YUGOSLAVYA’NIN dağılışı Doğu ve Batı Hıristiyanlığını, Bizans ve Latin kültürlerini, Habsburg ve Osmanlı miraslarını, İslam ve Hıristiyanlık arasındaki kültürel fay hatlarını bir arada tutma çabalarının başarısızlığının da bir göstergesidir. Sırpların giriştiği etnik temizliği yalnızca siyasi ve iktisadi verilerle veya Yugoslavya’nın yıkılmasına karşı gösterilen tepkilerle açıklamak mümkün değildir. Şiddetin ve yıkımın boyutlarını rasyonel açıklamalarla anlamlandırmak oldukça güçtür. Etnik ve dini temelli milliyetçilik, Bosna Savaşı’ndaki etnik temizlik ve yıkımın temel sebeplerindendir. Özellikle Sırp Ortodox siyasi ve dini liderleri, tarihi, mitleri ve dini kendi etnik temizlik siyasetlerine alet etmişlerdir. Bosna Savaşı’nda kendi ülkesinin tarihi, kültürel ve demografik varlığını yok etmeye çalışan Sırp zihniyeti bu şiddet ideolojisinin bir parçası olarak hareket etmektedir.
Saraybosna tepelerinden kuşatma altındaki şehri bombalayan Sırp askerlerinin hedefi yalnızca düşman askerleri değildi; zaten karşılarında düzenli bir Boşnak ordusu yoktu. Sırp askerlerinin hedefi, tarihi belleği ve şehrin çok kültürlü yapısını temsil eden tüm eserleri ortadan kaldırmaktı. Sırp birlikleri işgal etmek istedikleri bölgenin öncelikle kütüphane ve camilerini yok ediyorlardı. Bu saldırılardan Saraybosna Devlet Kütüphanesi de nasibini aldı; bir milyon yüz bin ciltten fazla kitap Saraybosna Devlet Kütüphanesi ile birlikte kül oldu; bu aynı zamanda tarihin en büyük kitap yangınıydı. Saraybosna’daki Doğu Enstitüsü, Foça’daki Çinili Cami, Ferhadiye ve Arnavudiye Camileri bu saldırılarda tahrip olan eserlerden yalnızca birkaçıdır. Sırplar işgal ettikleri bölgede öncelikle entelektüelleri, kültürel liderleri, dini otoriteleri, öğretmenleri, avukatları, doktorları, müzisyen ve sanatçıları ortadan kaldırıyorlardı, temel hedef tarihi belleği silmekti.
Sırp ulusal mitolojisi Osmanlıları/ Türkleri, Mesih’i öldürenler (Christ killers) ve Müslümanlığa ihtida eden Boşnakları da ırklarına ihanet edenler olarak tanımlamaktadır. Michael Sells’in deyimi ile, bu mitoloji siyasi liderlere tahsis edilip güçlü bir ordu ile desteklenince ve BM ile NATO tarafından da göz ardı edilince bir soykırım ideolojisi haline dönüştü. Etnik ve dini semboller, ritüeller ve önyargılar, Sırp etnik temizlik ideolojisinin unsurları olarak önemli rol oynadılar.
Kosova Miti
Tarih 28 Haziran 1989’u gösteriyordu; bir milyondan fazla Sırp, Kosova Savaşı’nın ve Prens Lazar’ın öldürülüşünün (“şehit edilişinin”) 600. yılı hatırasına, Kosova Meydan Savaşı’nın yapıldığı Gazimestan ovasına toplanmışlardı. Anma törenlerinin hazırlıklarına birkaç sene önceden başlanmıştı. Lazar’ın tabutu milliyetçi duyguları körüklemek için Kosova’dan alınarak Sırbistan’da dolaştırılmış ve tekrar Kosova’ya getirilmişti. Milliyetçi Sırp siyasi liderleri, Sırp entelektüelleri ve özellikle Sırp Ortodox Kilisesi anma törenlerinin organizasyonu için aktif rol üslenmişlerdi. Anma törenleri adeta tarihi bellek, mitler, ulusal sembollerin yeniden canlandığı tarih ötesi bir geçit töreni halini almıştı. Arka planında Sırp Ortodox Kilisesi ve Lazar sembollerinin olduğu halde sahne alan Slobodan Miloseviç, Sırp Ortodox Kilisesi liderlerinin de himayesi ile “Büyük Sırbistan”ın geçmişindeki ve geleceğindeki savaşları hakkında ateşli bir konuşma yaptı. Miloseviç’in temel sloganı “Bir Daha Asla” idi. Miloseviç “Büyük Sırp Ulusu”nun bir daha asla Müslüman Türkler tarafından yönetilmeyeceğini haykırıyordu. Miloseviç’in tehditleri Müslüman Boşnaklar, Kosovalı Arnavutlar ve özellikle de Türkler üzerinde yoğunlaşıyordu. Sırp milliyetçiliğinin seçilmiş travması haline gelen Kosova Bozgunu’nun (1389), 600. yılı anma törenleri Sırpların etnik ve dini mitolojisinin tüm unsurlarının temsili olarak canlandığı bir sahneye dönüşmüştü.
Bosna’daki Müslüman soykırımının, tarih ve kültür katliamının temel ideolojik arkaplanını oluşturan Sırp zihniyetinin ve Sırp şiddetinin temel unsurları Kosova Meydan Muharebesi’nin 600 yılı anma törenlerinde somut bir şekilde ortaya konmuştu:
• 1389 Kosova Meydan Muharebesi, Sırp belleğinde tarihsel olarak temel dönüm noktasını;
• Kosova’ daki Sırp Ortodox manastırları kutsal mekan anlayışını -adeta Ortodox Kudüsü-;
• Sırpların Osmanlı ve Ustaşa dönemlerinde soykırıma uğradıkları ve Kosova’da da Müslüman Arnavutlarca soykırıma uğradıkları iddiaları mağduriyet psikolojisini;
• ve Sırp Ortodox Kilisesi tarafından himaye edilen Slav Hıristiyancılığı (Christoslavism) ideolojisi de Sırp milliyetçiliğinin dini arkaplanını temsil etmekteydi. Tüm bu mitolojik unsurlar, medya propagandası ve siyasi ve dini liderlerin manipülasyonları ile etnik temizliğin ideolojik arka planı haline geldi.
Mesihi Öldürenler
Radikal Sırp milliyetçilerinin, Slav Müslümanlar aleyhindeki kışkırtmalarının temelinde Müslüman Boşnakları İsa’yı öldürenler ve ırklarına ihanet edenler olarak tanımlama miti yatmaktaydı. Sırp mitolojisine göre Prens Lazar’ın Kosova Savaşı’nda yenilmesi ve savaş meydanında ölmesi, Sırp ulusunun bağımsızlığını kaybetmesi ve beş asırlık Osmanlı yönetiminin başlangıcıydı. 19’uncu yüzyıl milliyetçi Sırp yazarları Lazar figürünü Mesih figürüne dönüştürmüşlerdi. Bu mitolojiye göre Lazar’ın ölümü Sırp ulusunun ölümünü temsil ediyordu. Sırp ulusu ancak Lazar yeniden dirilip Sırp halkını, kendini öldürenlerin soyundan, torunlarından temizlemesiyle yeniden dirilecekti. Bu mitolojik hikayeye göre Osmanlılar/Türkler Mesihi öldürenlerdi. Milliyetçi Sırplar tarafından, Türklere ve Boşnak Müslümanlara karşı duyulan aşırı öfkenin temelinde Mesihi öldürenler mitinin önemli etkileri vardı.
Hıristoslavism
Bu mite göre Slavlar doğal olarak Hıristiyandılar ve Hıristiyanlıktan başka bir dine geçmek Slav ırkına ihanet anlamına gelmekteydi. Hıristoslavizm mitine göre Müslüman olan Slavlar, ya korkaklıklarından dolayı veyahut Osmanlı döneminde Müslümanlara tanınan ayrıcalıklardan istifade etmek için dinlerini değiştirmişlerdi. Müslüman olan Slavların Türkleştiğine ve Türk ırkına geçtiğine inanılıyordu. Bu mit de 19’uncu yüzyıl milliyetçi Sırp propagandasının bir ürünüydü. Müslüman Boşnaklar, Sırp milliyetçilerince Türk olarak algılanmaktaydı.
Soykırım İddiaları ve Mağduriyet Psikolojisi
Sırp Ortodox Kilisesi 1346 yılında Kosova’daki Pec şehrinde kurulmuştu ve Sırpların en eski dini mabetleri buradaydı. Daha önce demografik yapısı itibari ile çoğunluk olarak Sırp olan Kosova bölgesinde zamanla göçlerin ve Müslüman Arnavutların yoğun nüfus artış hızının etkisiyle Sırp nüfusu %10’a kadar düştü. Bu nedenle 1980’lerin ortalarında bazı Sırp entelektüelleri ve din adamları Sırpların Kosova’da soykırıma uğradıklarına dair iddialarda bulundular. Bu iddialara II. Dünya Savaşı esnasında Nazi yanlısı Hırvat Ustaşa rejiminin yaptığı Sırp katliamları ve Osmanlı döneminde Sırpların baskı altında tutulduğu iddiaları eklenerek bir mağdur psikolojisi söylemi oluşturuldu. Özellikle Miloseviç bu mağduriyet söylemini kullanarak Bosnalı Müslümanlara karşı uygulanan etnik soykırımı meşrulaştırmaya çalıştı. Bosnalı Sırpların lideri Radovan Karadzic, Hırvatların ve Müslüman Boşnakların Ustaşa döneminde olduğu gibi Sırpları katletmeye çalıştıkları iddiasını sonuna kadar savundu. Sonuç itibarıyla etnik temizliğe uğrayanlar Müslüman Boşnaklardı.
Bosna sorununu yalnızca din milliyetçiliğine veya aşırı milliyetçiliğe bağlamak kolaycılık olarak algılanabilir; meselenin siyasi, iktisadi ve tarihi kökenleri oldukça girifttir. Öte yandan şiddetin ve soykırımın boyutları göz önüne alınınca, böylesine sistematik bir yıkımın ancak belli bir etnik temizlik ideolojisinin ürünü olabileceği anlaşılır. Tarihi ve kültürel mirasın yok edilişi, Srebrenica, Zepa katliamları ve toplama kampları ile Müslüman Boşnak kadınlarının sistematik tecavüze uğraması, mitlerle desteklenen ve siyasi ve dini liderlerin propagandası ile yaygınlaşan soykırım ideolojisinin bir ürünüydü. Din eksenli propaganda ise bu ideolojinin kılıflarından yalnızca biriydi.
Paylaş
Tavsiye Et