Kitap
Souchou Yao
Türkçesi: Zehra Savan
İstanbul: Küre Yayınları, 2007
Kapitalizmin belki de en güçlü yanlarından birisi her dönemde rüzgarını arkasına aldığı entelektüel meşrulaştırma mekanizmalarıdır. Liberalizm düşüncesi ile birlikte neşvünema bulduğu günden bu yana entelektüel zemini hep sağlam tutulmaya çalışılan kapitalizm için bir entelektüel destek mekanizmasının varlığından söz etmek hiç de abartılı olmasa gerek. Bu entelektüel destek mekanizması, bir sistem olarak kapitalizmin meşrulaştırılması, muarızlarına cevap verilmesi ve yeni durumlara ayak uydurabilmesi için göz alıcı çabalar ortaya koymuştur. Zaten, kabaca Batı entelektüel tarihinin ve özelde iktisat tarihinin en çarpıcı metinlerinin ortaya çıkmasını bu çaba ve bu çabaya verilen karşılıklar oluşturmuştur.
Kapitalizmin varlığını idame ettirmesi ve sözcülüğünü yaptığı kitleyi mutlu etmeye devam etmesi adına son yıllarda en fazla başvurulan yollardan biri ise kapitalizmin değişik toplum kesimleri ile olduğu kadar değişik coğrafyalarla ve kültürel formlarla da entegrasyonunun sağlanması anlamında felsefi bir çabanın ortaya çıkmış olmasıdır. Bugüne dek ortaya konan ekonomik destek programlarının ve ekonomik büyüme, refah gibi tezleri işleyen propagandaların son kullanma tarihlerini doldurması söz konusu çabayı gündeme getirmiş, kapitalizmi çeşitli yerel kültürlerle ontolojik bir bağ ve uyum içerisinde gösterme çabası ortaya çıkmıştır. İslami Kapitalizm, Konfüçyen Kapitalizm gibi kavram eşlemeleri bu sürecin en göze çarpan iki örneğidir.
Ne yaman çelişkidir ki, temelinde insani değerler ve kanaat olan her iki inanç sistemi de kişisel hırsı ve kâr makzimizasyonunu her şeyin üstüne koyan kapitalizm ile uyum içerisinde sergilenmekte ve bilinçli bir entelektüel propaganda çabası kendisini açık etmektedir.
Küre Yayınları’ndan çıkan ve Uzak Doğulu bir akademisyen olan Souchou Yao’nun Çin toplumu ve özelde Saravak’ta bulunan Çinli tüccarlar ekseninde kaleme aldığı Konfüçyen Kapitalizm, yukarıda bahsi geçen tartışmaya Uzak Doğu toplumları ve Konfüçyüsçü inanç sistemi bağlamında bakıyor ve meseleyi bütün yönleri ile masaya yatırmaya çalışıyor. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Üstad Ali Ulvi Kurucu -Hatıralar-
M. Ertuğrul Düzdağ
İstanbul: Kaynak Yayınları, 2007
Üstad Ali Ulvi Kurucu, Türkiye’nin yakın tarihine tanıklık etmiş âlim bir zat ve hasbi bir şahsiyet. 1922 yılında Konya’da dünyaya gelen ve burada geçen çocukluk yıllarının ardından tahsil için gittiği Kahire’den sonra, Medine-i Münevvere’de yaşamaya başlayan Üstad, 3 Şubat 2002’de orada vefat etti.
Konya’daki çocukluk devresinde ailesinin yönlendirmesiyle Kur’an ve ilim yoluna giren Kurucu, tükenmek bilmeyen bir çalışma azmine ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından parçalanan İslam coğrafyasının meselelerine ilişkin derin bir duyarlılığa sahipti. Ömrünün elli altı yıllık devresini Medine-i Münevvere’de geçiren Üstad, burada İslam dünyasının dört bir yanından gelen ilim adamları ve siyaset önderleri ile ilişki kurarak onlarla Müslümanların meselelerini konuşma fırsatı buldu.
Geçtiğimiz günlerde Üstad’ın uzun yıllara yayılan bu tecrübeleri iki ciltlik bir hatırat olarak Kaynak Yayınları tarafından yayımlandı. Üstad’ın hayatının ve tecrübelerinin bir hatırat şeklinde ortaya çıkması ise kolay olmamış. Değerli bir ilim ve fikir adamı olan M. Ertuğrul Düzdağ’ın kaleminden çıkan bu çalışma, son cildi halen yazılmakta olduğu için esasen bitmemiş; oluşum süreci ise on dört yılı aşmış. Kaset kayıtları yetmiş beş saati bulan ve kaset çözümlemeleri bin üç yüz sayfa tutan hatıraların sadece tasnif edilmesi altı yıl sürmüş ve bu süreçte Düzdağ pek çok maddi ve manevi sıkıntıya göğüs germiş. Fakat gerek Türkiye’nin gerekse İslam coğrafyasının genelinin yakın tarihine ışık tutabilecek olan böylesine önemli bir ilim adamının hatıralarının tarihin karanlık sayfalarına hapsolmasına gönlü razı olmayan Düzdağ, geçtiğimiz günlerde eseri mücessem bir şekilde ortaya çıkarmayı başarmış.
İslam ümmetinin önemli bir hazinesi olan Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun tanınması, tanıtılması ve sergilediği güzel yaşantının örnek teşkil etmesi, özellikle de genç nesilleri teşvik ve yönlendirmesi temennisiyle bu değerli çalışmayı selamlıyoruz. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
İlber Ortaylı
İstanbul: Merkez Kitapçılık, 2007
İlber Ortaylı, derinlikli bilimsel çalışmaları popüler ilgiye de konu olmuş nadir ilim adamlarından biri. Ortaylı’nın Türkiye’de az sayıda ilim adamına ve edebiyatçıya nasip olan bu özelliği, eserlerinin çok satanlar listesinde yer almasına, konferans ve konuşmalarının çok sayıda insan tarafından takip edilmesine sebep oluyor. Böylece, mutad olanın aksine, bir ilim adamına henüz yaşarken kıymet veriliyor olması, Türk düşünce hayatında kaydedilen önemli bir merhale.
Ortaylı’ya ait eserlerin yayımlanma sürecinin son birkaç yılda ivme kazanmış olması ise söz konusu ilginin en somut kanıtı. Yazarın, değişik yayın organlarında dağınık halde bulunan makalelerinin çeşitli yayınevleri tarafından derlenerek yayımlanan eserlerinin sonuncusu Batılılaşma Yolunda isimli çalışma. Osmanlı millet sistemi, diplomatik ilişkiler ve ekonomi tarihi üzerine çeşitli makalelerden oluşan eserin ilgi göreceğinden şüphemiz yok. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Osmanlı Hayatından Kesitler / Emin Efendi
Hazırlayanlar: Hasan Gürkan, Hür Mahmut Yücer
İstanbul: İnsan Yayınları, 2007
Tarihi sadece devletlere ve kurumlara ait bir tecrübe olarak görmeyen tarih anlayışı, malzemesini gündelik pratiklerden alan bir tarih yorumu ortaya koyar. Annales Okulu’ndan bu yana ilgi çeken bu yaklaşım, dikkatini gündelik yaşantıya çevirerek çoğu zaman resmî tarih içerisinde kendisine yer bulamayan can alıcı olgularla araştırmacıları karşı karşıya getirir.
19. yüzyılda kaleme alınan ve İnsan Yayınları’nın Osmanlı Hayatından Kesitler adıyla neşrettiği eser de bahsi geçen türden bir malzeme ile oluşmuş. 19. yüzyılın önemli dinî şahsiyetlerinden biri olan Kethüdazade Mehmet Arif Efendi’nin öğrencisi Emin Efendi tarafından anlatıldığı eser, aynı zamanda son dönem Osmanlı gündelik yaşantısına ışık tutan değerli bir çalışma. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Türkiye Türkçesi: Azad Ağaoğlu
İstanbul: Ötüken Yayınları, 2007
Azerbaycan Edebiyatı, kurakta kalmış gül bahçesi gibiyse, şüphesiz Elçin İlyas oğlu Efendiyev’in eserleri, bu gül bahçesinin en rayihalı güllerindendir. Babası gibi Azerbaycan’ın önemli edebi figürlerinden olan Elçin, 1959 yılından beri hikâye ve romanlarıyla Azerbaycan edebiyatına emek vermektedir. Bakü Üniversitesi’nde edebiyat kuramları profesörü olan ve halen Azerbaycan başbakan yardımcılığı yapan Elçin, yazarlığını devlet adamlığının önüne koymasıyla da dikkat çekmektedir. Gençliğinde, daha çok Batı edebiyatına meyyal olan Elçin, daha sonra milli olunmadan beşeri olunamayacağının farkına vardığını söyler. Elçin’e göre bir yazar istidatlıysa özüyle beraber öz halkının hislerini ve heyecanlarını da ifade eder. İktidarlı bir yazarsa Allahu Teâlâ ona daha büyük bir istidat verdiyse sadece öz halkını ifade etmekle kalmaz, tasdik eder. Elçin şu şerhi de düşmeden edemez: Millilikte kapanıp kalan da cahil ve nâdan olur. Dünya çapında tanınıp bilinmenin yolunun önce kendi ülkesinde sevilmekten geçtiğini söyleyen Elçin, ülkesinde hak ettiği yere gelse de Türkiye’de edebiyatseverler arasında bile belirli bir azınlık tarafından tanınıyor. Halbuki, babası İlyas Efendiyev’nin Makber’i ezberinden okuduğunu söyleyen Elçin’e göre “Mesele ondan ibarettir ki, Anadolu Türkünün sevimli yazarıyla Azerbaycan Türkünün sevimli yazarı birdir.” Bu bağlamda Elçin, eserlerinin Türkiye Türkçesine aktarılmasına bile aslında gerek olmadığını, Türk okurunun birazcık gayretiyle eserleri Azerîceden de okuyabileceğini ifade eder. Eserleri Rusça, Almanca, İngilizce, Fransızca, Macarca, Arapça, Türkiye Türkçesi, Farsça ve İspanyolca gibi dillere çevrilmiştir. Dilimize roman ve hikâyeleri çevrilen Elçin’in bu eserlerinden bazıları şunlardır: Şuşa Dağlarını Duman Bürüdü(1994),Ölüm Hükmü(1996),Mahmut ile Meryem(1997),Ak Deve (1999),Sarı Gelin(2003), Gümüş Beyazı Karavan (2006).Çağdaş gerçekçi-psikolojik üslubun kurucularından olan Elçin, şehirdeki insanın sorunlarını konu edinir; halk hikâyeleri ve destanlarının lirizmini eserlerine yansıtır. Sovyet sistemine ait birçok mesele ve soruya insan üzerinden cevap arayan Elçin, bu sisteme dair bir hikâye olan Ölüm Hükmü romanında da kendine özgü üslubuyla şiddet ve korkuya dayalı düzenlerde insanlık haysiyetinin neler ile değiştirildiğini gözler önüne seriyor. /Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
Işıldayan Kelimeler: Rasim Özdenören
Âlim Kahraman
İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2007
Âlim Kahraman’ın hazırladığı Işıldayan Kelimeler: Rasim Özdenören, Türk düşünce dünyasındaki ellinci yılında Rasim Özdenören için tertip edilmiş bir armağan kitap. Gerek ortaya koyduğu farklı, özenli ve ‘aydınlık’ eserleriyle gerekse birçok kesimden yazarın edebiyat algısını etkilemesiyle Türk edebiyatına büyük emeği geçen Özdenören için hazırlanmış Işıldayan Kelimeler dokuz ana bölümden oluşuyor. Kitapta, yazarın hayatına değinildikten sonra, günümüz edebiyat dünyasının önde gelen isimlerinin Özdenören hakkında yazdıkları yazılara yer veriliyor. Giriş mahiyetindeki “Bir Portre İçin Başlangıç Sözleri” bölümünün yazarları E. Eroğlu ve S. İleri. Özdenören’in hikâyeleri üzerine N. Duruel, F. Andaç, Y. Taşçıoğlu, N. Barbarosoğlu ve C. Karal’ın tahlil ve yorumlarıyla oluşturulmuş bölümün başlığı ise “Metnin İzinde I/Öykü”. Üçüncü bölümde ise M. Yalçın, F. K. Barbarosoğlu, A. Kekeç’in “Rasim Özdenören serüvenleri”ni okuyoruz. Özdenören’in düşüncesi ve estetik anlayışına dair K. Kayalı, İ. Kutluer, T. Karataş, B. Dünder’in yazıları yer alıyor. Özdenören’in öykücülüğüne tematik yaklaşımların bir araya getirildiği “Metnin İzinde II/Öykü Tematik Bakışlar”da ise M. Everdi, M. Demirel ve A. Harmancı’nın yazıları bulunuyor. Devamında ise, Özdenören’in Âlim Kahraman ve Ş. Yılmaz’la yaptığı üç oturum ve “Yazılanlar ve Yansıyanlar: Zaman Dizim” bölümünde de, Özdenören’in eserleri, konuşmaları ve çevirileri; hakkında yazılanlar, söylenenler, hazırlanan tez ve kitaplar, bibliyografyalar üzerine ayrıntılı bir çalışma yer alıyor. En son bölümde ise Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, M. Kutlu, M. Kaplan, A. Ay, S. Yalsızuçanlar ve E. Beyazıd gibi yazarların Rasim Özdenören hakkında 1960’lardan bu yana yazdıkları yazılardan seçmeler bulunuyor. /Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
Aylık İlmî, Fikrî, Aktüel Dergi
Yıl: 14 Sayı: 165 Temmuz 2007
“(…) O güzelim camileri, kervansarayları, çeşmeleri, hamamları, ahşap evleri yapanlarla apartman diye anılan bugünkü çirkin binaları ya da korkunç iş hanlarını, ya da kişiliksiz gökdelen müsveddelerini yapanların aynı ulustan olduklarını Türkiye’yi bilmeyen bir yabancıya inandırmak güçtür. Nerdeyse apayrı iki kimlik söz konusu diyenleri vardır.” (Oğuz Demiralp, Satırlar Arası Aylaklık)
Konumuz mimari değilse de, yukarıdaki sözler Türkiye’de İslam sanatlarının yaşadığı akıbeti gözler önüne seriyor. Cumhuriyet’in ilanından 1970’lere kadar, (Doğan Kuban’ın tabiriyle) “Türk-Anadolu-İslam-Batı kutupları arasında bir yere yerleşememiş bir kültür ortamında” itilip kakılan İslam sanatları 70’lerden sonra yeniden gündemimize girdi. Gün geçmiyor ki medyada, Paris’in ünlü Louvre Müzesi’nin görkemli bir İslam sanatları bölümü açmaya hazırlandığı, Almanya’nın Heidelberg kentinde İslam sanatları galerisi açıldığı, İtalya’nın Milano kentinde İslam sanatları konferanslarının düzenlendiği haberlerine rastlamayalım.
Son yıllarda kimi kuruluşların (1980’de faaliyete geçen IRCICA’yı bu vesileyle analım) ve yerel yönetimlerin katkısıyla yeniden ilgi alanımıza giren Türk-İslam sanatları Yenidünya dergisinin 165. sayısının da konusu. Prof. Dr. İlhan Özkeçeci ile yapılan söyleşi, bu minvalde okunmaya değer. Tamamı altı cilt olarak planlanan sanat dizisinin Zamanı Aşanlar/IX. Yüzyıla Kadar Türk Sanatı (2004)ve Doğu Işığı/VII-VIII. Yüzyıllarda İslam Sanatı (2006)başlıklı ilk iki cildini yayımlayan Özkeçeci’ye göre, son yıllarda görülen canlanma kalite ile sınanmalı; üniversitelerin de işbirliğiyle akademik ve bilimsel olarak desteklenmeli. Osmanlı’da hayatın her safhasına intikal eden bir duygu ve düşünce dünyası içinde gelişen Türk-İslam sanatının, günümüzde ihya edilmesi için öncelikle ön eğitimi yapılmalı. Kendi kültür ve sanatımızın temelleri öğrenilmeden evrensel boyutlara geçilmemeli ki yapılanlar köksüz kalmasın.
Ebru, minyatür, hat ve tezhip sanatını sayfalarına taşıyan dergide, Hikmet Barutçugil ve Nusret Çolpan’la da birer söyleşi yapılmış. Mustafa Kara, Rasim Özdenören, Dursun Gürlek, Süleyman Uludağ, Sefa Saygılı, H. İbrahim Kutlay ve buraya sığdıramadığımız pek çok isim bu sayıya katkıda bulunmuş. /Nermin Tenekeci
Tavsiye Et