Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2008) > Kapak > Kendine demokratlar
Kapak
Kendine demokratlar
Fahrettin Altun
BA­ŞÖR­TÜ­SÜ tar­tış­ma­sın­dan yo­rul­muş bir­çok ak­lı ba­şın­da in­san var çev­rem­de. Kıs­men hak­lı­lar da. Çün­kü ço­ğu za­man o den­li ar­gü­man, kav­ram ve in­saf yok­su­nu bir eday­la sür­dü­rü­lü­yor ki tar­tış­ma; yo­rul­ma­mak, bu­nal­ma­mak müm­kün de­ğil.
Fa­kat ne olur­sa ol­sun ben yi­ne de en­te­lek­tü­el­le­rin ba­şör­tü­sü tar­tış­ma­sı­nı de­vam et­tir­me­le­rin­den ya­na­yım. Ba­şör­tü­sü­nün sa­hip ol­du­ğu sem­bo­liz­mi önem­si­yo­rum ve bu sem­bo­lizm et­ra­fın­da son de­re­ce müm­bit bir çö­züm­le­me ze­mi­ni in­şa edil­di­ği­ni dü­şü­nü­yo­rum. Son dö­nem­de ba­şör­tü­sü/tür­ban mer­ke­ze alı­na­rak yü­rü­tü­len tar­tış­ma­lar ile bir­lik­te Türk ti­pi ide­olo­jik po­zis­yon­la­rın da­ha net bir şe­kil­de ko­num­lan­ma­ya baş­la­dı­ğı ka­na­atin­de­yim.
İde­o­lo­ji­le­ri­mi­zi Ba­tı’dan dev­şir­dik. 19. yüz­yıl Ba­tı­lı ide­olo­ji­le­ri Türk­çe­ye ak­ta­rıl­dı; fa­kat bu as­lı­na sa­dık bir ter­cü­me ol­ma­dı. Zi­ra ter­cü­me­den çok te­lif­çi bir ak­ta­rım var­dı or­ta­da. Te­lif­çi­li­ğin te­me­lin­de ya­tan ise fark­lı ger­çek­lik­le­re sa­hip olu­şu­muz­du kuş­ku­suz. Ne var ki, Ba­tı’da­ki­nin ak­si­ne bi­ze ak­ta­rı­lan ve Türk­le­şen ide­olo­ji­ler, top­lum­sal ger­çek­lik ile bir bağ kur­ma ge­re­ği duy­ma­dı. Çün­kü dev­let ay­gı­tı bu sü­re­ci bi­za­ti­hi ör­güt­le­di ve Ba­tı’da­ki fark­lı ide­olo­jik po­zis­yon­lar dev­let­le bir bi­çim­de iliş­ki­si olan ak­tör­ler ta­ra­fın­dan ta­şın­dı.
Türk ide­olo­ji­le­ri tam da bu ne­den­le top­lu­ma he­sap ver­me ge­re­ği duy­ma­dı. Ne top­lu­mu tem­sil et­ti­ler ne de top­lu­mun so­run­la­rı­na çö­züm öner­mek su­re­tiy­le var­lık ka­zan­dı­lar. Ba­tı­lı­laş­ma dö­ne­mi­nin ürü­nü olan ve dev­let eliy­le ta­şı­nan mo­dern ide­olo­ji­le­ri­mi­zin mü­mey­yiz vas­fı, uzun dö­nem­de Ba­tı­lı­laş­ma sü­re­ci­ni sa­vun­mak ve dev­let­le olan me­sa­fe­le­ri­ni müm­kün mer­te­be kı­salt­mak ola­gel­di. Top­lu­ma de­ğil dev­le­te ses­le­nen, top­lum­dan de­ğil dev­let­ten bes­le­nen ide­olo­ji­le­ri­miz ön­ce dev­le­ti kur­tar­ma, da­ha son­ra da dev­le­ti kur­ma ara­yı­şı içe­ri­sin­de ken­di si­ya­sal gra­mer­le­ri­ni oluş­tur­du­lar.
Dev­let için dü­şün­mek, dev­let gi­bi ko­nuş­mak sa­de­ce Ke­ma­list­le­rin de­ğil ay­nı za­man­da sos­ya­list­le­rin, li­be­ral­le­rin ve mu­ha­fa­za­kâr­la­rın da “ba­şa­ra­bil­dik­le­ri” bir şey­di. Dev­let­le ay­ni­leş­mek, onun ref­leks­le­ri­ni iç­sel­leş­tir­mek ve kor­ku­la­rı­nı pay­laş­mak, da­ha ön­ce fark­lı ide­olo­jik po­zis­yon­lar­da ko­nuş­la­nan­la­rın “has­sas dö­nem”ler­de or­tak me­kan­la­ra top­lan­ma­sı so­nu­cu­nu do­ğur­du dur­du. Tür­ki­ye’de fark­lı ide­olo­jik du­ruş­lar ara­sın­da bu den­li ra­hat ge­liş-gidiş­le­rin olu­şu bu­nun­la ala­ka­lı. Dün­ya si­ya­se­tin­de ya­şa­nan kı­rıl­ma­lar kar­şı­sın­da dev­le­tin gös­ter­di­ği ref­leks­ler, ide­olo­ji­le­ri­miz ta­ra­fın­dan der­hal ye­ni­den üre­til­di ve bu­na pa­ra­lel ola­rak ye­ni he­def­ler ve kor­ku­lar in­şa edil­di.
Çağ­daş Türk si­ya­se­ti, kor­ku­lar­la yoğ­ru­lan bir si­ya­set. Bö­lün­me kor­ku­su, is­ti­la edil­me kor­ku­su, ir­ti­ca kor­ku­su vs. Bun­lar içe­ri­sin­de de en yo­ğun ya­şa­nan ve özel­lik­le 1970 son­ra­sın­da fark­lı ide­olo­jik po­zis­yon­la­rın pay­laş­tık­la­rı kor­ku, so­nun­cu­su. Ne var ki, ir­ti­ca gi­bi müp­hem, ne ol­du­ğu bir tür­lü ta­nım­la­na­ma­yan si­hir­li bir kav­ra­mın yar­dı­ma çağ­rıl­ma­sıy­la açı­ğa vu­ru­lan kor­ku esa­sın­da din kor­ku­sun­dan, ya­ni di­nin sos­yal/ka­mu­sal alan­da gö­rün­me kor­ku­sun­dan baş­ka bir şey de­ğil. Bu yö­nüy­le Türk si­ya­set sah­ne­si, İs­la­mo­fo­bi­nin ür­küt­tü­ğü ak­tör­le­rin me­ka­nı ola­rak da tas­vir edi­le­bi­lir.
Bu sah­ne­nin, Ba­tı’da­ki kay­nak ide­olo­ji­le­ri­ne atıf­la öz­gür­lük, ba­rış, de­mok­ra­si ve ada­let mü­ca­de­le­si ver­dik­le­ri id­dia­sı ile öne çı­kan li­be­ral, de­mok­rat ya­hut sos­ya­list ak­tör­le­ri­nin ka­hir ek­se­ri­ye­ti il­ginç bir bi­çim­de di­nin top­lum­sal tem­sil­le­ri söz ko­nu­su ol­du­ğun­da or­tak bir ta­vır ta­kı­nı­yor­lar. Son gün­ler­de yo­ğun bir şe­kil­de yü­rü­tü­len ba­şör­tü­sü tar­tış­ma­sı­nı bu bo­yu­tu ile dü­şün­mek­te ya­rar var. Ba­şör­tü­sü, di­nî bir tem­sil ve bu tem­si­le da­ir iti­raz­lar, di­nin hiç­bir kı­sıt­la­ma­ya ma­ruz kal­mak­sı­zın top­lum­sal alan­da gö­rü­nür ol­ma­sı­nı he­def alı­yor. Di­nin top­lum­sal tem­sil­le­ri­nin yo­ğun­laş­ma­sı, dev­let eliy­le ya­zı­lan Ba­tı­lı­laş­ma hi­ka­ye­mi­zin kur­gu­su­nu bo­zu­yor ve bu du­rum dev­let­li ide­olo­ji­le­ri­mi­zin an­lam dün­ya­la­rı­nı sar­sı­yor. 
 
Üç İsim, Üç Ör­nek
İki ay ön­ce Tür­ki­ye’nin sos­ya­list en­te­lek­tü­el­le­rin­den Mu­rat Bel­ge’nin bir ko­nuş­ma­sı­na ka­tıl­mış­tım. Ko­nu, Türk ro­ma­nı ve te­kev­vün ede­bi­ya­tı idi. So­ru­lar fas­lın­da An­la­yış edi­tör­le­rin­den Z. Tu­ba Kor “Siz bir te­kev­vün ro­ma­nı ya­za­cak ol­sa­nız, ne­re­den baş­la­tır­dı­nız?” şek­lin­de özet­le­ye­bi­le­ce­ğim bir so­ru sor­du Bel­ge’ye. Bel­ge’nin ce­va­bı ol­duk­ça net­ti: “II. Mah­mut’tan baş­la­tır­dım. Onun baş­lat­tı­ğı ve ta­ma­mı­na er­di­ril­me­si ge­re­ken sü­reç ne­de­niy­le ya­par­dım bu­nu.” II. Mah­mut’un, Bel­ge’nin do­ğuş des­ta­nı­na ko­nu ol­ma­sı­nın ne­de­ni açık. Ba­tı­lı­laş­ma sü­re­ci­ni res­mî dev­let po­li­ti­ka­sı ha­li­ne ge­ti­ren ve si­ya­se­ti “ga­vur pa­di­şah” ni­te­le­me­si­ne mu­ha­tap ka­la­cak ka­dar din-dı­şı ala­na ta­şı­yan bir fi­gür II. Mah­mut. Bel­ge’nin va­ro­luş­sal po­zis­yo­nu için top­lum­sal ada­let, ba­rış, öz­gür­lük vb. te­ma­lar de­ğil önem­li olan. Ma­dem Tür­ki­ye’de ya­şı­yo­ruz, ön­ce­lik­le di­nin tor­tu­la­rın­dan kur­tul­mak ge­rek.
En­te­lek­tü­el mah­fil­ler­de bu­gü­ne dek de­mok­rat kim­li­ği ile ar­zı en­dam eden E. Fu­at Key­man bi­lin­di­ği üze­re geç­ti­ği­miz gün­ler­de ba­şa­rı­sız bir im­za kam­pan­ya­sı baş­lat­tı. Kam­pan­ya­nın he­de­fi, üni­ver­si­te­ler­de ba­şör­tü­sü­ne ko­şul­suz öz­gür­lük is­te­yen ve 3.500 aka­de­mis­ye­nin im­za at­tı­ğı bil­di­ri­ye kar­şı bir bil­di­ri yaz­mak ve öz­gür­lü­ğün sı­nır­la­rı­nı çiz­mek­ti. Tür­ban­lı­la­rın hak­la­rı var­dı da, pe­ki ya ba­şı açık kız öğ­ren­ci­le­rin hak ve öz­gür­lük­le­ri­ne ne ola­cak­tı? Key­man, bu sü­reç­te ka­le­me al­dı­ğı ya­zı­lar­da kı­lık-kı­ya­fet ser­bes­ti­si­nin sı­nır­la­rı­nın ne­re­de çi­zi­le­ce­ği­ni, tür­ban ser­bes­ti­si­nin üni­ver­si­te ile sı­nır­lan­ma­sı­nın önem­li ol­du­ğu­nu vur­gu­la­yıp dur­du.
Ay­şe Ka­dı­oğ­lu ise bir di­ğer ör­nek. “Ba­şör­tü­sü… Ne­re­ye Ka­dar?” baş­lık­lı bir ya­zı ka­le­me alan Ka­dı­oğ­lu, “de­mok­rat­la­rın ba­şör­tü­sü­ne des­te­ği­nin sı­nır­la­rı”nı ha­tır­la­tı­yor ve ba­şör­tü­sü­nün yal­nız­ca üni­ver­si­te­ler­de ser­best bı­ra­kıl­ma­sı, onun dı­şın­da ilk ve or­ta­öğ­re­tim­de ka­ti su­ret­le ya­sak ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni ifa­de edi­yor­du. Ge­rek­çe­si açık­tı: Re­şit ol­ma­yan­lar ter­cih­te bu­lu­na­maz. Ka­dı­oğ­lu, re­şit ol­ma­nın ne de­mek ol­du­ğu­nu; re­şit ol­ma­dan ön­ce han­gi gi­yi­min nor­mal, han­gi­si­nin anor­mal ol­du­ğu­na ki­min han­gi ge­rek­çey­le ka­rar ve­re­bi­le­ce­ği­ni; ör­ne­ğin ege­men sos­yal­leş­me me­ka­niz­ma­la­rı­nın “Barby be­bek mo­de­li” kız ço­cuk­la­rı­nı şi­rin, di­ğer­le­ri­ni çir­kin ilan eder­ken ne­ye da­yan­dı­ğı­nı; bir sos­yal­leş­tir­me me­ka­niz­ma­sı olan ai­le­den ken­di ço­cu­ğu­nu sos­yal­leş­tir­me hak­kı­nın han­gi cü­ret­le alı­na­bi­le­ce­ği­ni; ege­men eği­tim ide­olo­ji­si­nin ve med­ya­tik mü­da­ha­le­le­rin “be­yin yı­ka­ma” sü­reç­le­rin­den bah­set­me­den ba­şör­tü­lü ol­ma­nın na­sıl bir be­yin yı­ka­ma fa­ali­ye­ti ola­rak an­la­şı­la­bi­le­ce­ği­ni or­ta­ya koy­ma be­ce­ri­si­ni gös­te­re­me­se de, me­ra­mı­nı ga­yet açık ifa­de edi­yor: “Geç­ti­ği­miz haf­ta, kom­po­zis­yon ödü­lü­nü al­mak için çık­tı­ğı kür­sü­den in­di­ri­len kız ço­cu­ğu ‘re­şit’ de­ğil. Onun ba­şör­tü­sü tak­ma ‘hak­kı’, üni­ver­si­te­ye gi­den ab­la­la­rın­ki ile ay­nı de­ğil. Ço­cuk­la­rın bü­yür­ken her tür­lü mil­li ve di­nî bas­kı­nın dı­şın­da tu­tul­ma­sı son de­re­ce önem­li.”
Sö­zün özü şu­dur: Ba­şör­tü­sü tar­tış­ma­sı, Tür­ki­ye’de­ki ya­pay ve ikir­cik­li ide­olo­jik po­zis­yon­la­rı if­şa et­miş; li­be­ral, de­mok­rat ve sos­ya­list ol­du­ğu id­di­asın­da olan bir­çok seç­ki­nin, mü­es­ses ni­za­mı kon­so­li­de et­mek­ten baş­ka bir he­de­fe sa­hip ol­ma­dı­ğı­nı or­ta­ya ser­miş­tir. Bu seç­kin­ler için hak­ka­ni­yet­ten ve ada­let­ten ya­na ol­ma­nın en önem­li te­mi­na­tı, on­la­rı çe­pe­çev­re sa­ran İs­lam aler­ji­sin­den kur­tul­ma­la­rı­dır. Söz ko­nu­su aler­ji bu seç­kin­le­rin kor­ku­la­rıy­la yüz­leş­me ce­sa­re­ti­ni gös­ter­me­le­ri­ne en­gel ol­mak­ta, top­lum­sal dö­nü­şüm di­na­mik­le­ri­ni an­la­ma­la­rı­nı im­kan­sız­laş­tır­mak­ta­dır.
Bu ül­ke­nin öz­gür­lük­çü ol­du­ğu id­di­asın­da­ki ay­dın­la­rı, lüt­fen kor­ku­la­rı­nız­la yüz­le­şin ar­tık. Ye­ni ye­ni “öz­gür­lük­ler hi­ye­rar­şi­si” in­şa et­ti­ği­niz sü­re­ce, “ken­di­ne de­mok­rat­lar” ola­rak anıl­ma­ya de­vam ede­cek­si­niz.

Paylaş Tavsiye Et