Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
İmparatorluk projesi ‘terör’ü keşfetti
Hatice Boynukalın Şenkardeşler
11 EYLÜL 2001’den itibaren ABD’-nin, Arap ve Müslümanlar aleyhine yürüttüğü politikaların bir sonucu olarak dünyanın çeşitli bölgelerinde hızını artırarak devam eden şiddet olayları meydana geldi, geliyor. Yalan yanlış fikirlerin etrafta uçuştuğu şu günlerde tam üç yıldır bu paranoyalarla birlikte yaşayan yeryüzü halkları ise, savaş severlerin umduğu dünyaya doğru yol alıyor.
Her olayla birlikte biraz daha içe kapanan Arap ve İslam dünyasının okuryazar kesimi ise, “İslam bir terör dini midir? İslam, terör olaylarını tasvip eder mi? Bu yapılanlar direniş mi, katliam mı? Cihat mı, terör mü? Direniş her yöntemi meşru kılar mı? Biz hatayı nerede yaptık?” gibi sorulara cevap arıyor.
 
Müslüman Aleyhtarlığı ‘In’, Mazlumlarla Dayanışma ‘Out’
Arap basını yukarıdaki soruları tartışadursun, suyun öte yakasındakiler terör olaylarının projelerine sağladığı altyapı ve desteği keşfetmekte vakit kaybetmediler. Bu da, ezilen halkların kendi aleyhlerine işleyen uluslararası kanunlara ya da müdahalelere karşı çıkmak gibi en tabii haklarının dahi ellerinden alınmasına yol açtı. Böylece mazlum halklar açısından bağımsızlık savaşı ve terör arasındaki çizgi git gide inceldi; iki ucu keskin bir kılıca dönüştü.
Konjonktürle uyumlu olarak Batı’da, özellikle Arap ve Müslümanlar hakkında ırkçı yaklaşımlar içeren yayınların şu günlerde revaç bulduğuna dikkat çeken ve bunu vahim bir durum olarak değerlendiren Eş-Şark el-Awsat yazarı Besniyye Şaban, “Müslümanların dinleri, kültürleri ve medeniyetleri hakkında bu tür olumsuz yaklaşımlarda bulunmak, hiç kuşkusuz bu insanların öldürülmelerini, onlara işkence edilmesini ve topraklarının işgale uğramasını meşru gösterecek toplumsal bir kabul yaratmakta ve buna uygun zemini sağlamaktadır” diyor.
 
Bütün Teröristler Müslüman (mı?)
Arap basını son günlerde Irak’taki rehine olaylarında ve Kuzey Osetya’da meydana gelen okul baskınında yüzlerce masum kişiyi canından eden kanlı olaylar üzerine yapılan yorumlarla dolu. Bu yazıların bir kısmı terör olaylarının baş sorumlusu olarak Müslümanları gösterdi; bazıları daha da ileri giderek işi, Müslümanların tarihlerini baskıyla, zulümle ve haddi aşmayla açıklamaya kadar vardırdı.
“Kesinlikle tüm Müslümanlar terörist değil. Ancak dünyadaki teröristlerin çoğu Müslüman. Osetya’da çocukları kaçıranlar Müslüman, Nepalli işçileri öldürenler Müslüman, Darfur’da öldürme ve tecavüz olaylarına karışanlar Müslüman, onların kurbanları da Müslüman. Huber’de ve Riyad’da siteleri bombalayanlar Müslüman. Fransız gazetecileri kaçıranlar Müslüman. Bir hafta önce iki uçağı havaya uçuran iki kişi de Müslüman. Bin Ladin Müslüman. El-Huti Müslüman... Ne kötü bir sicilimiz var! Bu, bizler, kültürümüz ve toplumumuz hakkında bir fikir vermiyor mu? Bunları alt alta sıraladığımızda ne kadar korkunç, alçaltıcı ve utandırıcı bir tabloyla karşı karşıyayız!” Eş-Şark el-Awsat’ın Genel Yayın Yönetmeni Abdurrahman er-Raşid’in, Beslan’daki baskının hemen ardından yazdığı bu satırlar, Arap entelektüellerinin ve basın camiasının gündemine bomba gibi düştü. Raşid’in, uzun zamandır alçak sesle yürütülen tartışmaları köşesinden tüm dünyaya ilan etmesi pek çok kişiye bu konuda kalem oynatma cesareti verdi.
Aynı gazeteden Ahmed er-Rubî, Arap medyasında Osetya’daki olaylara gösterilen tepkilerden büyük memnuniyet duyduğunu yazdı. Er-Rubî, “İslam’ı ve Arap medeniyetini karalamaya yönelik olarak dünyanın çeşitli yerlerinde düzenlenen terör eylemlerine ve cinayetlere ilk kez bu kadar büyük bir tepki gözlemliyoruz. Zira genelde bu tepkiler, terör eylemlerini mahcup bir şekilde kınayan çok az sayıda makaleyle geçiştiriliyordu. Kurbanların çoğunun masum çocuklar olması ve okulda yapılan eylemin çirkinliği ve korkunçluğu mu bazı vicdanların kıpırdanmasına yol açtı?” diyor ve bu vicdanî uyanışın, korkutucu boyutlara varan terör eylemlerini kınamada geç bile kaldığını vurguluyordu.
 
Direniş Devam Ediyor
Bu tür eylemlerin hiçbir şekilde tasvip edilemeyeceğini vurgulayan Fehmi Huveydi ise, “Bunların direnişle bir ilgisi olduğunu söylemek hiçbir biçimde mümkün değil. Bunların tümü hukuk, kanun ve akıl dışı eylemlerdir. Ancak bunlar, gerçekte bir direnişin varolduğunu da inkar etmek anlamına gelmez. Bu direniş, Irak’ta işgalcilere ve yandaşlarına karşı devam etmekteyken, Çeçenistan’da da Rusya’ya karşı sürdürülmektedir” diyordu.
El-Halic yazarı Cemil Matar, “Terör olaylarına karşı olduğumuzu ilan etmek için gösterdiğimiz acele ve bunların nedenleri üzerinde durmadan olayın diğer sorumlularını ihmal etmemiz, bu tip eylemleri bastırmak amacıyla verilen karşılıklara, sertliği hangi ölçüde olursa olsun, sessiz kalmamıza neden oluyor” diyor ve Arap medyasını, yol açacağı tehlikeleri hesaba katmaksızın, terörü alelacele kınayan koroya katılmakla suçluyordu: “Batı ile hesaplaşmaya yönelik herhangi bir cesur teşebbüste bulunmayan bizler, bir halka ya da diğerine ümitsizliği yaşatan güçlere ırkçı, baskıcı ya da işgalci politikalarını sürdürmeleri için gereken cesareti ve kolaylığı sağlıyoruz.”
Müslümanların üzerinde zulüm bulutlarının dolaştığını, her yerde küçük düşürüldüklerini ve zenginliklerinin gasp edildiğini söyleyen El-Quds el-Arabi yazarı Abdülbari Atwan, “Ancak bunların hiçbirisi bir okulun basılıp çocukların rehin alınmasını, 400 kişinin ölümünü ve 1000 kişinin yaralanmasını meşrulaştırmaz” diyordu. Aynı gazeteden Muta es-Safedî de, “Bu katliamda yüzlerce çocuk, onların velileri ve öğretmenler katledildi. Peki bunu kim yaptı? Yalnızca Çeçenler mi; yoksa onlarla birlikte Kremlin ve muhafızları mı? Ya da Putin’in ifade ettiği gibi, Batı da bu işin içinde miydi?” sorularının altını çiziyordu.
 
Kafalar Karışık
Fehmi Huveydi İslam’ın öğretilerini methederek ve İslam’ın her türlü teröre karşı olduğunu bildirerek işe başlayan yazarların, sorunun İslam’da değil de Müslümanlarda olduğunu söylerken, bunun sırrını okuyuculara açıklamamalarından yakınıyordu: “Acaba bu durum Müslümanların genlerindeki bazı bozukluklardan mı kaynaklanmaktaydı? Arkadaşlarımız tam da göz önünde bulundurmadıkları en önemli boyutu ihmal ettiler. Onlar ‘tüm teröristler Müslümandır’ ifadesini genelliyor; bu gerçeği acı, sert, utandırıcı ve alçaltıcı buluyorlar. Ancak bu çağda Müslümanların mazlumluğundan söz etmiyorlar. Burada, zamanımızda yaşayan tüm yeryüzü halkları içinde en çok Müslümanların zulüm gördüğünü açıkça söylüyorum! Bu açıdan tüm Müslüman fertlerin içinde bulunduğu açmazı görmek ve anlamak zorundayız. İç ve dış baskıların arasında bunalan, ilerleme ve reform umudunun ufukta tükendiğini gören ve bu ümitsizlikle aptallık ve budalalık çukuruna yuvarlanan Müslümanın içinde bulunduğu ruh halini anlamalıyız. Bu gerçekler tabii ki işlenen suçun meşrulaşmasına bir gerekçe olamaz. Ancak en azından bu eylemlerin yapılış nedenlerini anlamamızı kolaylaştırır. Ki böylece terörün Müslümanlarca bir hobi olarak gerçekleştirildiğini savunan tehlikeli ve yüzeysel iddialara kolaylıkla teslim olmayız.”
Ancak Huveydi’nin yakındığı; içe dönüp yoğun eleştirilerde bulunma, ama bunu yaparken de zulüm görenleri ihmal etme hali neredeyse tüm Arap medyasını kuşatmış durumda. Oysa böyle bir dönemde Müslüman entelektüellerin, içe yönelik eleştiriler kadar olaya sebep olan zulümler hakkında da seslerini yükseltmeleri gerekiyor.

Paylaş Tavsiye Et