TÜRK dış politikası Soğuk Savaş boyunca, dönemin doğası gereği kutuplararası dengeyi dikkate alarak, küçük ölçekli ve bölgesel nitelikli problemlere odaklandı. Demografik ve ekonomik bakımdan dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan Doğu ve Güneydoğu Asya’yı ise ihmal etti. Soğuk Savaş sonrası dönemde de uzak coğrafyalara fazla ilgi göstermeyerek, mesaisini sınır komşuları ile çevre bölgelerdeki problemlere harcadı. Yeni dönemde ise, komşularıyla problemlerini büyük ölçüde çözen “merkez ülke” olma çabasındaki Türkiye, daha önce ihmal edilegelen bölgelere yönelmekte. AB’den müzakere tarihi alınmasının ardından “Bölgesel Stratejiler Geliştirilmesi” çerçevesinde, Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle ekonomik, siyasî, dinî, kültürel ve stratejik alanda kurumsal, kalıcı ve güçlü bir işbirliğine gidilmesi yolunda önemli adımlar atılmaya başlandı. Bu bağlamda ilk olarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 31 Ocak-5 Şubat tarihleri arasında Çin’i ziyaret ederken, Başbakan Erdoğan 26 Aralık’ta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinin 300 bini aşkın cana mal olduğu Güneydoğu Asya’ya 5-10 Şubat tarihleri arasında ziyarette bulundu.
Abdullah Gül’ün ziyaretinin amacı, çeyrek asırda inanılmaz bir ekonomik büyüme kaydeden Çin ile ekonomik potansiyeli değerlendirmeye yönelik görüşmeler yapmak ve ülkenin BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olması hasebiyle özellikle Kıbrıs konusunda desteğini almaktı. Bu bağlamda Çin başbakanı, başbakan birinci yardımcısı, dışişleri ve ticaret bakanlarıyla yapılan temaslarda ikili ve bölgesel düzeyde pek çok konu ele alındı. İkili ilişkilerde işbirliğinin artırılması konusunda uzlaşmaya varıldı. Gül, başta turizm ve ticaret olmak üzere pek çok alanda yatırım yapmak üzere Çinli işadamlarını Türkiye’ye davet ederken, Çinli bakan da bugüne kadar bu ülkede ciddi bir varlık gösteremeyen Türk işletmecileri ülkesine çağırdı. 400 milyon dolarlık ihracata karşı, 4 milyar dolarlık ithalat yapılmasından kaynaklanan Türkiye aleyhindeki ticarî dengesizliğin kapatılması gerektiği vurgulandı. Çin, tekstil ürünlerine kota uygulanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Bu ziyaret, Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin Asya’ya yönelik ilgisinin azalması anlamına gelmediğini vurgulaması bakımından önemliydi. Uluslararası örgütlerle işbirliğini geliştirme niyetinin ortaya konduğu görüşmelerde Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılmaya ilgi gösterdiğini de ifade etti. Genel anlamda iyi bir atmosferde gerçekleşen Çin ziyaretine 1950’lerden beri işgal altında bulunan ve Çin yönetiminin insanlık dışı zulmüne maruz kalan Doğu Türkistan’ın dahil edilmemesi ise, burada yaşayan halk açısından üzüntü verici bir gelişme oldu.
Bölgeye yönelik ziyaretin diğer ayağı ise Başbakan Erdoğan’ın bakanlar, bürokratlar, işadamları, STK temsilcileri ve gazetecilerden oluşan 150 kişilik kalabalık bir heyetle yaptığı Güneydoğu Asya ziyaretiydi. Afetin boyutlarının tespiti ve ihtiyaçların yerinde gözlenerek yapılacak yardımların planlanması amacıyla gerçekleşen bu ziyaret, bölge halkı için moral kaynağı olurken, Endonezya, Malezya, Tayland, Maldivler ve Sri Lanka liderleri ile siyasî ve ekonomik konuların görüşülmesi için de bir fırsat oldu.
Ziyaretin ilk durağı, depremin merkez üssüne yakınlığı dolayısıyla tahribatın en fazla olduğu Açe idi. Burada incelemelerde bulunan başbakan, içinde hastane, okul, yetimhane ve caminin de yer alacağı bin konutluk Türk köyleri kurmayı planladıklarını belirtti. Ayrıca kimsesiz çocukların Türkiye’deki yatılı ilköğretim bölge okullarında okutulabileceğini kaydetti. İsraf edilebileceği endişesiyle toplanan yardımların nakit olarak verilmesinden vazgeçildi ve proje bazında katkı sağlanması kararlaştırıldı.
Gezinin ikinci gününde Erdoğan, Endonezya cumhurbaşkanı ile bir araya geldi. Görüşmede siyasî ve ekonomik pek çok konu ele alındı. İslam dininin terör gölgesinden kurtulması için aktif işbirliği yapılması ve İKÖ’nün daha da aktifleştirilmesi yönünde görüş birliğine varıldı. Endonezya, KKTC’ye yönelik izolasyonun kaldırılması ve Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi adaylığının desteklenmesi konularını gündemine aldı. Daha sıkı ilişki içinde olunabilmesi için Türkiye ile Endonezya dışişleri bakanlarının her yıl en az bir defa bir araya gelerek etkin toplantılar yapması ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerinin de buna dahil edilmesi kararlaştırıldı. Savunma sanayisinde işbirliği, din bilginlerinin müşterek çalışmalar yapmaları gibi konularda uzlaşmaya varıldı. 500 milyon dolarlık ticaret hacminin üç yılda 2 milyar dolara çıkarılması konusunda mutabakata varıldı. Yardım paralarıyla Türk köyleri kurulması önerisi Endonezya yönetimince kabul gördü. Öte yandan, Açe’deki ‘ayrılıkçılar’a destek olarak anlaşılabileceği gerekçesiyle Sultan II. Selim’in Açe’ye yardım yapılmasına yönelik fermanının reprodüksiyonunun Endonezya cumhurbaşkanına verilmesi fikrinden vazgeçildi.
Ziyaretin bir sonraki durağı ise, felaketten fazla zarar görmeyen Malezya idi. İKÖ’nün yeniden yapılandırılması konusunda düğmeye basan Türkiye, Güneydoğu Asya ziyaretini bu anlamda bir fırsat olarak değerlendirdi ve örgütün dönem başkanı Malezya ile temaslarda bulundu. Bu bağlamda Erdoğan, Başbakan Abdullah Bedevi ile yaptığı görüşmede; örgütün karar alma sürecinin hızlandırılması, bütçesinin ve uluslararası platformlardaki etkinliğinin artırılması, KKTC’ye yönelik ekonomik ambargonun kaldırılmasına yönelik kararın hayata geçirilmesi, Batı’daki İslam karşıtlığının ortadan kaldırılması ve özellikle terörle İslam’ın birlikte anılmasının önüne geçilmesi için örgütün etkin bir şekilde lobi faaliyetleri yürütmesi gibi konular ile ikili ilişkileri ele aldı. Buradan Tayland’ın Müslümanların yoğunlukta olduğu bölgelerine ve büyük zarar gören Puket adasına geçti. Endonezya, Malezya ve Tayland’da deprem etkisinin ölçülmesini sağlamak amacıyla sismik ağ merkezleri geliştirilmesi konusunda teknik destek sözü verdi. Erdoğan, Maldivlere giden ilk Türk başbakanı oldu. Ülkesinde hiç üniversite bulunmayan Maldivler cumhurbaşkanının üzerinde bir üniversite kurmak üzere Erdoğan’a bir ada vermeyi teklif etmesi gezinin ilginç notlarından biriydi. Son durak olan Sri Lanka’ya ise beş yüz konut sözü verildi.
Düzenlediği kampanyalar ile yaklaşık 42 milyon YTL’lik yardım toplayan Türkiye, ziyaret ile yardımların daha etkin bir şekilde kullanımı konusunda bir nevi etüt çalışması yapmış oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kızılay’ın hizmetlerinin yanı sıra, bölgede halen Türkiye’den giden İHH, Deniz Feneri, PASİAD, Kutup Yıldızı, AKABE, GEA ve AKA Arama Kurtarma Derneği gibi 10 STK’ya bağlı ekip yardım faaliyetleri yürütmekte. Bu ziyaretin ardından başlatılacak yeni projeler ise, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini daha da artıracak ve bölge ülkeleriyle daha sıkı işbirliği fırsatı yakalanmış olacak.
Bugüne kadar Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerini ziyaret eden her Türk heyeti olumlu izlenimlerle ve umutla geri döndü; ancak bu olumlu izlenimler somutlaşarak ekonomik ve siyasî hayata pek de yansıyamadı. Bakalım bu gezilerin somut ve kalıcı yansımaları olabilecek mi? “Bölgesel Stratejiler Geliştirilmesi” konusunda başarılı bir örnek ortaya konabilecek mi?
Paylaş
Tavsiye Et