermenistan ilişkileri ne düzeyde olursa olsun, Ermeni diasporası ile bir temas kurulmadan, “soykırım” iddialarının uluslararası sahnede Türkiye’nin karşısına çıkmasının engellenemeyeceğini ortaya koyuyor. “Soykırım” söylemini adeta bir kimlik haline getiren Ermeni diasporasının tavrını tamamen değiştirmesi elbette mümkün değil. Yine de diyalog kanallarının açılması, bu çevrelerin Türkiye karşıtlığının dozunu düşürüp, Ermenistan halkının çoğunluğunun Türkiye ile iyi ilişkiler kurma beklentilerini göz ardı etmeyen daha akılcı politikalar sergilemesinin yolunu açabilir.

Paylaş Tavsiye Et