22 TEMMUZ seçimlerinden sonra yeni milletvekillerinden Prof. Dr. Zafer Üskül’ün Anayasa’ya dair söylediği sözler kamuoyunda tartışmalara sebep olmuştu. Üskül, ‘Kemalizm’in Anayasa’dan çıkartılmasını önermekteydi. Bu önerinin lehinde ve aleyhinde tartışanlar, bizce, en önemli soruyu sormamıştır: Anayasa’da Kemalizm gerçekten var mıdır?
Türkiye’de, Cumhuriyet’ten sonra üç anayasa yapılmıştır: 1924 Anayasası, 1961 Anayasası ve 1982 Anayasası. (12 Mart Muhtırası’ndan sonra, 1971-1973 döneminde 61 Anayasası’nda önemli değişiklikler yapılmış olmakla birlikte bütünüyle yeni bir anayasa ortaya konulmamıştır; bu yüzden o dönem için ayrı bir anayasadan söz etmek mümkün değildir.) Bu anayasalardan ilki olan Cumhuriyet’in kurucu Anayasası, hiçbir ideolojik yaklaşım ve kurgu taşımamaktadır. Anayasalarda, genellikle, ideolojinin ‘monte’ edildiği yer olan ‘Başlangıç’ kısmı 24 Anayasası’nda yoktur. Devletin yapısı ve nitelikleriyle ilgili hükümlerde de ideolojik yaklaşım bulunmamakta, bütünüyle teknik hükümler yer almaktadır. Devletin dininin İslam olduğu yazsa da, bu ifadeyi “ideolojik Anayasa” tanımı içinde kabul edebilmek mümkün değildir. 1928 yılında devletin dini ile ilgili ibare çıkartılmış, 1937’de ise “CHP’nin altı oku” olarak bilinen meşhur altı ilke eklenmiştir. Bu değişiklikleri, Anayasa’ya ideolojik boyut kazandırma süreci olarak değerlendirmek yanlıştır. Anayasa’da yapılan değişiklikleri bugün yüklenen anlamlar içinde ele alarak bir değerlendirme yapmak ‘anakronik’ olacaktır. Zira 1937 değişiklikleri yapılırken, gerek hükümet üyelerinin vermiş olduğu değişiklik ‘layiha’sının gerekçesinde, gerekse TBMM Anayasa Komisyonu’nda yapılan tartışmalar sonunda hazırlanan gerekçede bugünkü anlamıyla bir ideolojik yaklaşım yoktur. Daha doğru bir ifadeyle, Anayasa’ya bir ideoloji kazandırma niyeti yoktur; asıl mesele, tek parti olan CHP’nin ilkelerini Anayasa’ya dercetmek, parti-devlet bütünleşmesini sağlamaktır. 30’lu yıllar, Avrupa’da ‘faşist’ partilerin güçlendiği, Almanya ve İtalya’da iktidara geldiği dönemlerdir. Türkiye’de de, CHP’de özellikle Recep Peker’in öncülük ettiği bir grup, parti-devlet bütünleşmesini şiddetli bir şekilde savunmaktadır. Bu ‘faşizan’ tutumun bizzat Atatürk tarafından hoş karşılanmadığı ve eleştirildiği de bilinmektedir. Buna rağmen, 1937’de parti ilkeleri Anayasa’ya sokulabilmiştir. Bütün gerekçelerde ve TBMM Genel Kurulu’nda yapılan konuşmalarda, muvafık veya muhalif, herkesin yapılacak olan işlemin “parti ilkelerinin Anayasa’ya konulması”ndan ibaret olduğu noktasında ittifak ettiği görülmektedir. Yani doğrudan Anayasa’yı ideolojikleştirmek niyetiyle hareket edilmemiştir.
Tabii burada “parti ilkelerinin Anayasa’ya konulması” da bir ideolojik yaklaşım değil midir?” sorusu sorulabilir. Yani CHP’nin ‘ideoloji’sinin Anayasa’ya konulması suretiyle bir ideolojik Anayasa yapılmış olamaz mı? TBMM’de yapılan tartışmalarda bu soruya olumlu cevap vermemize yol açacak argümanlar da bulunmaktadır aslında. Mesela, bir milletvekilinin, ‘devletçilik’ ilkesinin liberal ekonomik politikaları savunmaya engel olup olmadığını sorması üzerine, CHP yetkililerinden bazılarının verdiği cevaplarda, devletçiliğin ideolojik bir yaklaşımla ele alındığını görmek mümkündür. Ancak, 1937’den sonra bu ilkelerin Anayasa’ya girmesi ile devletin temel yaklaşımlarında değişiklikler olmamış, 40’lı ve 50’li yıllardaki birbirinden çok farklı uygulamalar aynı ilkeler mevcutken gerçekleştirilebilmiştir. Daha da önemlisi, bu ilkelerin Anayasa’ya girmesini sağlayan CHP, 1950 seçimleri öncesinde “altı oku Anayasa’dan çıkartacağını” beyan ve ilan etmiştir. Eğer gerçekten bu ilkeler, bugün algılandığı gibi, İsmet İnönülü CHP tarafından ‘değişmez’ ilkeler olarak algılanıyor olsaydı, Anayasa’dan çıkartılması söz konusu edilebilir miydi?
İdeolojik Anayasa ifadesiyle kastedilen, Anayasa’da ideolojik hiçbir unsurun bulunmaması değildir. Asıl mesele, Anayasa hükümlerini bir ideolojik örgü içinde yorumlanmaya zorlayan veya buna imkan veren düzenlemelerdir. Mesela yürürlükteki 1982 Anayasası’na baktığımızda, devletçilik ilkesi bulunmadığı halde, 90’lı yıllarda özelleştirme konusunda Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımı devletçilik itikadı çerçevesinde olmuştur. Yine üniversitelerde başörtüsünün serbest olmadığına dair Anayasa Mahkemesi kararı, bir Anayasa hükmüne dayanılarak verilmemiştir, böyle bir hüküm yoktur; Mahkeme, Anayasa’nın ‘Başlangıç’ kısmına dayanarak bir ideolojik örgü kurmuş ve laiklik kavramını yorumlamıştır. İdeolojiden kastedilen budur; Anayasa’nın sadece mevcut hükümleri ile, teknik bir hukuk metni olarak ele alınmayıp içerdiği hukuki nitelikten uzak felsefi ifadelerle ve bütününe atfedilen bir anlam ve ‘ruh’la yorumlanmasıdır. 24 Anayasası başlangıç kısmının bulunmaması, içerdiği hükümlerin teknik hukuk kuralı niteliğinde oluşu ve bir ‘ruh’ atfına imkan verecek şekilde kurgulanmış olmaması sebebiyle ideolojik bir Anayasa değildir.
Türkiye’de Anayasa’ya ideolojinin sokulması 27 Mayıs 1960 Darbesi’yle gerçekleştirilmiştir. Darbeden sonra ve 61 Anayasası’nın hazırlanması sırasında yapılan tartışmalar yeni bir ideoloji kurgulandığını göstermektedir. 24 Anayasası’nda bir ideoloji bulunsa da bulunmasa da, 61 Anayasası yeni bir ideoloji getirmiş, yeni bir kurgu yapmıştır. 24 Anayasası’nda ideoloji olduğunu varsayarsak, bu ideolojinin devletin nitelikleriyle ilgili düzenlemede bulunduğunu söyleyebiliriz; bu da cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, inkılapçılık ve laiklik ilkelerinden hareketle anlaşılabilir. 61 Anayasası, 1937’de Anayasa’ya giren bu altı ilkeyi değiştirmiş yeniden inşa etmiştir. Devletçilik, halkçılık ve inkılâpçılık ilkeleri kaldırılmış, milliyetçilik ise milli devlet ilkesine dönüştürülmüştür. Sadece bu haliyle bile, 61 Anayasası’nın 24 Anayasası’ndan farklı olduğunu, yeni bir ideoloji getirdiğini söyleyebiliriz. Yine 61 Anayasası’nda, 24 Anayasası’ndan çok farklı olarak, bir ‘Başlangıç’ kısmı vardır ve özellikle bu kısım ideolojik kurgunun temelini teşkil etmektedir. 27 Mayıs Darbesi’ne bir meşruiyet zemini oluşturmak üzere düşünülen bu metin, aynı zamanda Anayasa’nın anlaşılması için bir kılavuz olarak tasarlanmıştır; Anayasa’nın her maddesi ancak ‘Başlangıç’ kısmı yardımıyla yorumlanabilir. Kısaca ifade edecek olursak, 61 Anayasası bir ideoloji kurmuştur; 24 Anayasası’nda bir ideoloji bulunduğunu kabul etsek bile, 61 Anayasası bu ideolojiyi değiştirmiştir.
1961’de hazırlanmış bir Anayasa ile gelen ideoloji, Cumhuriyet’in kuruluş ideolojisi olabilir mi? Bu, Atatürk tarafından inşa edilmiş bir ideoloji olabilir mi? Anayasa’daki ideolojiyi ‘Atatürkçülük’ veya ‘Kemalizm’ olarak nitelemek büyük bir yanlıştır. Bu ideoloji 27 Mayıs Darbesi’yle inşa edilmiş bir ideolojidir ve olsa olsa Atatürkçülüğün bir yorumu olarak kabul edilebilir; ama Atatürkçülüğün kendisi değildir. Bu ayrımlar çok önemlidir; Türkiye’de bazı kesimler, kendi görüşlerini ve ideolojilerini açıkça ve cesaretle sahiplenerek dile getiremiyorlar. Bunun yerine, kendi kişisel görüşlerini Atatürk’e ve onun dönemine izafe ederek güçlendirmek istiyorlar. Türkiye bu yanıltıcı tartışma ortamını düzeltmek ve aşmak zorundadır.
Paylaş
Tavsiye Et