CUMHURBAŞKANLIĞI seçimine ilişkin tartışmaların bir faydası, insanoğlunun en gizli ihtiraslarından olan iktidar hırsını yeniden dost sohbetlerinin gündemlerine taşıması oldu. İktidar şehveti, herkeste bulunan gurur ve kibir gibi en temel içgüdülerle akraba olduğundan, dolayısıyla ucu herkese değecek bir itham sayılabileceğinden, toplum tarafından günah olarak algılanmayan bir müskirdir. Bu badeden içenin ne kendisi ne etrafı sarhoş olduğunun farkındadır; çünkü etrafındakiler de aynı meyden tatmıştır. Şıra eskirse müskir olur; hayatta kalmak için bahşedilen hırs, amacını ve dozunu aşarsa sarhoş eder.
Muhalefetü’n-Nefs
Asıl muhalefet, kişinin kendi iktidar hevesine karşı yapabildiğidir; “muhalefetü’n-nefs” ahlak kitaplarına girebilmiş tek muhalefet çeşididir. Türkiye son cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi sürecinde siyasal hayatımızda eşine nadir rastlanabilecek bir muhalefetü’n-nefs vakası yaşadı. Başbakan Erdoğan’ın, elinde olduğu halde, cumhurbaşkanlığına kendi yerine Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ü aday göstermesi aslında bir örnek davranışlar zincirinin sadece son halkasıydı. Erdoğan’ın siyaset yasağının kalkmasından sonra, seçimlerin iptal edildiği Siirt’te bir milletvekili adayının kendisine yerini ikram etmesi, ardından Abdullah Gül’ün milletvekili seçilen Erdoğan’a başbakanlığı teslim etmesi de bu zincirin evvelki halkalarıydı.
Bu örnek davranışlar karşısında şaşkına dönen muhalif zümreler, kendi camiaları sırf liderlik sevdasından paramparça olduğundan bu tarz bir siyaset üslubunu anlamakta zorlanıyorlar. Milli Görüş geleneğinin devamı olmakla suçladıkları AKP’nin başındaki zevatın bu tavırlarıyla o çizgiden nasıl ayrıldıklarını kavrama yetisinden de yoksunlar. Arınç-Erdoğan-Gül ekibinin kardeşlik gösterisinin, birleşmeye çalışan merkez sağın diğer iki liderini etkilemesi ve Ağar-Mumcu ittifakında katalizör olması da muhtemel.
Başbakan Erdoğan, bu sayfalarda daha önce dile getirilen bütün kusurlarına rağmen, Türkiye’nin en becerikli siyaset virtüozu ve kendi kabiliyet sınırları dahilinde tutarlı bir siyaset tarzına sahip. Başvuru sürecinin bitimine kadar cumhurbaşkanı adayını açıklamaması, daha önce de örneklerini gördüğümüz bir üslubun devamıydı. 1998’de boşalan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı koltuğuna oturacak halefin ve 2002 genel seçimlerinden sonra hükümeti kuracak başbakan adayının adı da son ana kadar açıklanmamıştı. Böyle bir politikayı yoğun eleştirileri kulak ardı ederek sürdürmek kararlı bir ketumiyet ve yılmaz bir sabr u sebat ister. “Poker Face” sahibi bir politikacı olmak, Türkiye siyasetinde ayakta kalmayı sağlayan önemli bir meziyettir. Yüz mimikleriyle düşüncelerini kolay ele veren politikacılar kendi siyasi ömürlerini kısaltırlar.
Bir Tercih Çarpıtması: Abdullah Gül
Peki, Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül ya da Bülent Arınç arasında algılanan farklılıklar aslında ne kadar gerçek? Benzer geçmişlere ve aynı gelenekten geliyor olmalarına rağmen aralarındaki nüanslar nasıl büyüteçle gösterilebiliyor ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı neden farklı kesimlerce memnuniyet uyandırabiliyor?
Adaylık sürecinde toplumsal beklentilerde yaşanan değişim Timur Kuran’ın yıllar önce ortaya koyduğu “tercih çarpıtması” (preference falsification) kuramını hatırlattı. Kişinin algıladığı toplumsal baskılar karşısında isteklerini olduğundan farklı göstermesini kasteden “tercih çarpıtması”, statükonun nasıl sürebildiği ya da politik devrimlerin nasıl meydana gelebildiğini açıklamaya çalışan bir kavram. Kamuoyundaki kaymalar öngörülemez olduğundan, İran Devrimi ya da komünist bloğun çökmesi gibi büyük devrimler önceden algılanamadığı halde, sonradan bunlar çeşitli açıklamalarla kaçınılmaz gelişmeler olarak sunulmuştur. Bu devrimlerden önceki beklentilerle devrimlerden sonra yapılan yorumlar arasındaki çelişik durum nasıl açıklanabilir? Sonradan geriye bakıldığında önemli toplumsal değişkenlerin kaçınılmaz bir sonucu olarak değerlendirilen bir devrim, niçin kendi önderlerini, neferlerini, kurbanlarını ve gözlemcilerini şaşırtır? Saklı tercihlerdeki (private preferences) değişimin önemini vurgulayan Timur Kuran’ın modeli, küçük olaylarla yaşanan bu değişimin kamuoyunda büyük kaymalara yol açacağını gösteriyor. Konumuza dönecek olursak, sonuçta, önceden bilinemez olduğu halde Abdullah Gül’ün adaylığı sonucun böyle olmasını kaçınılmaz kılan bir rasyonelleştirmeye uğratılmış ve kamuoyunda optimum tercih olarak meşruiyet kazanmıştır.
Bir Nokta’nın Etkisi
Cumhurbaşkanlığı seçimini krize dönüştürme çabalarının beklendik bir parçası olan sansasyonel cinayetlerin Hrant Dink’ten sonra Protestan misyonerlerle sınırlı kalması ve YÖK Başkanı’na yönelik suikast girişiminin de sonuca ulaşamaması, karışıklık bekleyen kesimleri hayal kırıklığına uğrattı. Nokta dergisinin geçen yıllarda AKP iktidarına karşı düzenlenmek istenen darbe girişimleriyle ilgili yayınlar yapması, süreci gerecek başka teşebbüslerin de önünü kesmiş olabilir. Nokta dergisinin yaptığı, seçilmiş sivillerin iktidarını sürdürebilmesi için kendisini feda etmek olarak algılanabilir. Başkalarının fedakârlıkları sayesinde varlığını sürdürenlerin de koltuk sevdası ve ikbal hevesi uğruna, milletin önüne açılan fırsatları kolay harcamaması gerekir.
Paylaş
Tavsiye Et