KIBRIS’TA 14 Aralık 2003 seçimleri Annan Planı ve Avrupa Birliği kıskacında yapılmıştı. Annan Planı ve AB’ye endekslenen seçim arifesinde Kıbrıslı Türkler, Annanistler ve statükocular olarak iki kutba ayrılmış durumdaydılar. Seçim sonucunda Annanistler toplamda %50,29 oy alırken; statükocular %49,69 oy aldılar. Milletvekili dağılımının 25’e 25 eşit olması, aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin içinde bulundukları hazin girdaba da işaret ediyordu: Bir taraftan çözümü ve AB üyesi olmayı istiyor, diğer taraftan devletlerini kaybetmeyi göze alamıyorlardı.
14 Aralık seçimleri diğer tüm etkiler bir yana, KKTC’nin iç siyasî gelişmeleri bakımından bir öneme sahipti; çünkü statüko yıkılamasa da, ilk kez yerinden oynatıldı. Bunda hiç kuşkusuz en büyük pay, 1974 sonrası adaya gelen ve şu anda nüfusun %40’ını oluşturan Türkiyeli göçmenlerin kurduğu Nuri Çevikel başkanlığındaki Göçmenler Derneği’nin seçimlerde Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG)’i desteklemesidir. 13 Ocak 2004’te işbaşına gelen CTP/BG-Demokrat Parti (DP) koalisyon hükümeti, 24 Nisan referandumunun hemen sonrasında 26 Nisan’da iki DP’li milletvekilinin istifası ile azınlığa düştü.
Seçim sonrası, 40 yıldır uluslararası tecrit altında yaşayan Kıbrıslı Türkler, önlerine sunulan planı devletlerini kaybetmeyi göze alarak kabul ettiler. Diğer taraftan liderleri Tasos Papadopulos’un “ben sizden bir devlet aldım, bir toplum bırakamam” ifadesinde billurlaşan söylemiyle Rumlar, hem barışa hem de çözüme hayır dediler ve 1 Mayıs itibariyle de AB’ye tam üye oldular. Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’na ‘Evet’ demeleri karşılığında üzerlerindeki tecridin kalkacağını söyleyen başta AB ve ABD olmak üzere tüm uluslararası kamuoyu, bugün gelinen noktada sembolik bir iki adım atmanın dışında bir şey yapmış değiller. Bu durum, CTP-BG, Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) gibi seçimi çözüm-çözümsüzlük sınavı olarak gösteren partileri zor durumda bıraktı.
20 Şubat Seçimleri
2’si bağımsız toplam 346 adayın yarıştığı 50 sandalyeli KKTC Cumhuriyet Meclisi’nin 20 Şubat seçimlerine yedi parti katılıyor: Mehmet Ali Talat liderliğindeki CTP-BG, Derviş Eroğlu’nun UBP’si, Serdar Denktaş başkanlığında DP, Mustafa Akıncı’nın BDH’sı, Hüseyin Angolemli başkanlığında Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP), Nuri Çevikel liderliğinde Yeni Parti (YP) ve Ata Tepe’nin başkanlığındaki Milliyetçi Adalet Partisi-Ulusal Güçler (MAP-UG) katılacak. Girne’den Delil Akbulut, Güzelyurt’tan da Öztürk İsmailoğlu seçimlere bağımsız olarak girecek.
13 Ocak 2004’te işbaşına gelen, fakat 26 Nisan’da azınlığa düşen CTP/BG-DP koalisyon hükümeti, 2004 bütçesinin meclisten geçmeyeceğinin anlaşılması üzerine 20 Ekim’de istifa etti. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, hükümeti kurma görevini Ulusal Birlik Partisi ve CTP-BG’ye vermesine rağmen her iki parti de meclisten güvenoyu alabilecek bir hükümet kurma konusunda başarısız oldu. Özellikle Mehmet Ali Talat liderliğindeki CTP-BG, Cumhuriyet Meclisi seçimlerinin 17 Nisan’da gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılması için koalisyon görüşmelerini tıkadı. Talat, halk arasında önemli bir etkiye sahip olan Mustafa Akıncı’nın başkanlığındaki BDH ve DP ile ortak bir koalisyon hükümeti kurmaya yanaşmadı. 14 Aralık seçimlerini çözüm-çözümsüzlük referandumuna dönüştüren CTP hükümette olduğu süre içinde, seçim öncesinde halkta uyandırdığı yüksek beklentilerin hemen hemen hiçbirisine ulaşamaması nedeniyle ciddi bir kan kaybına uğradı. Bu ortamda Talat’ın, Akıncı’yı iktidarın nimetlerine ortak etmesi hem BDH’nın güç kazanmasına yardımcı olacaktı, hem de CTP’deki erozyonu daha da güçlendirecekti. Öte yandan, CTP-BG’nin, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yapılacak herhangi bir seçimden, yıllarca iktidarda olmanın yıpranmışlığını hâlâ üzerinden atamayan ve lideri Derviş Eroğlu nedeniyle Ecevit Sendromu yaşayan Ulusal Birlik Partisi önünde galip çıkması muhtemel. Cumhurbaşkanlığına aday olacağına kesin gözüyle bakılan Derviş Eroğlu’nun yerine geçecek kişinin dinamik ve yıpranmamış biri olması, 17 Nisan sonrasında yapılacak seçimlerde CTP-BG’nin işini zorlaştıracaktı.
Serdar Denktaş liderliğindeki DP, Adalet ve Barış Partisi lideri Ertuğrul Hasipoğlu ile girdiği ittifakla seçim barajını aşmayı garantilerken, seçim sonrası yine kilit parti konumuna geleceğinin sinyallerini verdi. Koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine KKTC Meclisi, AB Zirvesi sonrası, 20 Şubat 2005’te erken seçime gidileceğini açıkladı.
KKTC’deki seçim sisteminin özelliği gereği seçmen, ister sadece partiyi, isterse farklı partilerden milletvekili adaylarını seçme şansına sahip. 600’den fazla sivil toplum kuruluşunun bulunduğu KKTC’de bütün partiler STK’larla işbirliği yapmak, STK’ların istediği adaylara listelerinde yer vermek zorundalar. Bu bakımdan, partiler kadar milletvekilliğine aday gösterilen kişilerin kimlikleri de önemli. Her ne kadar sağ ve sol arasında kesin ayrım çizgileri olsa da, tüm partilerde özelikle de DP ve BDH içinde hem sağ, hem de sol seçmen tarafından sevilen partiler üstü kimliğe sahip bazı kişilerin yer alması, sağ ve sol arasında diyalogun kurulmasına ve kutuplaşmanın önlenmesine yardımcı oluyor.
Seçim CTP-BG ve UBP arasında birincilik yarışına sahne olacak. Her iki partinin de %30’un üzerinde oy almasına ve yaklaşık 18-20’şer milletvekili çıkarmasına kesin gözüyle bakılıyor. Talat’ın, gerek Aralık 2003 seçim sürecinde, gerekse de başbakanlığı boyunca Türkiye karşıtı radikal söylemlerden uzaklaştığı ve bir devlet adamı sorumluluğuyla davranmaya başladığı görüldü. Talat’ın özellikle müzakere sürecinde gösterdiği hassasiyet karşısında Denktaş’ın, “Talat’ı Müslümanlaştırdık” ifadesi onun yaşadığı değişimi gösteriyor. Öte yandan, Derviş Eroğlu’nun Ecevitvari tutumları UBP’nin popülaritesini düşürüyor. Bu durumda CTP’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkması güçlü bir olasılık. 6-9 milletvekili çıkarma ihtimali olan %10-14 oy marjına sahip DP ise üçüncü parti olmaya aday görünüyor. %5-8 oy alması beklenen TKP’nin de en az 5 milletvekili çıkarması ihtimali var.
20 Şubat seçimleri sonucunda yine bir koalisyon hükümeti kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor. Seçimden birinci çıkan lider, cumhurbaşkanlığı seçimlerine de avantajlı girecek. Her ne kadar Rauf Denktaş aday olmayacağını açıklamış olsa da, buna ihtiyatlı yaklaşmak gerekiyor. Çünkü Denktaş her seçim öncesi aday olmayacağını açıklamakta; fakat kendisine yakın bazı sivil toplum kuruluşlarının baskılarını ve anketleri neden göstererek sonradan adaylığını açıklamaktadır. Yani Denktaş her an, “halk istiyor, bu nedenle göreve talibim” diyebilir. Aksi takdirde, cumhurbaşkanlığı seçimi büyük ihtimalle Talat-Eroğlu çekişmesine sahne olacaktır. Seçim sonrasında kurulacak hükümet, 3 Ekim 2005’te başlayacağı öngörülen Türkiye-AB tam üyelik müzakereleri öncesinde Kıbrıs sorununa sürdürülebilir bir çözüm bulma arayışında önemli sorumluluklar üstlenecek. Bu nedenle seçimin sonucu ile KKTC’nin kaderi arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir.
Paylaş
Tavsiye Et