ABD’NİN arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika’da, George W. Bush’un başkanlığı döneminde, Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’in öncülük ettiği bir sol kuşak oluştuğu herkesin malumu. Meksika’dan başlayıp Arjantin ile Şili’nin güney ucuna kadar uzanan coğrafyada, Amerikan hegemonyasına karşı geçmişten gelen öfke, Bush yönetiminin dayatmacı politikalarına duyulan tepkiyle birleşmiş, sonuç olarak da ABD’nin Latin Amerika’daki etkinliği epey aşınmıştı. Dolayısıyla yeni başkan Barack Obama’nın, son sekiz yıl içinde Rusya ve Çin’in ciddi bir nüfuz kazandığı bölgede etkili bir diplomasi izleyerek ABD’nin daralan hareket alanını genişletmesi bekleniyordu.
Obama’nın gerek seçim kampanyasında verdiği sözler gerekse Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) çatısı altında 17-19 Nisan’da Trinidad ve Tobago’da düzenlenen 5. Amerikalar Zirvesi’nde ilk kez bir araya geldiği Latin Amerikalı liderler ile kurduğu sıcak diyalog, bu beklentiyi güçlendirdi. Obama bu zirvede, ülkesinin 1962’den beri ambargo uyguladığı Küba ile yeni bir başlangıç ve bölge ülkeleri ile eşit ortaklık vaat etmişti. Ancak Obama’nın Latin Amerika büyüsü çabuk bozuldu. 19. yüzyıldan beri bölgede çıkarlarına tehdit oluşturan hükümetlere, ya doğrudan asker göndermek ya da darbeleri desteklemek suretiyle müdahale eden ve kurduğu askerî üsleri vasıtasıyla onları kontrol etmeye çalışan ABD’nin, Obama döneminde de aynı tavrı sürdüreceği anlaşıldı.
28 Haziran’da Chavez’e yakınlığı ile bilinen Honduras Devlet Başkanı Manuel Zelaya’nın bir darbe ile görevinden uzaklaştırılıp ülkeyi terk etmeye zorlanması, bölge ülkelerini hayal kırıklığına uğrattı. Kolombiya hükümetinin, 15 Temmuz’da ABD ile üs kullanımıyla ilgili yeni bir anlaşma imzalamak üzere olduklarını açıklaması ise Kolombiya’nın, komşuları Venezüella ve Ekvador ile ilişkilerini kopma noktasına getirirken, bölge ülkeleri arasında da büyük tedirginlik yarattı.
Honduras’ta Darbe Sonrası Siyasi Kriz Sürüyor
Honduras’ta Kasım 2005’te başkan seçilen Manuel Zelaya’nın, ülkenin zengin elitlerinin etkisindeki kongre, yargı ve ordunun ortak darbesiyle devrilmesine gerekçe olarak anayasayı ihlal etmeye kalkışması gösteriliyor. Honduras’ın mevcut anayasasına göre devlet başkanlığı süresi dört yıllık tek dönemle sınırlı. Zelaya, ABD ile yoğun iktisadi ve askerî bağları olan bu küçük ve fakir Orta Amerika ülkesinin işadamları sınıfından gelen, Honduras’ın iki büyük partisinden biri olan Liberal Parti mensubu ve başlangıçta ABD ile serbest ticaret anlaşmalarını destekleyen bir isim. Fakat 2007’de Nikaragua’da Daniel Ortega’nın iktidara gelmesiyle birlikte Zelaya’nın da Latin Amerika’daki ABD karşıtı sol bloğa kaymaya başlaması dengeleri değiştirdi. Zelaya, Chavez ve Ortega ile yakın ilişki kurdu. Asgari ücretleri yükseltmek, okul çocuklarına ücretsiz öğle yemeği vermek ve toplu taşıma ücretlerini düşürmek gibi sosyal devlet politikaları uyguladı.
Honduraslı elitler, 1981’de askerî yönetimin sona ermesinin ardından, ülkede halk yanlısı bir yönetimin oluşmaması için devlet başkanının görev süresini dört yıllık tek dönemle sınırlamışlardı. Zelaya, anayasanın bu maddesinin değiştirilmesi için referanduma gitmek istedi. Tarihi 28 Haziran olarak belirlenen referandumu yüksek mahkeme yasadışı ilan etti, kongre de onaylamadı. Genelkurmay Başkanı da seçimlerin güvenliğini sağlamayı reddetti. Bunun üzerine Zelaya, Genelkurmay Başkanı ile Savunma Bakanı’nı görevden alıp seçimlerin yapılacağını açıkladıysa da 28 Haziran sabahı evine gelen askerler tarafından üzerinde pijamalarıyla tutuklandı ve Kostarika’ya gönderildi. Kongre Başkanı Roberto Micheletti geçici devlet başkanı ilan edildi. Geçici hükümet, Zelaya’nın dönüşüne yasal olarak Ocak 2010’da sona erecek olan başkanlık iddiasından vazgeçmesi halinde izin vereceğini ve tepkiler ne olursa olsun devlet başkanlığı seçimlerinin 29 Kasım’da gerçekleştirileceğini belirtiyor.
Obama yönetimi Honduras’taki darbeyi açıkça kınadıysa da, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın darbeden haberi olduğu ve darbeye karışan Honduraslı aktör ve örgütleri desteklediğine dair iddialar, eski Amerikan politikalarının gölgesini taşıyor. Hatırlanacağı üzere Nisan 2002’de Chavez’e karşı ülkenin üst sınıflarının organize ettiği bir darbe başarısızlıkla sonuçlanmış, halkın ve ordunun çoğunluğunun desteğini alan Chavez 48 saat içinde koltuğuna yeniden oturmuştu. Bush yönetiminin bu darbe girişimini kınamaması ve Otto Reich, Elliot Abrams, John Negroponte gibi Bush’un neo-muhafazakâr ekibinden isimlerin darbe organizasyonuna katıldıklarının ortaya çıkması, Chavez’in ABD’ye karşı daha da sertleşmesine yol açmıştı. Chavez’e yönelik bu başarısız darbeye çok benzeyen ve Obama döneminde gerçekleştiği için tüm dünyada şaşkınlık yaratan Honduras darbesi, ABD’nin bölgedeki hegemonyasının ne kadar zayıfladığını bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir.
Kolombiya-ABD Anlaşması Latin Amerika’yı Geriyor
ABD’nin Latin Amerika’daki en yakın müttefiki olan Kolombiya ile imzalayacağı yeni askerî işbirliği anlaşması ise, Kolombiya’nın bölge ile ilişkilerindeki sorunları daha da artıracak gibi görünüyor. Anlaşma ABD’nin Kolombiya’da uyuşturucu ve terörle mücadele etmek için bu ülkenin, halen kullandığı askerî üslerinin yanı sıra yedi üssünü daha kullanabilmesine imkan sağlıyor. ABD Temmuz’da Güney Amerika kıtasındaki yegane üssü olan Ekvador’daki Manta üssündeki birliklerini, solcu Devlet Başkanı Rafael Correa süresi Kasım’da bitecek olan anlaşmayı yenilemeyi reddettiği için geri çekmek zorunda kaldı. Bundan dolayı Kolombiya’daki üslerin kullanımı ABD açısından oldukça stratejik bir önem kazanıyor. Bu sayede 45 yıldır Kolombiya hükümeti ile savaşan ve uyuşturucu ticaretinden büyük pay alan solcu gerilla örgütü Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile mücadeleye daha fazla müdahil olabileceği gibi, bölge ülkelerinde örtülü askerî operasyon yapabilme kapasitesini de genişletebilecek.
ABD zaten Ocak 2000’den beri “Plan Colombia” çerçevesinde Kolombiya’ya milyarlarca dolarlık askerî yardımda bulunuyor. Plana göre, ülkede maksimum 800 askerî ve 600 de sivil Amerikalı personel görev yapabilir. Washington ve Bogota, yeni anlaşmanın Amerikan askeri sayısını artırmayacağını, hedefin sadece koka üreticileri, uyuşturucu tüccarları ve FARC militanları olduğunu iddia ediyor. Kolombiya’nın FARC’ı desteklemekle suçladığı için arasının bozuk olduğu komşuları Venezüella ile Ekvador ise kendilerinin hedef alındığını düşünüyor. 28 Ağustos’ta Arjantin’de düzenlenen UNASUR (Güney Amerika Ulusları Birliği) zirvesinde, yabancı askerî güçlerin Güney Amerika ülkelerinin egemenliği ile bölgesel barış ve istikrarı tehdit etmemesinin vurgulanması, anlaşmanın neden olduğu gerilimi yansıtıyor.
2002’den beri Kolombiya’da iktidarda olan sağcı Alvaro Uribe hükümeti, Latin Amerika’daki sol kuşağın manevralarına, ABD ile ilişkilerini daha da yoğunlaştırarak cevap veriyor. Fakat Uribe’nin bu hamlesi Kolombiya’nın bölgeden izolasyonuna yol açacağı gibi, Amerikan müdahalesi ülkesindeki iç çatışmayı daha da keskinleştirebilir.
Paylaş
Tavsiye Et