ORTA Doğu’yu ve İslam dünyasını tehdit eden koşulların var olduğu bir ortamda İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), belki de tarihinin en ciddi konularını içeren geniş bir gündemle İstanbul’da toplandı.
14-16 Haziran tarihleri arasında düzenlenen İKÖ toplantısı, benzerlerinden farklı olarak önemli gelişmelere sahne oldu. İKÖ, tarihinde ilk defa genel sekreterini bir isim üzerinde anlaşma yoluyla değil de, gizli oylama yöntemiyle seçiyordu. Yine bu toplantıda seçim yapılmasına karşı çıkan Mısır ve Suudi Arabistan’ın tüm çabalarına ve atamak istedikleri adayları öne çıkarmalarına rağmen, Türkiye’nin seçim talebi kabul gördü ve çıkardığı aday seçildi. Bir diğer önemli husus ise genel sekreterlik makamına teamüldeki gibi, eski bir bakanın değil, bir akademisyenin seçilmesiydi.
Buzlar Eriyor
Türkiye’nin özellikle Irak Savaşı’ndan sonra Arap ve İslam ülkeleriyle, geleneksel dış politikası gereği mesafeli ve soğuk olan ilişkilerinde düzenlemelere gitmesi artık kimsenin gözünden kaçmazken, Türk-Arap ilişkilerine hakim olan kuşku ve güvensizlik olgusu da eski gücünü kaybetmeye yüz tutuyor. Tarihte ilk kez Arap dünyasında, bölge ülkelerine örnek demokratik ülke sıfatıyla Türkiye’ye rol verilmesi gündeme gelirken, Arap entelektüellerinin büyük bir kısmının bu duruma onay vermesi dikkat çekici. El-Wasat gazetesinden Semir Awad, “Türkler Arapları, Araplar da Türkleri yeniden keşfetti. Orta Doğu ve hatta İsrail’in geleceği üzerinde önemli izler bırakacak olan bu keşfedişten önce, Arap dünyası Türkiye’yi çeşitli nedenlerden dolayı dışlamaktaydı. Toplumun büyük bir kesiminde benimsenen inanç İslam olmakla beraber Türkiye, İslam dünyasına mensup ülkeler arasında öne çıkan devletlerden biri olmayı başaramadı” satırlarıyla şimdiye kadar olan dönemdeki Türk-Arap ilişkilerini bir nevi özetlemekteydi. Awad, yazısında devamla AKP’nin iktidara gelişiyle izlenen politikaları, geçmişteki görüş ayrılıklarının rafa kaldırılması yönünde atılan ilk adımlar olarak niteliyordu: “Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin Irak Savaşı’nda takındığı tutum, Arap basınında uzun süre devam eden Türkiye’ye yönelik gizli sansürün sona ermesine yol açtı. Nitekim Arap basın-yayın organları, önceki hükümetler döneminde -Demirel, Yılmaz ve Çiller- bilinçli bir biçimde Türkiye’de olup bitenler hakkında yorum yapmaktan uzak duruyordu. Türkler İslam dünyasını ilgilendiren konularda, Araplar nezdinde büyük bir heyecanla izlenen tavırlar gösterdiler. Özellikle de Irak’a asker gönderme konusunda parlamentodan çıkan ret kararı, Türkiye’nin demokrasisi hakkında kafalardaki soru işaretlerini sildi. O günden beri Arap diplomatik çevreler, Türkiye’ye Arap Birliği’nde gözlemci ülke statüsü verilmesini savunuyor.”
Gönüller Türkiye’den Yana
Arap dünyasında Türkiye lehine esen bu olumlu havadan, İstanbul’da toplanan İKÖ Zirvesi’nde yapılan Genel Sekreter seçimi de nasibini aldı. 57 ülkeden 35’inin oyunu alan Türkiye’nin adayına, Arap entelijansiyası tarafından verilen destek günler öncesinden başladı. Buna karşılık Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçilmesine karşı çıkan çevreler, diğer adayların 12’şer oy almasıyla azınlıkta kaldı.
Er-Riyad gazetesinde yayımlanan ve İKÖ seçimlerine katılan Malezya, Bangladeş ve Türkiye’nin adaylarını tanıtan ve Türkiye’nin adayına çok az şans verilen yazılarda kullanılan üslup, seçimler esnasında İKÖ’de görülen kamplaşmanın bir benzerinin Arap basınında da varolduğunun bir kanıtıydı. Gazete, Türkiye’nin adayının kazanma şansının düşüklüğüne neden olarak, Türkiye’nin laik kimliğini vurguluyor ve bir akademisyen olan Prof. Dr. İhsanoğlu’nun deneyiminin bu görev için yeterli olmadığını iddia ediyordu. Buna karşılık Arap basınında çoğunluğun gönlünde yatan kişi ise Türkiye’nin adayıydı. Er-Ra’y gazetesinden Muhammed Harrub’un deyimiyle, “Türkiye’den hiçbir türlü ilgi görmeyen, hatta Necmettin Erbakan döneminde bile önemsenmeyen” İKÖ’nün Genel Sekreterliği’ne Türkiye’den aday gösterilmesi, Türk/Arap ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak yorumlanıyor ve coşkuyla karşılanıyordu.
İKÖ’de Yeni Dönem
Bugüne kadar İslam Konferansı Örgütü, bazı bürokratlar tarafından bir geçim kaynağı olarak görülmesi ve ekonomik olarak en güçlü üyelerden biri olan Suudi Arabistan’ın söz söylemeye en yetkili ülke olması sebebiyle tamamen bir acziyet içerisinde olmakla suçlanmaktaydı. Genel sekreterlerin hemen hemen tamamı tartışmaya girmekten ve inisiyatif almaktan kaçınan, silik kişilerden oluşuyordu. Bu yüzden de İKÖ’de, en fazla söz sahibi olan ülkelerin görüşleri doğrultusunda kararların alınması kaçınılmaz oluyordu.
İşte bu nedenlerden ötürü İslam ülkeleri temsilcilerinin Mısır ve Suud lobilerine aldırış etmeden Türkiye’nin gösterdiği adaya oy vermeleri, İKÖ’de yeni bir dönemin başladığına işaret ediyordu. El-Quds el-Arabi gazetesi yorumunda bu durumu, “Seçimlerin sonucu, örgüt içerisinde tahakküm edici yöntemlerin rafa kaldırıldığını göstermekte. İKÖ’ye üye ülkeler, köklü bir değişimle örgütün gerçekten 1,5 milyar İslam alemini temsil etmeye aday olmasını arzu etmektedirler. Önemli olan, Arap hükümetlerinin bu olaydan ders alması ve İKÖ’nün artık İslam dünyasında saygı duyulmayan bir konuma gerilediğinin bilincine varmasıdır” şeklinde ifade ediyordu.
Yeni Bir Vizyon
2005 yılı itibariyle görevi devralacak olan Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan çok şey beklediklerinin altını çizen yazarlardan biri, Mahmud er-Rimavi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin icraatlarını övdüğü ve uluslararası ilişkilerde çok başarılı olduğuna dikkat çektiği er-Ra’y gazetesindeki makalesinde, “İhsanoğlu, işte AKP’nin bu zihniyetini taşımaktadır. Bu yüzden de örgüte yeni bir vizyon ve perspektif kazandırma konusunda daha fazla imkana sahiptir” cümleleriyle birçok ülkenin Türkiye’ye ümit bağladığını ima ediyordu.
Aynı gazeteden Mahmud Cebur ise Türkiye ile ilişkilerde girilen yeni dönemde İslam alemini Türkiye’ye destek olmaya çağırıyor ve İsrail’in yaptıklarının dahi anlayışla karşılandığı bir dönemde temcit pilavı gibi ısıtılıp Arap dünyasının önüne konan ‘Türkiye’nin işlediği zulümler’ nakaratını gündeme getirenlere bir ‘dur’ denmesi gerektiğini vurguluyordu. İKÖ’de KKTC lehine alınan kararlara da değinen Cebur, “Artık Kuzey Kıbrıs’ta İngilizler tarafından göçe zorlanan Türk kardeşlerimizle dayanışma zamanıdır!” diyordu.
Paylaş
Tavsiye Et