Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2007) > Dosya > Washington-Brüksel hattında Türkiye
Dosya
Washington-Brüksel hattında Türkiye
Muzaffer Şenel
TÜRK dış po­li­ti­ka­sı ka­buk de­ğiş­ti­ri­yor. An­ka­ra, So­ğuk Sa­vaş’ın gü­ven­lik ek­sen­li po­li­ti­ka­la­rın­dan sıy­rıl­ma­ya, iç ve dış po­li­ti­ka­sı­nı öz­gür­lük-gü­ven­lik denk­le­min­de da­ha den­ge­li bir ze­mi­ne ko­num­lan­dır­ma­ya ça­lı­şı­yor. Son dört-beş yıl­dır dış po­li­ti­ka an­la­yı­şı­nın gi­de­rek ar­tan bir şe­kil­de nor­mal­leş­me ve si­vil­leş­me­si­ne pa­ra­lel ola­rak, içe­ri­de de mi­li­ta­riz­min et­ki­si­nin azal­dı­ğı­nı, hal­kın du­yar­lı­lık­la­rı­nın si­ya­si ka­rar alı­cı­lar nez­din­de da­ha çok önem ka­zan­dı­ğı­nı söy­le­ye­bi­li­riz. Tür­ki­ye ar­tık kas gü­cüy­le (as­ke­rî) de­ğil, zi­hin gü­cüy­le (dip­lo­ma­si, kül­tür vs.) kü­re­sel sis­tem­de yer al­ma; teh­dit al­gı­la­ma­sı­na gö­re de­ğil, çö­züm üret­me is­te­ği­ne gö­re si­ya­set ge­liş­tir­me ara­yı­şın­da. Bu an­lam­da An­ka­ra, Ba­tı yö­ne­lim­li dış po­li­ti­ka­sı­nı de­ğiş­ti­ri­yor; Tür­ki­ye’yi mer­ke­ze alan ve tüm güç­ler­le eş za­man­lı iliş­ki­ye gir­me­yi he­def­le­yen, es­nek, rit­mik ve çok ta­raf­lı bir ye­ni dip­lo­ma­si uy­gu­lu­yor. Bu ye­ni dip­lo­ma­si so­run odak­lı ol­ma­dı­ğı için Tür­ki­ye’nin öl­çek bü­yüt­me­si­ni de be­ra­be­rin­de ge­ti­ri­yor.
An­ka­ra, 2000’li yıl­la­ra ka­dar çev­re­sin­de­ki coğ­raf­ya­da Ba­tı çı­kar­la­rı­na uy­gun, gü­ven­lik ek­sen­li bir dış po­li­ti­ka iz­le­me­ye ça­lış­tı. An­cak bu po­li­ti­ka, so­nuç­la­rı iti­ba­rıy­la Tür­ki­ye’yi Was­hing­ton-Brük­sel kıs­ka­cı­na sok­mak­tan baş­ka bir işe ya­ra­ma­dı. Ba­zı ak­lı­ev­vel­ler söz ko­nu­su kıs­kaç­tan kur­tul­ma­nın re­çe­te­si ola­rak Rus­ya, Çin vs. gi­bi dı­şa­rı­dan baş­ka bir güç­le iliş­ki­ye gir­me­yi öne sür­dü. Ol­gun­laş­ma­ya baş­la­yan ye­ni dip­lo­ma­si ise böy­le bir po­li­ti­ka­nın ye­ni bir kı­sır dön­gü ya­ra­ta­ca­ğı­nı ön­gör­mek­te ge­cik­me­di. Tür­ki­ye, Was­hing­ton-Brük­sel kıs­ka­cın­dan kur­tul­ma­nın yo­lu ola­rak her iki güç­le eş za­man­lı yüz­leş­me­yi seç­ti. Se­çi­len yüz­leş­me yo­lu ise Was­hing­ton ve Brük­sel ta­ra­fın­dan za­man za­man özel­lik­le içe­ri­de­ki ulu­sal­cı, mil­li­yet­çi, Ke­ma­list ve mi­li­ta­rist­ler kış­kır­tı­la­rak ma­ni­pü­le edil­me­ye ça­lı­şı­lı­yor. PKK’ya ve­ri­len giz­li ve açık des­tek, söz­de Er­me­ni ta­sa­rı­la­rı, İs­la­mo­fo­bik tu­tum, söy­lem ve ha­ka­ret­ler bu kap­sam­da de­ğer­len­di­ril­me­li.
 
NA­TO’dan AB’ye An­ka­ra’nın Mev­zi De­ğiş­tir­me­si
Av­ru­pa, si­ya­si bir­lik kur­ma­ya gi­riş­ti­ği 1990’lar bo­yun­ca dış po­li­ti­ka­sı­nı güç­len­dir­me­yi ve böy­le­lik­le ABD’den ba­ğım­sız ha­re­ket ede­cek du­ru­ma gel­me­yi amaç­la­dı. An­cak Brük­sel, ken­di­ni NA­TO’dan, do­la­yı­sıy­la ABD’den ay­rış­tır­ma­ya ça­ba­la­dık­ça, ABD de ye­ni araç ve po­li­ti­ka­lar­la Av­ru­pa için­de­ki güç­lü ko­nu­mu­nu ko­ru­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. ABD, bu an­lam­da ilk ola­rak Or­ta ve Do­ğu Av­ru­pa ül­ke­le­ri­ni Av­ru­pa’dan ön­ce NA­TO şem­si­ye­si al­tın­da ku­cak­la­dı.
2002’ye ka­dar teh­dit al­gı­la­ma­sı te­me­lin­de gü­ven­lik ek­sen­li NA­TO mer­kez­li bir dış po­li­ti­ka gü­den ve Ba­tı ile ku­rum­sal tek ba­ğı NA­TO üze­rin­den olan An­ka­ra ise, 1990’lar­da ABD’nin es­ki ko­mü­nist ül­ke­le­ri NA­TO’ya al­ma­sıy­la bir­lik­te, Ba­tı it­ti­fa­kı için­de­ki nis­pi ağır­lı­ğı­nın ve po­zis­yo­nel de­ğe­ri­nin azal­dı­ğı­nı an­la­mak­ta ge­cik­ti. An­ka­ra, 2002’ye ka­dar AB’ye ABD ve NA­TO üze­rin­den yak­laş­ma­ya ça­lı­şır­ken; AB, An­ka­ra’ya me­sa­fe­li dur­ma­yı ter­cih et­ti. Hat­ta ABD’nin ver­di­ği des­te­ğin de yar­dı­mıy­la AB aday üye­li­ği­nin tes­cil­len­di­ği Ara­lık 1999 Hel­sin­ki Zir­ve­si son­ra­sın­da Tür­ki­ye, Av­ru­pa’da önem­li si­ya­si ka­rar alı­cı­lar ve med­ya ta­ra­fın­dan ka­mu­oyu­na “Ame­ri­ka’nın AB için­de­ki ye­ni Tru­va atı” ola­rak lan­se edil­me­ye ça­lı­şıl­dı. An­ka­ra, ABD’den ba­ğım­sız ken­di po­li­ti­ka­la­rıy­la AB’ye yak­laş­tık­ça, “Tru­va atı” ben­zet­me­si öne­mi­ni kay­bet­ti ve bu du­rum Tür­ki­ye’nin Brük­sel nez­din­de­ki kre­di­bi­li­te­si­ni ar­tır­dı. Tür­ki­ye gi­de­rek güç­len­di­ği ve öl­çek bü­yüt­tü­ğü oran­da AB, onun tam üye­lik sü­re­cin­den kop­ma­ma­sı için gay­ret gös­ter­me­ye baş­la­dı. Ge­rek Kıb­rıs so­ru­nun­da ge­rek­se Irak, Su­ri­ye, İran kriz­le­rin­de ge­liş­tir­di­ği ya­pı­cı ve so­run çö­zü­cü dip­lo­ma­si, Tür­ki­ye’yi AB için önem­li bir or­tak ha­li­ne ge­tir­di.
Di­ğer ta­raf­tan An­ka­ra’nın Hel­sin­ki Zir­ve­si son­ra­sı re­form­la­ra gi­riş­me­si de Brük­sel ile iliş­ki­le­rin sey­ri­ni cid­di bi­çim­de et­ki­le­di. An­ka­ra’nın teh­dit odak­lı, gü­ven­lik ek­sen­li ve NA­TO mer­kez­li po­li­ti­ka­lar­dan uzak­laş­tık­ça, ABD’den uzak­la­şıp AB’ye yak­laş­tı­ğı­nı söy­le­ye­bi­li­riz. 11 Ey­lül son­ra­sı dö­nem­de ABD’nin Or­ta­do­ğu po­li­ti­ka­sı Tür­ki­ye’nin böl­ge­de­ki çı­kar­la­rıy­la ça­tış­tı. Hal­kın gös­ter­di­ği tep­ki­nin de bir so­nu­cu ola­rak 1 Mart Tez­ke­re­si’nin Mec­lis’ten geç­me­yi­şi, 1990’lar­da Bal­kan­lar’da ABD ile ke­si­şen yol­la­rın, 2000’li yıl­lar­da Or­ta­do­ğu’da ay­rış­ma­ya baş­la­dı­ğı­nı or­ta­ya ko­yu­yor­du. Bu du­rum So­ğuk Sa­vaş zih­ni­ye­ti­nin mi­ra­sı olan dai­mi dost-dai­mi düş­man/ra­kip iki­le­mi­ne da­ya­nan sta­tik al­gı­la­ma­nın aşıl­ma­sı­nı da be­ra­be­rin­de ge­tir­di.
An­ka­ra, 2002 son­ra­sın­da hem iç hem de dış si­ya­set­te bir de­ği­şim sü­re­ci­ne gir­di. Bu de­ği­şim sü­re­cin­de AB, kı­sır iç si­ya­si çe­kiş­me­le­ri aş­ma­nın bir ara­cı ola­rak kul­la­nıl­dı. Mi­li­ta­rist dev­let an­la­yı­şı­nın çö­zül­me­sin­de, si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri­nin nor­mal­leş­me sü­re­ci­ne gir­me­sin­de ve si­ya­set üze­rin­de­ki as­ke­rî et­ki­nin kı­rıl­ma­sın­da AB re­form­la­rı­nın et­ki­si yad­sı­na­maz bir ger­çek. AB, iç si­ya­set­te re­form­lar için bir ma­ni­ve­la; dış po­li­ti­ka­da ise ABD kar­şı­sın­da Or­ta­do­ğu’da Tür­ki­ye’nin eli­ni güç­len­di­ren bir koz. Fa­kat bu du­rum ABD’den ta­ma­men ba­ğım­sız po­li­ti­ka üret­mek için AB’ye gi­ri­yo­ruz an­la­mı­na gel­mi­yor. Zi­ra AB ol­ma­sa da­hi Tür­ki­ye’nin, çı­kar­la­rı­nın fark­lı­laş­tı­ğı alan­lar­da ABD’ye kar­şı di­ğer güç­ler­le çe­şit­li it­ti­fak iliş­ki­le­ri­ne gir­me­si ge­re­ki­yor. Tüm bu güç­ler­le kon­jonk­tü­re bağ­lı ola­rak ge­liş­ti­ri­len iliş­ki­ler, bir­bi­ri­nin al­ter­na­ti­fi ola­rak al­gı­lan­ma­ma­lı; ak­si­ne bir­bi­ri­ni ta­mam­la­yan ve Tür­ki­ye mer­kez­li an­lam­lı bir dış po­li­ti­ka stra­te­ji­si­nin bi­rer par­ça­la­rı gi­bi gö­rül­me­li. AB, bu ne­den­le, dış po­li­ti­ka­da An­ka­ra’nın elin­de­ki kart­lar­dan sa­de­ce bi­ri.
Tür­ki­ye ile AB’nin çı­kar­la­rı özel­lik­le Or­ta­do­ğu ve ener­ji kay­nak­la­rı­nın Av­ru­pa pa­za­rı­na ulaş­tı­rıl­ma­sı nok­ta­sın­da ör­tü­şü­yor. Bu­na kar­şın Bal­kan­lar’da 1990’lı yıl­lar bo­yun­ca çı­kar­la­rı ça­tış­tı ve hâ­lâ kıs­men de ol­sa ça­tı­şı­yor. Rus­ya ile Bal­kan­lar’da ve Kaf­kas­lar’da ça­tı­şan çı­kar­lar, Fi­lis­tin, Irak, Su­ri­ye ve İran ko­nu­la­rın­da ABD’nin po­li­ti­ka­la­rı­na kı­yas­la da­ha çok ör­tü­şü­yor. Bal­kan­lar’da An­ka­ra ve Was­hing­ton çı­kar­la­rı da­ha uyum­lu gö­zü­kür­ken; Kaf­kas­lar’da ise ge­rek Brük­sel ge­rek­se Was­hing­ton’ın çı­kar­la­rıy­la, olu­şan kri­zin ni­te­li­ği ve ka­rak­te­ri­ne bağ­lı ola­rak ör­tüş­tü­ğü ve ay­rış­tı­ğı nok­ta­lar var. Ör­ne­ğin ener­ji kay­nak­la­rı­nın Av­ru­pa’ya ak­ta­rı­mı ko­nu­sun­da An­ka­ra, Was­hing­ton ve Brük­sel’in çı­kar­la­rı ör­tü­şür­ken, Dağ­lık Ka­ra­bağ, Çe­çe­nis­tan, Ab­haz­ya, Ku­zey Oset­ya ko­nu­la­rın­da ay­rı­şı­yor.
 
Was­hing­ton Ne­den Tür­ki­ye­li Bir AB İs­ter?
Pe­ki, ABD Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­ne ni­çin des­tek ve­ri­yor? Söz ko­nu­su des­te­ğin bir­bi­ri içi­ne geç­miş çe­şit­li çı­kar hal­ka­la­rı­nın bi­le­şi­min­de yer al­dı­ğı­nı be­lirt­mek ge­re­ki­yor. Was­hing­ton, Tür­ki­ye­li bir AB’yi, Tür­ki­ye­siz bir AB’ye na­za­ran da­ha faz­la ma­ni­pü­le ede­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­nü­yor. Çün­kü Tür­ki­ye di­ğer AB üye­si ül­ke­ler­den fark­lı ola­rak ge­rek stra­te­jik, ge­rek­se de sos­yo-kül­tü­rel ve ta­ri­hî de­rin­li­ği ile bü­yük bir coğ­raf­ya­yı et­ki­le­me gü­cü­ne sa­hip bir ül­ke. An­ka­ra’nın çı­kar­la­rı, Bal­kan­lar ve Do­ğu Av­ru­pa gi­bi ço­ğu dış po­li­ti­ka ko­nu­la­rın­da AB’den da­ha çok ABD’nin çı­kar­la­rı ile ör­tü­şü­yor. Özel­lik­le Po­lon­ya’nın muh­te­mel Al­man-Rus iş­bir­li­ği­ne kar­şı Ame­ri­kan yan­lı­sı tu­tum­la­rı bu nok­ta­da An­ka­ra’ya ye­ni ma­nev­ra alan­la­rı su­nu­yor. Bu alan­lar­da An­ka­ra’nın po­li­ti­ka­la­rı­nın, Fran­sAl­man­ya blo­ğu­nun Bir­lik için­de­ki et­ki­si­ni ve gü­cü­nü azal­tı­cı et­ki yap­ma­sı muh­te­mel. Öte yan­dan Do­ğu Ak­de­niz’in sa­de­ce AB ege­men­li­ğin­de bir de­niz ol­ma­sı­na kar­şı çı­kan Was­hing­ton, An­nan Pla­nı ile An­ka­ra’ya ye­ni bir alan aç­tı. An­ka­ra da bu ala­nı ge­niş­le­te­rek üze­rin­de­ki Kıb­rıs so­ru­nu­nun ipo­te­ğin­den bü­yük öl­çü­de kur­tul­du.
An­ka­ra di­ğer ta­raf­tan ABD’nin, kü­re­sel çı­kar­la­rı nedeniyle AB, Rus­ya ve Çin kar­şı­sın­da or­tak­lık ya­pa­bi­le­ce­ği bir güç ola­rak gö­ze çar­pı­yor. Her­han­gi bir Ba­tı sis­te­mi içi­ne gir­me­miş, AB’nin de­yi­miy­le “de­mir­len­me­miş Tür­ki­ye”nin böl­ge­sel ak­tör­ler­le ge­liş­ti­re­ce­ği çe­şit­li it­ti­fak iliş­ki­le­ri­ne pa­ra­lel ola­rak Rus­ya, Çin, Hin­dis­tan gi­bi bü­yük güç­ler­le de iş­bir­li­ği­ne git­me ola­sı­lı­ğı Was­hing­ton tarafından kü­re­sel çı­kar­la­rı­na yönelik bir teh­dit ola­rak al­gı­la­nı­yor. ABD açı­sın­dan Tür­ki­ye’nin ha­re­ket ala­nı­nı da­ral­tı­cı bir et­ki ya­pa­bi­le­cek en önem­li araç ise AB. Was­hing­ton’ın an­la­yı­şın­da Ba­tı sis­te­mi için­de AB li­ma­nı­na de­mir­len­miş olan An­ka­ra’nın di­ğer li­man­la­ra AB üze­rin­den ulaş­ma­sı ön­gö­rü­lü­yor. So­ğuk Sa­vaş bo­yun­ca Al­man­ya’yı aşa­ğı­da, Rus­ya’yı dı­şa­rı­da ve Ame­ri­ka’yı içe­ri­de tut­ma­yı he­def­le­yen bir an­la­yış­la ge­liş­ti­ri­len NA­TO’ya ye­ni dö­nem­de fark­lı rol­ler ön­gö­rü­lür­ken; Av­ru­pa’da onun ye­ri­ne ika­me edil­me­ye ça­lı­şı­lan AB’nin ye­ni stra­te­ji­sin­de Tür­ki­ye aşa­ğı­da tu­tul­ma­sı ge­re­ken bir güç ola­rak ni­te­len­di­ri­li­yor. Bu nok­ta­da Was­hing­ton ve Brük­sel’in çı­kar­la­rı ör­tü­şü­yor. Bu an­lam­da söz­de Er­me­ni soy­kı­rı­mı id­di­ala­rıy­la, Ya­hu­di soy­kı­rı­mı­nın Al­man­ya üze­rin­de ya­rat­tı­ğı si­ya­si-psi­ko­lo­jik bas­kı­ya ben­zer bir et­ki, Tür­ki­ye üze­rin­de oluş­tu­rul­ma­ya ça­lı­şı­lı­yor.
Ame­ri­ka ve Av­ru­pa için Tür­ki­ye vaz­ge­çil­mez de­ğil, sa­de­ce terk edil­me­si çok ma­li­yet­li bir or­tak. Hem Was­hing­ton hem de Brük­sel, Tür­ki­ye­siz­li­ğin ma­li­ye­ti­ni he­sap­la­mak is­te­mi­yor. Bu­nun te­mel ne­de­ni sa­nıl­dı­ğı­nın ak­si­ne as­ke­rî gü­cü de­ğil; Tür­ki­ye’nin sa­hip ol­du­ğu sos­yo-kül­tü­rel, ta­ri­hî ve fel­se­fi de­rin­lik­ten ge­len yumuşak gü­cü. Tam da bu ne­den­den do­la­yı, her iki güç de ge­rek böl­ge­sel po­li­ti­ka­lar ge­rek­se kü­re­sel den­ge­ler açı­sın­dan Tür­ki­ye ile iyi iliş­ki­ler ge­liş­tir­mek zo­run­da ol­du­ğu­nu his­se­di­yor. Her iki güç de de­ği­şen ve her ko­nu­yu en in­ce ay­rın­tı­sı­na ka­dar pa­zar­lık eden ye­ni Türk dip­lo­ma­tik zih­ni­ye­tin­den ol­duk­ça ra­hat­sız. Kla­sik So­ğuk Sa­vaş man­tı­ğı için­de dai­mi dost-dai­mi düş­man an­la­yı­şı çer­çe­ve­sin­de An­ka­ra ile çok sı­kı pa­zar­lık et­me­me­ye alış­mış olan Was­hing­ton ve Brük­sel’de­ki si­ya­si ka­rar alı­cı­lar, bu ye­ni dö­ne­me alış­mak zo­run­da­lar. Zi­ra baş­ka se­çe­nek­le­ri yok.

Paylaş Tavsiye Et