TAHTA bacaklı, çengel kollu, tek gözü bantlı, silahlı, omzunda papağan bulunan, gemisinde kurukafalı bayrak dalgalanan tehlikeli kahramanlar… Korsan denilince zihinlerimizde böyle bir hayalî figür canlanıveriyor popüler kültürün etkisiyle. Ve çoğumuz korsanların tarihin sayfalarında kaldığını zannediyoruz. Oysaki açık denizlerde korsanlık hiç bitmedi. Serbest ticaretten dem vurulan bir dönemde özellikle stratejik geçiş yollarında cirit atan korsanlar birer kabusa dönüştü.
Açık denizlerin ticaret yolu olarak kullanıldığı dönemden beri korsanlar faaliyette. Bunların bir kısmı bugünkü korsanların bir benzeri olan “deniz haydutları”, diğer kısmı ise bizzat devletler tarafından görevlendirilen “korsanlar”dı. İkinci grupta yer alanlar, savaş zamanlarında düşmanın ulaşımını ve tedarik yollarını kesiyor, sahillerini ve limanlarını vuruyor, bizzat deniz muharebelerine katılıyorlardı; barış zamanlarında ise bir yandan himayesinde oldukları devletlerin ticaret gemilerini ve güzergahlarını koruyor, diğer yandan hasım devletlerin deniz ticaretini engelleyerek ekonomik güç ve etkinliklerine darbe vuruyorlardı. Malta Şövalyeleri ile Barbaros Hayrettin Paşa, Turgut Reis gibi bir kısmı Kaptan-ı Deryalığa kadar yükselmiş Osmanlı denizcileri, ikinci gruptakiler arasında yer alıyorlardı. Bu müessese deniz savaşlarını hukukî bir çerçeveye sokan 1856 Paris Deklarasyonu ile lağvedildi; deniz haydutluğu ise bugüne kadar devam etti.
Soğuk Savaş döneminde süper güç donanmalarının denizlerdeki etkinliği nedeniyle nispeten az olan korsanlık yani deniz haydutluğu vakaları, dünya ticaretinin hızla büyüdüğü 90’larla birlikte giderek arttı. 11 Eylül’den sonra ise “teröre karşı mücadele” kapsamına alınarak farklı bir boyut kazandı.
Modern korsanlar sürat motorları, otomatik silahları ve el bombalarıyla kabusa dönüşmüş durumda. Hedeflerinde genellikle balıkçı tekneleri, yük gemileri ve yatlar, nadiren de petrol tankerleri bulunuyor. Bazen fidye için denizcileri veya gemileri kaçırıyorlar, bazen yüklere ve yolcuların değerli eşyalarına el koyuyorlar, hatta bazen geminin kendisini çalıp yenileyerek tekrar piyasaya sürüyorlar. İşin içinde organize suç veya terör örgütlerine mensup kişilerle çokuluslu konsorsiyumların yanı sıra ganimetten pay kapma heveslisi memurlar, liman işçileri, kiralık katiller ve işadamları da bulunuyor. Hatta bazen denizlerde güvenliği sağlamakla görevli personel de suça iştirak ediyor.
Uluslararası Denizcilik Dairesi 1992’den beri denizlerde korsanlık ve hırsızlık vakalarıyla ilgili analizlerini yayınlıyor. Buna göre 2000-2006 döneminde bir önceki altı yıla kıyasla dünya çapında %68 artan korsanlık vakalarının yıllara göre dağılımı ise şu şekilde: 1998’de 177, 2000’de 494, 2002’de 405, 2004’te 325, 2006’da 239, 2007’de 263. Ne var ki bu rakamlar korsanlığın gerçek boyutlarını yansıtmıyor. Zira sigorta primlerini yükseltmek veya uzun süren soruşturmalarla uğraşmak istemeyen, üstelik gemileri hakkında olumsuz bir imaj vermekten tedirgin olan pek çok denizcilik şirketi, yaşanan olayları ihbar etmekten kaçınıyor.
Korsanlık serbest ticarete yönelik büyük bir tehdit olarak görülüyor. Zira dünya ticaretinin %90’ı denizler üzerinden yapılıyor. Korsanların cirit attığı mekanlar genellikle stratejik ve ekonomik öneme sahip bölgeler. Mesela 90’lardan itibaren korsanların en gözde mekanı olan Malakka Boğazı, Hint Okyanusu ile Büyük Okyanus arasındaki en önemli geçiş yolu, dünyanın en kalabalık ülkeleri ile ticaret devleri (Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan vs.) arasındaki en önemli güzergah ve bu nedenle dünya petrol ve sıvılaştırılmış doğalgaz sevkıyatının yarıya yakını ve deniz ticaretinin dörtte biri buradan geçiyor. Korsanların bir başka gözdesi olan ve her yıl yaklaşık 20 bin geminin geçiş yaptığı Somali açıkları (Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan geçiş yolu) Doğu-Batı ticaretinde, özellikle de Körfez petrollerinin Batı pazarlarına taşınmasında oldukça önemli bir güzergah. Nijerya, Bangladeş ve Brezilya açıkları diğer riskli bölgeler arasında yer alıyor. Gemilere ve yüklerine verilen zararlar, artan sigorta primleri ve fidyeler hesaba katıldığında korsan faaliyetlerinin yılda 16 milyar dolara mal olduğu tahmin ediliyor. Kaçırılan gemiye ve mürettebatına zarar gelmemesi için korsanlara ödenen fidye ise araç başına 300 bin ile 1,5 milyon dolar arasında değişiyor.
Somalili Korsanlar Dünya Gündeminde
Aralık 2006’da Etiyopya’nın ABD desteğiyle Somali’yi işgalinden bu yana bölgedeki korsanlık vakaları üç kat arttı. Sadece bu sene içinde yetmişi aşkın gemi fidye için kaçırıldı. Ancak Somalili korsanların bu kez uluslararası camiadan sert tepki almasına ve BM, NATO gibi örgütlerin harekete geçmesine neden olan asıl olay, Kenya’ya giden Ukrayna bandıralı bir gemiyi 25 Eylül’de kaçırmaları (başlangıçta istenen fidye miktarı 22 milyon dolardı). Zira gemide, Güney Sudan’daki ayrılıkçılara götürüldüğü iddia edilen, 33 adet Rus tankının yanı sıra tüfekler ve askerî mühimmat bulunuyor. Bunların ABD ve işgalci Etiyopya’nın korkulu rüyası Somali’deki İslami grupların eline geçmesi ihtimali etekleri tutuşturuyor.
1991’den beri iç savaş ve dış müdahalelerle boğuşan Somali’de korsanlık önemli bir geçim kaynağı. Başlangıçta Somali sularında avlanan ve her sene değeri 6 milyon dolara ulaşan deniz kaynaklarını alıp götüren yabancı ülkelerin balıkçı teknelerine ve ayrıca Avrupalı ve Asyalı şirketlerin zehirli atıklarını boşaltmalarına karşı mücadeleyi üstlenen Somalili milis grupları, zamanla fidye için korsanlığa başladılar. Artık kendi ülkelerine gıda yardımı taşıyan BM gemilerini bile hedef alıyorlar. Korsanlar genellikle yarı özerk bölge olan Puntland’den çıkıyor ve korsanlık bölge ekonomisinin neredeyse belkemiğini oluşturuyor. Öyle ki, Puntland’in yıllık bütçesi 20 milyon dolar; korsanların aldıkları fidye ise yılda 30 milyon doları buluyor. Ancak korsanlar bu parayı fidye olarak değil, karasularını kanunsuz kullananlara karşı “para cezası” olarak görüyorlar.
Korsanlara karşı son dönemde denizlerin güvenliğini artırmak üzere çeşitli adımlar atılıyor. Açık denizlerde çeşitli uluslararası/bölgesel koalisyonların donanmaları devriyelerini ve operasyonlarını artırıyor. Mesela Kasım 2004’te on altı Asya ülkesi arasında imzalanan korsanlığa ve silahlı soyguna karşı mücadele işbirliği anlaşması çerçevesinde oluşturulan güvenlik mekanizmaları sayesinde Malakka Boğazı ve çevresinde korsan faaliyetleri son iki senede üçte iki azaldı. Öte yandan gemiler korsanlara karşı yeni teknolojilerle donatılmaya çalışıyor. Zira güvenlik birimleri her yerde ve her zaman olamayacakları için son kertede gemilerin güvenliğini yine kendileri sağlayabilir. Somali’ye gelince, buradaki korsanlığa karşı uluslararası toplumun ortak hareket etmesine yönelik BM Güvenlik Konseyi’nden bu sene içinde üç defa karar çıktı. NATO, korsanlarla mücadele için bölgeye savaş gemileri göndermeye hazırlanıyor. Bütün bu girişimlere rağmen Somali’de iç barış ve istikrar sağlanana kadar korsan faaliyetlerinin devam edeceği aşikâr.
Paylaş
Tavsiye Et