Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2004) > Dosya > Güçlü devlet, güçlü lider ve Rusya’nın yeni ideolojisi
Dosya
Güçlü devlet, güçlü lider ve Rusya’nın yeni ideolojisi
Talha Köse
RUSYA Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, 14 Mart 2004 devlet başkanlığı seçimini, oyların %70’ten fazlasını alarak ikinci kez kazandı. Seçimlerden zaferle çıkan yalnızca Putin değildi. Aynı zamanda, özellikle Putin’in iktidara gelmesiyle gündeme gelen “ılımlı devletçilik” veya “devlet temelli milliyetçilik (state patriotism)” ideolojisinin halktan gördüğü itibar da bu seçimle test edildi. Batı medyası Putin’i Rusya’nın seçimle başa gelen yeni Çar’ı olarak sunma eğiliminde. Son zamanlardaki icraatları Putin’i iktidar sahibi, sert ve vatansever bir devlet adamı olarak ön plana çıkarıyor.
Rus toplumunun çoğunluğuna göre Putin döneminde Rusya Federasyonu’nun uluslararası itibarı, siyasal istikrarı ve iktisadi yapısı olumlu yönde gelişti. İktisadi ve siyasi veriler de Putin’in başarısını onaylıyor. Putin’i iktidarda tutan ve toplumsal desteğini sağlayan icraatları incelediğimizde liberal-demokratik ideallerin ön planda olmadığını görüyoruz. Aksine Putin döneminde altı özel televizyon kanalı ve birçok medya kuruluşu kapatıldı veya bazılarına devlet tarafından el konuldu. İş dünyasında ise Borris Berezovsky ve Mikhail Khodorkovsky gibi Rusya’nın en zengin iş adamlarının ticari faaliyetlerine mani olunduğuna ve mal varlıklarının çoğuna siyasetle ilişkilerinden dolayı el konulduğuna şahit olduk. Putin’in üzerinde durduğu diğer bir siyaset de Çeçenistan’daki askerî operasyondur. Tüm bu politikalar, güçlü devlet ve güçlü lider imajlarını pekiştiriyor. Bu anlamda Putin’in politikaları “devlet temelli milliyetçilik” ideolojisinin pratiği olarak algılanmalıdır. Putin’in seçimlerdeki başarısını yalnızca bağımsız medyanın ve alternatif güç odaklarının susturulmasına bağlamak yanlış olur. Rus tarihi incelendiğinde Rusya’nın merkezden, güçlü bir yumruk tarafından yönetildiği dönemlerde daha istikrarlı ve güçlü olduğu görülüyor.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra benimsenmeye başlanan liberal-demokratik reformların amacı güçlü sivil toplum, basın özgürlüğü, demokratik kurumlar, pazar ekonomisi ve liberal idealler eksenli anayasal bir vatandaşlık bilinci oluşturmaktı. Yeltsin döneminde gündemde olan liberal-demokratik reformlar ve anayasal vatandaşlık ideali; ekonomik reformların ve kurumsal yapılanmanın başarısız olması nedeniyle rafa kaldırıldı. Yeltsin’in son yıllarında başarısız ve güçsüz bir lider tablosu çizmesi de reformların aksamasında önemli rol oynadı. Putin ise Yeltsin’in aksine hem fizikî açıdan, hem de siyasi açıdan güçlü bir lider olduğunu her fırsatta vurgulamaya çalışıyor. Onu bazen siyah kuşak bir judocu olarak, bazen de Mig-29 savaş uçağının koltuğunda görüyoruz.
Özellikle Putin döneminde telaffuz edilmeye başlanan “devlet eksenli milliyetçilik/ılımlı devletçilik”; Rus bilincini yüceltecek güçlü ordu, güçlü lider, güçlü kurumlar ve tavır sahibi bir dış politika öngörüyordu. Bu yeni ideolojinin Rus ulusu tanımı içerisine etnik Ruslar, Rusça konuşan gruplar ve Rusya Federasyonu sınırları içinde yaşayan herkes dahildi. Temel hedefi ise Rusya’yı büyük güç statüsünde ve güçlü devlet hüviyetiyle yeniden ön plana çıkarmaktı. Ilımlı milliyetçilik ulusal misyonunu ise Rusya’nın süper güç konumunu yeniden kurmak, devlet ve toplumu yeniden bütünleştirmek, vatanseverlik bilinci ve toplumsal disiplini yeniden canlandırmak idealleri oluşturuyor. Buna bağlı olarak dış dünya ile olan ilişkilerde benimsenen tavır, Batı çıkarlarıyla çatışsa dahi Rus çıkarlarını özgüven sahibi bir yaklaşımla savunmaktır.
Putin, liberal değerlerin Rusya’da belli bir tarihsel derinliğe sahip olmadığını, bu nedenle de Rus toplumunu dönüştürme konusunda itici güç rolü oynayamayacağını; bunun yerine devletin ve siyasî/askerî liderlerin Rusya’nın değişim ve dönüşümünde garantör ve itici güç rolü oynaması gerektiğini savunuyor. Merkeziyetçi güçlü devlet yapısı anlayışının Rus toplumunun genetik kodlarına işlediği görüşü hakim. Devlet eksenli vatanseverlik anlayışına göre, güçlü bir toplum ancak güçlü devletle bütünleşebildiği ölçüde etkin olabilir. Bu nedenle devlet otoritesine meydan okuyabilecek “işbirlikçi” medya kuruluşları, işadamları ve siyasetçiler siyasi otoritenin temel hedefi haline geldi. Liberalizm ve Batıcılığın popülerliğini yitirmesinde etkili olan diğer bir unsur ise, Rus elitlerinin uzun vadeli Rus ulusal çıkarlarının birçok noktada ABD ve AB çıkarlarıyla çatıştığını düşünmeleri oldu. Bu noktada Rus devleti tarihî reflekslerine bağlı kalarak, Batı işbirlikçisi olarak gördüğü unsurları tasfiye etmeye başladı.
Çeçen savaşı güçlü Rus ulusal bilinci ve devlet eksenli milliyetçilik görüşünün oluşumu sürecinde önemli rol oynadı. Soğuk Savaş’ın kaybeden tarafı olmanın psikolojik ezikliğini yaşayan Rusların yeniden bir özgüvene ihtiyaçları vardı ve gereken özgüveni kurumsal dönüşümde başarı sağlayarak elde edemediler; geriye yalnızca dış hedeflere yönelik zaferlerle bu özgüveni kazanma seçeneği kalmıştı. Çeçen savaşı Ruslar açısından bir zafer olarak tanımlanamasa da savaşın gündemde tutulması onlar için bir birliktelik unsuru idi. Putin’i ilk döneminde sıradan bir KGB ajanlığından devlet başkalığına taşıyan süreçte Çeçen savaşındaki sert tavırları önemli rol oynadı. Rus devlet merkezli milliyetçilik, çirkin yüzünü Çeçen savaşı esnasında gösterdi. Rusya Federasyonu sınırları dahilinde kalmalarına rağmen tüm Çeçenlerin haydut ve terörist olarak tanımlanması, anayasal vatandaşlık ilkesinin bütünleştirici bir bilinç oluşturamayacağını ortaya koyuyordu.
Devlet eksenli milliyetçilik ideolojisi, Rusya’nın tarihi ve stratejik derinliğini ve saygınlığını göz ardı eden politikaların başarılı olamayacağını temel öngörü olarak benimsedi. Putin ve yeni Rus elitleri bu çerçevede Rusya’nın tarihsel konumuna ve saygınlığına yaraşır, güçlü ve öncü bir ulus rolünü tercih ettiler. Bu çaba, Çeçen savaşında olduğu gibi, bazen ciddi olumsuz sonuçlar da doğurdu; ancak genel olarak Rusya, geçiş döneminde ortaya çıkan problemlerin üstesinden aşamalı olarak gelmektedir. Tüm bu süreçte Rus devletinin askerî ve siyasî elitleri öncü rolü oynarken, Rus halkı da son seçimlerde ortaya koyduğu siyasî tavrıyla Putin ve politikalarına olan güveni tazeledi.

Paylaş Tavsiye Et