Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2009) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Daha fazla entegrasyon, daha iyi olurdu / Barbara Junge, Der Tagesspiegel, 14 Ekim 2009
Alman Basını
Çeviri: Zehra Senem Demir
Merkez Bankası (Bundesbank) Başkanı Thilo Sarrazin’in Arap ve Türklerin entegrasyona gönülsüz oldukları yönündeki tezi, Almanya’da büyük bir kızgınlığa yol açtı. Bunun üzerine Merkez Bankası Yönetim Kurulu, Sarrazin’in üç yetki alanından biri olan nakit para birimini elinden almak suretiyle yetkilerini kısıtladı. Ancak Sarrazin’in ifadelerinin ötesinde de entegrasyon ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Birlik Partileri’nin Meclis Grubu Eşbaşkanı olan (Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden) Wolfgang Bosbach, dil sorunları nedeniyle işe başlayamayan yabancı işsizlere baskının arttırılmasını istiyor. Bu istek Yeşiller tarafından “popülizm” olarak nitelendirildi. Hür Demokrat Parti Meclis Grubu Eşbaşkanı Sabine Leutheusser-Schnarrenberger ise Hamburger Abendblatt gazetesine verdiği demeçte, entegrasyon hakkında “ciddi bir tartışma”nın yapılması yönünde uyarıda bulundu. Önlemler ve rakamlar ile ilgili tartışmalar ise sürüyor.
Türk kökenli göçmenlerin yaklaşık olarak %25’inin meslekî yeterlilik sağlayacak bir mezuniyeti, %50’den fazlasının ise herhangi bir meslekî eğitimi yok. Bu rakamlar Sarrazin’in ifadelerini destekliyor gibi gözüküyor. Fakat Almanya’ya eğitimsiz olarak gelmiş altmış yaşın üzerindeki eski Gastarbeiterleri (misafir işçileri) çıkardığımızda, Türkiye Araştırmaları Merkezi’ne göre farklı bir tablo ortaya çıkıyor: Otuz yaşın altındaki Türklerin sadece %6’lık bir kısmının herhangi bir diploması bulunmazken, %17’si Abitur (Üniversiteye Yeterlilik Diploması) sahibi. Ayrıca gençlerin %60’ı aileleriyle hem Türkçe hem de Almanca konuşuyor. Entegrasyon ve Göç ile ilgili Alman Vakıfları Bilirkişi Konseyi (SVR) Başkanı Profesör Klaus Bade, bu yüzden fark gözetmeksizin bir göçmen grubu ile ilgili saptanan rakamların entegrasyon süreci ile ilgili aydınlatıcı bilgi veremeyeceğini ifade ediyor. “Entegrasyonda kaydedilen ilerlemenin, çoğunluk toplumuyla değil göçmen çevrelerin kendi içinde karşılaştırılarak ölçülmesi gerektiği çoğu zaman gözden kaçırılıyor” diyen Bade ayrıca, entegrasyon süreci genellikle iki ya da daha fazla nesil sürdüğünden özellikle nesiller arası araştırmada bulunmak gerektiğine vurgu yapıyor. Yani sorulması gereken soru, ikinci neslin ilk nesle nispetle meslekî alanda ne ölçüde bir yükselme gösterdiği.
Almanya kendi kendine aldığı bir karar doğrultusunda ulusal bir entegrasyon planı oluşturdu ve ilk entegrasyon ilerleme raporunu hazırladı. Entegrasyon zirvesine katılanlar dahi bu planın adının çok iddialı olduğunu belirtiyorlar. Eşitlikçilik Federasyonu’nun entegrasyon uzmanı olan Harald Löhlein konuyla ilgili şunları dile getiriyor: “Ulusal entegrasyon planının vaat ettiği şeyler çok fazla. Planın ismi dahi, sadece bazı meseleler için öngördüğü çok somut hedefleri çağrıştırıyor. Bu plan daha ziyade iyi birtakım kararların toplanmış hali.” Yine de her şey tamamen sonuçsuz kalmış değil. Entegrasyon zirveleri bütün federasyonları, dernekleri, kurumları ve şirketleri düşünmeye teşvik etti ve böylelikle birçok önlem planı ortaya çıktı. Katılanların hem Almanca öğrendiği hem de Almanya ve siyasi sistemi hakkında bilgiler edindiği entegrasyon kursları genişletildi. Herkes için zorunlu olmamakla birlikte devlet daireleri, sosyal yardım alan göçmenlere bu kurslara gitmeleri yönünde talimat verebilir. İşletmelerde staj yapmayı da öngören mesleğe bağlı dil kurslarına yavaş yavaş başlanıyor. Küçük çocuklara dil desteği verme yönünde bir yapı da geliştirildi. Yalnızca somut hedefler ve zaman ile ilgili planlar eksik.
Ulusal planın yapamadığını eyalet, şehir ve belediyelerin yapması ve entegrasyon için tedbir alıp somut ve ölçülebilir talimatlar vermesi gerekiyor. Bunun haricinde sunulan bazı öneriler de entegrasyonun ulusal bir görev olarak güçlenmesini sağladı. Örneğin, Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Klaus Zimmermann, bir göç ve entegrasyon bakanlığının kurulmasını talep etti. Zimmermann ayrıca, Sarrazin’in ifadelerinin, hatalı bir göç ve entegrasyon politikası uygulandığının işareti olduğunu da sözlerine ekledi. Fakat Hür Demokrat Parti (FDP) ile Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ve Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU)’nden oluşan Birlik Partileri arasında sürdürülen koalisyon görüşmelerinden böyle bir bakanlığın çıkmayacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

Tavsiye Et
Başbakan Erdoğan’a tebrikler / Başyazı, The Nation, 27 Ekim 2009
Pakistan Basını
Çeviri: Ebru Afat
Pakistan, Türkiye ile olan dostluğundan haklı bir gurur duyabilir. Birbirlerinin sevinçlerini paylaşan, zor zamanlarda birbirlerine yardım eden ve davalarını destekleyen iki ülke, artık tam bir güven ve anlayış ile gerçek bir yakınlığın formülünü geliştiriyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aramızda bulunması, işte bu yüzden bizim için büyük bir mutluluk vesilesi. Erdoğan’ın, ciddi meydan okumaların içine çekildiğimiz bir dönemde gerçekleşen ziyareti, bizlere bu süreçten mümkün olduğunca yara almadan çıkma ve tehditleri barış ve ilerleme için bir fırsata dönüştürmenin yollarını kendisi ile istişare etme fırsatını sunuyor.
Erdoğan’ın 25 Ekim’de Başbakan Yusuf Rıza Gilani ile yaptığı görüşmenin sonunda, iki ülkenin terörizm tehdidine karşı ortak mücadeledeki kararlılığı ifade edildi. Her ne kadar Türkiye de bu terör belasından payına düşeni almış ve herkesin birbirini suçladığı mevcut atmosferde hiçbir ülke dokunulmazlık iddiasında bulunamamış olsa da, bilhassa terörle savaşta cephe ülkesi haline gelen ve çok ciddi bir tehlike içinde bulunan Pakistan’ın bu desteğe fazlasıyla ihtiyacı var.
26 Ekim’de İslamabad’da Meclis’in ortak oturumunda bir konuşma yapan Erdoğan, “Türkiye, teröre karşı verdiği savaşta Pakistan’ın yanında duruyor” güvencesini verdi. Erdoğan’ın, “Pakistan’ın, 62 yıl önce bağımsız bir devlet haline geldiği günden beri Türk halkının kalbinde özel bir yeri vardır.” şeklindeki sözleri, iki ulusun çok eskiye uzanan bağlarının gücünü fazlasıyla gösteriyor.
Bu bağları, stratejik ilişkileri geliştirmek; ekonomik ve ticari faaliyetleri yoğunlaştırmak; enerji, endüstri ve tarım alanlarında yatırım fırsatlarını araştırmak; ortak girişimler gerçekleştirmek ve altyapı projelerini hayata geçirmek suretiyle muhtelif sahalarda güçlendirme isteği, Erdoğan ile Gilani’nin görüşmelerinin sonunda yayınlanan ortak bildiride ve beraber düzenledikleri basın toplantısında öne çıktı. Türk lider, iki tarafın birbirine çok şey verebileceğini, haklı olarak yetersiz gördüğü iki ülkenin 741 milyon dolarlık mevcut ticaret hacminin, birkaç yıl içinde kolaylıkla 2 milyar dolara ulaşabileceğini söylerken büyük bir güven içindeydi. 
Bu hedefi yakalamak için gereken fiilî adımları atabilmek amacıyla iki lider Pakistan-Türkiye CEO Forumu’nu başlattılar. Pakistan ve Türkiye merkezli şirketleri temsil eden yaklaşık 80 üst düzey yönetici, Erdoğan ile Gilani’yi dinlemek üzere Forum’un açılış töreninde hazır bulundu. Ayrıca iki başbakanın önderlik ettiği ve iki yılda bir toplanacak bir Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi kurulmasına karar verildi. Söz konusu samimi çabaların, bu niyetlerin gerçekleşmesini sağlayacağı ümit ediliyor.

 


Tavsiye Et
Türkiye ve Pakistan / Başyazı, Daily Times, 27 Ekim 2009
Pakistan Basını
Çeviri: Ebru Afat
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pakistan ziyareti, Pak-Türk ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olarak kabul edilmeli. İki millet arasında bir iyi niyet tarihi, daima hissedilen ama açıklanmayan bir durum söz konusu. Sayın Erdoğan da çok önemli bir isim; çünkü dünyaya Türk halkının gerçekte ne düşündüğünü göstermek isteyen yeni Türkiye’yi temsil ediyor.
Halklar arasındaki karşılıklı yakınlık devlet yapılarının ötesine geçiyor olsa da Pakistanlı yetkililerin, Orta Asya’ya yönelik özel bir politika izleyen Türklerin, Pakistan’ın Afganistan politikaları hakkında ne düşündüğünü dikkate almaları gerekiyor. Afganistan’da halen devam etmekte olan savaş şimdilerde yeni bir safhaya girerken, Pakistan ve Türkiye, Afganistan’da Tacikler, Özbekler ve Hazaraların oluşturdukları Kuzey İttifakı konusunda aslında aynı yerde durduklarını mutlaka görmeliler. Pakistan, Afganistan’da sadece kendi çıkarlarına odaklanarak hata yaptı. Dolayısıyla Pakistan için diğer dost ülkelerin de Afganistan’daki çıkarlarını göz önüne alma vakti artık geldi.
Ekonomik ilişkiler bugüne kadar iyi işlemediği halde yeni hedef karşılıklı ticaret hacminin milyar dolarlara çıkartılması yönünde. Türkiye ve Pakistan, İran ile birlikte 1964’te Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği (RCD) örgütünü kurmuşlarsa da, aralarında büyük bir ticari kalkınma gerçekleştiremediler. Pakistan, geçen süre boyunca Körfez bölgesine insan gücü ihraç etmekle daha fazla ilgilenir oldu ve komşusu İran ile ortak projeleri, gerektiği halde, geliştirmedi. Türk müteahhitleri Pakistan’da inşaat sektöründe bazı ilerlemeler kaydettiyse de, Türkiye genel olarak Pakistan’dan uzak kaldı ve onunla benzer türde ürünler üretti.
1979’da RCD çöktü. 1985’te vücut bulan Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO) ise eski RCD üyelerine Orta Asya devletlerini de ekledi. ECO, bölgeyi 2015’te bir serbest ticaret bölgesi haline getirmeye ant içti; fakat Hindistan’ı takıntıya dönüştüren ve ticaret yollarında geride kalan Pakistan, -Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari hariç- hâlâ cihat modunda.

 


Tavsiye Et