Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
İKÖ Zirvesi’nden Türkiye’ye kalanlar
Sevinç Alkan Özcan
GEÇTİĞİMİZ ay uluslararası toplantıların yoğunluğuyla hafızalarda yer edecek. 14-16 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen 31. İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Dışişleri Bakanları Toplantısı, NATO’nun İstanbul Zirvesi’nin gölgesinde kalmamayı hak edecek derecede önemli kararların alındığı bir toplantı oldu. Irak’ta işgalin devam ettiği, Filistin’de sivillere karşı şiddet uygulandığı ve Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ile Orta Doğu’nun dönüştürülmesine yönelik tartışmaların gündemi meşgul ettiği bir ortamda, bahsi geçen konuların da tartışıldığı toplantıda alınan kararlar İslam dünyası ve özellikle de Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Yayımlanan sonuç bildirisinde üyelerin iktisadî ve içtimai gelişmelerinin güçlü bir şekilde destekleneceğinin açıklanması ve bu konuda üye ülkelerin birbirlerine destek vereceklerini belirtmeleri, reform çağrılarının yankı bulduğunun bir göstergesi. Aynı bildiride değişimin içeriden gelmesi gerektiğinin de altının çizilmesi, dış müdahalelere ve dayatmalara karşı durulacağının bir işareti olarak değerlendirilmelidir.
Toplantının ve alınan kararların Türkiye için önemi, örgütün genel sekreterliğine ilk defa bir Türk’ün getirilmesi ve bu işin seçimle gerçekleştirilmesinde; bunun yanı sıra Kıbrıs Türklerinin örgüt nazarında bir cemaat olarak değil de devlet olarak temsilinin kabul edilmesinde yatmaktadır. 1969 yılında kurulan örgütte bugüne kadar genel sekreterler seçim yoluyla değil de üye ülkeler arasında gerçekleştirilen istişareler sonucunda bir ismin atanmasıyla belirleniyordu. Atanan kişiler de bu görevi aktif bir şekilde yerine getirecek ve sürekli atalet eleştirilerine maruz kalan örgüte canlılık verecek isimler olmaktan uzaktı. Genel sekreterler kendilerini o göreve getiren ve örgütün maddi kaynaklarını karşılamada diğer üyelere göre daha fazla katkı sağlayan Suudi Arabistan’ı memnun etmeye çalışıyorlardı. Bu durum ise 56 ülkenin üye olduğu bir örgütün uluslararası platformlarda etkin bir rol oynamasını engelliyordu. Türkiye’nin teklifiyle gerçekleştirilen seçimle ilk defa bir genel sekreter “atanmış” değil, “seçilmiş” oldu. Bu ise Orta Doğu’ya ve Müslüman ülkelere yönelik değişim ve demokratikleşme çağrılarına bir ilk cevap vazifesi gördü.
Üstelik seçilen genel sekreterin, IRCICA Genel Direktörü Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu gibi 4 dil bilen, pek çok bilimsel yayını bulunan ve 24 yıldır örgüt bünyesinde çalışmış tecrübeli bir kimse olması, İKÖ’nün dünyaya karşı vizyonunu genişletmesinde de etkin bir rol oynayacaktır.
Yapılan seçimde 56 ülkeden 32’sinin oyunu Türkiye’nin alması ve Bangladeş ile Malezya’nın adaylarına da 12’şer oy çıkması Türkiye’nin başlattığı inisiyatifin yankı bulduğunun bir göstergesiydi. Tabii ki bu sonuç sadece çeşitli açıklamalar ve iyi niyet ifadeleri sonrasında gerçekleşmedi. Türkiye, İKÖ sekreterliğine aday göstereceğini deklare etttikten sonra, Zirve’den birkaç gün öncesine kadar, çeşitli ülkelerin desteğini kazanmak için ciddi bir diplomatik çaba harcadı. Son olarak zirveden bir hafta önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Afrika’daki üye ülkeleri ziyaret etti; aynı zamanda hükümet üyesi başka bakanlar da diğer üye ülkeler nezdinde kulis yaptılar. İstanbul’daki zirve sırasında da ciddi ve zorlu müzakerelerin ardından bu sonuca ulaşıldığı gözden kaçırılmamalı.
 
Kıbrıs Türk Devleti
Zirve sonrasında Türkiye için önemli sonuçları olan diğer bir karar da Kıbrıslı Türklerin bundan sonraki İKÖ toplantılarına Annan Planı’nda öngörüldüğü adıyla, Kıbrıs Türk Devleti olarak katılacak olmasıdır. Bu tam bir tanıma olmasa da KKTC için oldukça önemli bir adımdır. Toplantı sonrasında nihai bildiride ve İstanbul Deklarasyonu adıyla yayımlanan iki bildiride Kıbrıs Türklerinin izolasyonunun sona erdirileceği yönünde ifadelerin yer alması da olumlu bir sonuç olarak değerlendirilebilir; bu KKTC’ye yönelik izolasyonun yumuşaması açısından önemli bir adımdır.
Nitekim bu yöndeki olumlu gelişmelerden birisinin gerçekleşmesi için zirvenin sona ermesi, başka adımların atılması gerekmemiş; zirveye misafir olarak katılan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat’la görüşmüştür. ABD’den sonra Rusya’nın dışişleri bakanının da Talat’la başbakan sıfatıyla görüşmesi KKTC’ye yönelik tecridin yumuşamaya başladığının bir örneğidir. Toplantı sırasında gerçekleştirilen görüşmelerde hem Müslüman ülkeler, hem de Rusya, KKTC ile ticareti geliştirme yönünde adım atacaklarını dile getirmişlerdir.
Genel sekreterliğe bir Türkiyelinin seçilmesi bile tek başına önemli olmakla beraber, esas bundan sonra İKÖ platformlarında Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın haklarının daha iyi bir şekilde anlatılacağının ve destek alınacağının bir işaretidir. Türkiye bu konuda kazandığı diplomatik başarıların devamını getirmek ve uluslararası örgütleri daha aktif bir şekilde kullanmak niyetinde görünmektedir. Türkiye’nin dört yıl sonrası için BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliklerinden birine aday olduğu düşünülürse, bu başarılar iyi bir moral olmuştur. İKÖ toplantısının sonuç bildirisine yansıdığı şekliyle Türkiye bu adaylığı konusunda da İKÖ üyelerinin desteğini almış gözükmektedir.
Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin dış politikada son dönemde oldukça iyi bir performans gösterdiğinin de bir kanıtıdır. AB üyeliği perspektifiyle gerçekleştirilen reformlar Türkiye’nin Batı nezdindeki itibarını artırırken, Müslüman ülkelerle ilişkilerde izlediği olumlu politika, Irak işgali ve Filistin sorunu gibi konularda takındığı tavır İslam dünyasında Türkiye lehine bir hava esmesine, çok yakın döneme kadar ciddi eleştirilere maruz kalınan platformlarda övülmesine ve örnek gösterilmesine imkan vermiştir. Dış politikada yaşanan bu dinamizm Türkiye’nin hem doğusuyla, hem de batısıyla ilişkilerini geliştirme yönündeki çabalarını da güçlendirmektedir. Bu çerçevede ilki 11 Eylül sonrasında gerçekleştirilen AB-İKÖ zirvesinin ikincisinin 4-5 Ekim’de İstanbul’da yapılmasına son İKÖ zirvesinde karar verildi.
6-7 yıl öncesinde hem Avrupa platformlarında, hem de İslam dünyasında çeşitli eleştirilere maruz kalan Türkiye’nin o günden bu güne yaşadığı dönüşüm ve ilerleme oldukça dikkat çekici. Türkiye her türlü uluslararası platformdaki etkinliğini artırarak diplomatik anlamda elini daha fazla güçlendirmektedir. AB üyeliği yolunda gerçekleştirilen reformlar ve demokratikleşme Orta Doğu’ya ve İslam dünyasına yönelik reform çağrılarının arttığı bir dönemde Türkiye’yi olumlu bir örnek olarak öne çıkarırken; İslam dünyası nezdindeki itibarını ve gücünü artıran bir Türkiye’nin AB için çok daha önemli hale geldiği aşikardır. Bu etkinlikle dış politikadaki manevra alanını genişleten ve ihtiyaç duyduğu uluslararası desteği artıran Türkiye’nin uluslararası platformlarda birkaç yıl öncesine göre çok daha güçlü olduğu açık bir gerçektir.

Paylaş Tavsiye Et