Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2005) > Dünya Siyaset > Londra, Mısır; sıra nerede?
Dünya Siyaset
Londra, Mısır; sıra nerede?
Ebru Afat
LONDRA. İngiltere’nin başkenti. Dillere dolanan Anglosakson “hoşgörüsü”nün sembolü. Farklı etnik kökenden gelen, farklı inanca sahip milyonlarca insanın bir arada yaşadığı bu şehir, 2012 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmaya hak kazanmanın sevincini yaşıyordu. Ancak bu sevinç, 7 Temmuz sabahı meydana gelen kanlı bir terör eylemiyle, yerini bir korku ve tedirginlik havasına bıraktı. Şehrin merkezindeki üç metro istasyonu ile bir otobüste meydana gelen patlamalarda 56 kişi ölürken, yaklaşık 700 kişi de yaralandı. İngiltere, 2. Dünya Savaşı’ndan beri ilk defa bu kadar büyük can kaybının yaşandığı bir saldırıyla karşı karşıyaydı. ABD’nin Irak işgaline en büyük desteği veren ülke olarak el-Kaide’nin tehdidi altında olmasına rağmen, İngiltere şoka uğramıştı. Ama esas sarsıntı teröristlerin kimliğinin ortaya çıkmasıyla yaşandı. Olay bir intihar saldırısıydı ve failleri de İngiltere vatandaşı Müslümanlardı. Yaşları 18 ile 30 arasında değişen bu kişilerin üçü Pakistan göçmeni ailelerin İngiltere’de dünyaya gelmiş çocuklarıydı. Sonradan Müslüman olan dördüncü kişi ise, Jamaika’da doğmuş ve çocukken İngiltere’ye göç etmişti.
Saldırıların ardından alınan çok sıkı güvenlik tedbirlerine rağmen Londralılar, 21 Temmuz’da başarısızlığa uğrayan bir intihar eylemi girişimine daha maruz kaldılar. Yine üç metro istasyonu ile bir otobüste patlamalar meydana geldi. Neyse ki hazırlanan düzenekler tam olarak çalışmadığı için kimse ölmedi. Saldırganlar da kaçmayı başardı. Polis, dört saldırganın görüntülerini hemen tespit etti. 22 Temmuz’da bu olayla ilgili olduğundan şüphelendiği esmer görünümlü bir kişiyi metro istasyonunda vurarak öldürdü. Ama öldürülen kişi 27 yaşında bir Brezilyalıydı ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktu. 21 Temmuz patlamalarının faillerinin kimlikleri açıklanmaya başladı. Müslüman olan saldırganlar bu sefer Doğu Afrika kökenliydiler. Pakistan yanında bir de Doğu Afrika bağlantısı ortaya çıkmış ve araştırma alanı genişlemişti. İngiltere’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Böylesi bir ortamda tüm dünyanın gözünü çevirdiği İngiliz gazeteleri, olayların sebeplerini irdeleyen analizlerden, doğrudan İslam dinini ve ülkede yaşayan 1,6 milyon Müslüman’ın tamamını hedef alan yazılara kadar uzanan bir yelpazede olan biteni yorumlamaya çalıştı.
İngiliz basınının liberal-sol eğilimli iki gazetesi The Independent ile The Guardian, Başbakan Tony Blair ve Dışişleri Bakanı Jack Straw’un aksine, yaşanan bu korkunç terör eylemleri ile Irak Savaşı arasında doğrudan bağlantı kuran, güvenlik ile özgürlükler arasında makul bir denge kurulmasını savunan ve Müslümanların kendi içlerinde radikalleşmenin önüne geçmek zorunda olduklarını hatırlatan bir söylemi benimsediler. The Independent’ın ünlü Orta Doğu muhabiri Robert Fisk 8 Temmuz tarihli makalesinde, saldırının amacının Tony Blair’in saldırıların ardından söylediği gibi İngiltere’nin yaşam tarzını ortadan kaldırmak değil, Blair’i Irak’tan, ABD ile ittifaktan ve Bush’un Orta Doğu politikalarına bağlılıktan uzaklaşmaya zorlamak olduğunu söylüyor ve şu çarpıcı cümleleri sıralıyordu: “Tony Blair için dünkü bombalamaları barbarca diye nitelemek kolaydır -ki bunların barbarca olduğuna şüphe yoktur- peki ama Irak’ın 2003’teki Anglo-Amerikan işgalinin yol açtığı sivil ölümler, salkım bombalarının parçaladığı çocuklar ve Amerikan ordusunun kontrol noktalarında vurulan sayısız masum Iraklı nedir? Onlar öldüğünde ek hasar, biz öldüğümüzde barbarca terörizm”.
Aralarında Jonathan Freedland gibi, İngiltereli Müslüman gençleri böyle bir eylemde bulunmaya iten sebeplerin ardında Irak Savaşı’nın yol açtığı öfkeden ziyade İslam dininin halifelik ve cihat gibi bazı unsurlarının bulunduğunu ileri sürenler olsa da, The Guardian yazarlarının çoğunluğu aksi görüşü dile getirdiler. Seumas Milne, Tony Blair’in yabancı bir ülkenin hizmetine girerek kendi halkını riske attığını söylerken; Gary Younge da, Irak Savaşı’nı destekleyenlerin savaşla terör arasında bağlantı olduğunu da kabul etmeyeceklerini ama bunun gerçeği yansıtmadığını yazıyordu. Madaleine Bunting, İngiltereli Müslümanların tarihlerindeki en büyük krizin içine sürüklediğini, terörle mücadele ederken hedeflerin doğru seçilmesi gerektiğini; aksi halde bir nesil Müslüman’ın daha yabancılaşmaya itileceğini ortaya koyuyordu.
Liberal-sağ kanadın ciddi gazetesi The Telegraph, Tony Blair’in Irak Savaşı ile terör arasındaki bağlantıyı reddeden sözlerini desteklerken, bunu eleştiren George Galloway gibi politikacılar ile yazarları, teröristlerin ekmeğine yağ sürmekle suçladı. Radikal ve kışkırtıcı söylemleri ile gençleri olumsuz etkileyen bazı cami imamları ile saygın Müslüman akademisyenleri aynı kefeye koyan bu toptancı ve dışlayıcı tavır, Matthew d’Ancona’nın yazılarında en bariz şekliyle kendini göstermektedir. d’Ancona 17 Temmuz tarihli makalesinde radikal İslam ideolojisinin İngiltere topraklarında geliştiğini, bunun sebebinin de İngiliz çok kültürlülüğü olduğunu iddia ediyordu: “…İngiliz çok kültürlülüğü, ilkesel olarak karmaşık bir toplumda yaşamanın ne olduğunu bilmeyen insanlardan (!) tekme yedi”.
İngiliz basınından verdiğimiz örnekleri, liberal-sağın kendi hafif ama etkisi ağır gazetesi Daily Mirror ile bitirelim. The Telegraph’ın yaklaşımının daha az sofistike olanı diyebileceğimiz bir duruş içindeki Daily Mirror’ın en önemli yazarı olan Tony Parsons, 18 Temmuz tarihli makalesinde, Blair’in İngiltere’yi Irak Savaşı’na sokmasının hata olduğunu, İngiltere’de gettoda yaşayan birçok gencin yabancılaşma içine sürüklendiğini ama bunların asla böyle bir eylemin mazereti olamayacağı belirttikten sonra o can alıcı soruyu soruyordu: “Kendilerinden olanı nasıl öldürürler?” Parsons’a göre sorun tam da burada yatıyordu ve artık modern dünyada İngiliz olmanın ne anlama geldiğine karar vermek, herkesin paylaşabileceği bir rüya bulmak gerekiyordu: “İngiliz ve Müslüman -ve tabii ki İngiliz ve herhangi bir şey- olabileceğinize karar vermemiz gerekir; aksi halde hem nefret edip, hem de burada yaşayamazsınız”.
Londra bombalamaları, dünyamızın etrafını kuşatan terör zincirindeki halkalardan biri; ne yazık ki sonuncusu değil. Tüm dünya Londra’yı konuşurken, terör 23 Temmuz’da Mısır’ın tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’i vurdu. 90 civarında kişi ölürken, 200 kişi yaralandı. Hemen her gün bir saldırıya maruz kalan Irak için ise terör artık kanıksanan bir olay haline geldi. Şarm eş-Şeyh ile Londra patlamaları arasında doğrudan bir bağlantı kurmak için henüz erken. Ama Batılıların kendi toprakları hedef olmadan önce, başka ülkelerin yıllardır mücadele ettiği teröre karşı açık ve çifte standartsız bir tavır geliştiremediklerini itiraf etmeleri için oldukça geç.

Paylaş Tavsiye Et