TÜRKİYE’DE yükseköğretim konusunda farklı kesimlerce oldukça fazla retorik ve söylem üretilmiştir. Bununla birlikte, Türk yükseköğretim ve eğitiminin kronikleşen sorunlarını, sistem yaklaşımıyla, birbirleriyle koordineli olarak bir bütün (okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim, lisans eğitimi, lisansüstü eğitim, profesyonel eğitim, iş eğitimi, kariyer değiştirme eğitimi, yaşam boyu öğrenme) ele alan bir strateji geliştirildiği ve kapsamlı raporlar hazırlandığı söylenemez. Hükümetler, YÖK, sivil toplum kuruluşları, akademisyenlerce yapılan araştırma ve hazırlanan raporların ise birbirinden kopuk, sistem bütünlüğünden uzak, değişen dünya ve Türkiye gerçekleriyle ilişkilendirilmeden kısa vadeli politik kaygılarla, geniş kesimlerin katılımdan uzak bir anlayışla hazırlandığı söylenebilir. Bu makalede, Türkiye’nin stratejik geleceği ve yükseköğretim ilişkisi üzerinde durulmuştur. Konu bu makalenin sınırlarını aşmakla birlikte, Türkiye’deki yükseköğretim tartışmalarının stratejik bir söylem etrafında oluşturulması bakımından önemli sayılabilir.
Özelde yükseköğretim ve genelde ise bütün okullar, toplumların var olma stratejileri ile yakından ilişkisi olan kurumlardır. Türkiye, genelde eğitim ve özelde yükseköğretim herkesin üzerinde konuştuğu fakat bu alanda nitelikli uzman ve düşünürün az yetiştiği bir ülkedir. Buna bağlı olarak Türkiye’de bütüncül ve uzun dönemli eğitim politikalarının geliştirilememesi sonucu; eğitim sorunları, gündelik politika ve ideolojik söylemlerin içine çekilmiş bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkiye’de yükseköğretim ve eğitimle ilgili tartışmalar stratejik bir olgu ve tartışmadan ziyade ideolojik bir söylem etrafında cereyan etmiştir. Oysaki ideolojik söylem dışlayıcı, stratejik söylem ise kapsayıcı bir özellik taşır. Haziran 2006’da yayımlanan YÖK yükseköğretim raporunda ‘strateji’ kavramının kullanılması doğru bir bakış açısıdır ve yükseköğretim tartışmalarının bu kavram etrafında ele alınması gerekir. Son çeyrek yüzyıldır, ileri endüstri toplumları incelendiğinde var olma stratejilerini yeniden gözden geçirdikleri ve bunda üniversitelerin belirleyici rol üstlendikleri görülmektedir. Ülkelerin, özellikle 1980’lerden itibaren gelecek tasarımlarını akıllı teknolojiler, yaşam bilimleri, bilgi merkezli toplum ve bilgi ekonomisi üzerine kurguladıkları; üniversite yapı ve işleyişiyle her kademedeki eğitim programlarını da buna göre yeniden düzenledikleri görülmektedir.
Endüstri sonrası ve bilgi temelli toplum, yükseköğretime ilişkin her türlü anlayış ve yapıyı değişime zorlamış bulunuyor. Bu yeni anlayışın merkezindeki temel varsayım, bilginin stratejik bir araç olduğudur. Ülkeler, karşı karşıya kaldıkları bütün sorunların çözümünde üniversitelerin etkin rol almasını beklemekte ve buna göre yeni yapısal ve hukuksal değişikliklere gitmektedirler.
Dünyada yaratıcılık adı altında her sektörde belirleyici olan yeni bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Artık doğal kaynaklar önemini kaybetmekte, sınırsız olan insan potansiyelini keşfetme ve topluma kazandırma büyük önem arz etmektedir. Yaratıcı bireyleri yetiştiren ve elinde bulunduran toplumlar dünyaya yön vermekte ve geleceği şekillendirmektedir. Bu yüzden, Türkiye’de yeni bir yükseköğretim imajı ve söylemine gerek duyulmaktadır. Geleneksel üniversite ve onu yönlendiren akademisyen anlayışı sorunlu olarak görülmektedir ve terk edilmektedir. Yeni üniversitenin, metaforik olarak yarınların bireyini, toplumunu ve geleceğini bugünden tasarlayabilme kabiliyetine sahip olması gerekmektedir. Yukarıda da söz edildiği gibi gelecek tasarımında üniversitenin aktif ve lider bir rol oynaması ve toplumun karşı karşıya olduğu bütün sorunlara çözüm bulması beklenmektedir. Teorik olarak bu kavramlaştırma şöyle ifade edilebilir: Yaratıcı üniversite-yaratıcı birey-yaratıcı toplum-yaratıcı gelecek; akıllı üniversite-akıllı birey-akıllı toplum- akıllı gelecek; sanal üniversite-sanal birey-sanal toplum-sanal gelecek.
Bir mekân olarak yeni üniversite, öğrencilerin potansiyelini ortaya çıkarmak için her türlü tasarım ve yeniden yapılandırmalara açık hale gelmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda yeni üniversite, yenilikçi ve yaratıcı disiplinler arası yeni programlarla birlikte çift yönlü diyaloga dayalı etkileşimli, karşılıklı işbirliğine açık öğrenme deneyimleri aracılığıyla tamamen öğrencinin ihtiyaçlarına cevap verebilen yeni bilgi ve becerileri kazandıracak bir yaşama alanı olarak görülmektedir. Bir başka ifadeyle üniversiteler, öğrencinin bireyselleşmesi ve sosyalleşmesinde hayati bir rol oynayan, yeniliğin, yaratıcılığın ve girişimciliğin tasarlandığı ve merkeze alındığı yaşama alanları olarak yeniden inşa edilmektedir. Bu süreçte öğretim elemanlarının temel görevi öğrencinin kendini, dünyayı tanımasına rehberlik etmek ve yenilik, yaratıcılık, girişimcilik stratejilerine katkıda bulunacak proje merkezli sosyal ve bilimsel etkinlikler düzenlemektir. Öğretim elemanlarının, adı geçen rolü yerine getirebilmesi için derin bir entelektüel birikime ve en üst düzeyde alan yeterliliğine sahip olması gerekir. Akademisyenlik emir alan edilgen bir kimlik değil, topluma tavır, söylem ve üstün nitelikli ürün ve çalışmalarla yön veren lider bir kişiliktir. Yeni eğitim anlayışına göre, öğrencinin potansiyelinin ortaya çıkarılamaması bireysel olduğu kadar toplumsal bir kayıptır.
Dünya ve Türkiye gerçekleri ışığında yeni yapı ve davranış parametreleri üzerine inşa edilmiş, bilgi yoğunluklu toplum ve bilgi ekonomisine hizmet edecek yeni bir üniversite stratejisi, Türkiye’nin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Dünyadaki gelişmeler ışığında Türk yükseköğretim sistemi, karşı karşıya kaldığı krizleri; yükseköğretimde nitelik, üniversite önünde yığılmalar, yükseköğretimde sosyal eşitlik ve benzeri sorunları çözebilecek alternatif yeni modelleri üretmek zorundadır. Yukarıda sözünü ettiğimiz yeni üniversite modelinin gerçekleştirilebilmesi için kendini, dünyayı iyi tanıyan ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin ciddi bilgi birikimine sahip akademik liderlere ihtiyaç vardır. Yeni liderlerin yapıyı koruyan değil, yenilik ve yaratıcılığı merkeze alan ve Türk yükseköğretiminin dünya ile rekabet edebilecek değişim kapasitesini oluşturabilecek kişilik örüntülerine sahip olması gerekmektedir.
Paylaş
Tavsiye Et