Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2009) > Yüzleşiyorum > Krize karşı kanaat ekonomisi
Yüzleşiyorum
Krize karşı kanaat ekonomisi
Mustafa Özel
SOS­YAL sis­tem­ler kriz uğ­rak­la­rın­dan ge­çer­ken, dört bir yan­dan “kur­ta­rı­cı­lar” zu­hur eder. Kur­ta­rı­cı­la­rın ki­mi sis­tem-içi res­to­ras­yon öne­rir­ken, ki­mi sis­te­min if­las et­ti­ği­ni, al­ter­na­tif bir ya­pı­lan­ma­ya geç­me­den “kur­tu­luş”un mu­hal ol­du­ğu­nu söy­ler. Al­ter­na­tif­le­rin bir kıs­mı salt ras­yo­nel, bir kıs­mı mis­tik, bir kıs­mı da ro­man­tik olur. Her öne­ri sa­hi­bi, se­si­ne ku­lak ve­ren­ler­le bu kub­be­de hoş bir se­da bı­rak­ma­ya ça­lı­şır.
Kü­re­sel fi­nans kri­zi et­ki­si­ni gös­ter­me­ye baş­la­yın­ca, sis­tem-içi res­to­ras­yon ye­ni-Key­nes­çi­lik tar­zın­da se­si­ni yük­selt­me­ye baş­la­dı. Gö­rün­me­yen el gö­re­vi­ni ya­pa­ma­yın­ca, gö­rü­nen el (dev­let) dev­re­ye gir­me­liy­di! Sis­tem mu­ha­lif­le­rin­den bir kıs­mı (salt akıl­cı­lar di­ye­lim bun­la­ra) Marks’a sa­rıl­dı­lar; bir kıs­mı (hay­di bun­la­ra da mis­tik­ler di­ye­lim) İs­la­mi­yet ve­ya baş­ka bir di­ne. Mark­sçı­lık, ka­pi­ta­lizm adı­nı ver­di­ği­miz mo­dern eko­no­mik ör­güt­len­me­nin te­me­li sa­yı­lan mül­ki­yet­çi­li­ğe son ver­mek su­re­tiy­le prob­le­mi kâ­ğıt üze­rin­de çöz­me gi­ri­şi­miy­di. Bu yak­la­şım­la ku­ru­lan sos­ya­list dü­zen­ler, mül­ki­yet üze­rin­de­ki ege­men­li­ği eko­no­mik bir sı­nıf­tan alıp, da­ha ka­ba po­li­tik bir sı­nı­fa ver­di­ler.
Baş­ta İs­la­mi­yet ol­mak üze­re dün­ya din­le­ri ise te­mel­de her­han­gi bir ta­rih­sel sis­te­min prob­lem­le­ri­ni çöz­me­ye de­ğil; in­sa­noğ­lu­nu, bu dün­ya ha­ya­tı­nı aşan ebe­dî bir kur­tu­lu­şa er­dir­me­ye ta­lip­tir. Din, cen­ne­ti şim­di ve bu­ra­da ger­çek­leş­tir­me “pro­je­si” de­ğil­dir. Müs­lü­man ka­la­rak ka­pi­ta­list bir sis­te­me da­ha iyi iş­ler­lik ka­zan­dır­mak ve­ya Bu­dist il­ke­le­re bağ­lı iken da­ha üret­ken bir ka­pi­ta­list ya­pı kur­mak söz ko­nu­su edi­le­mez. Ka­pi­ta­lizm, be­lir­li bir ta­rih­sel uğ­rak­ta be­lir­li bir sos­yo-kül­tü­rel var­lı­ğın ken­di ha­yat sa­ha­sı­nı yer­kü­re ça­pın­da ge­niş­let­me ara­yı­şı­nın so­nu­cu­dur. Bu ara­yı­şı me­de­ni­lik (ve­ya mo­dern­lik) di­ye ni­te­le­yip; ger­çek­te sö­mür­me­ye ça­lış­tı­ğı in­san­la­rı me­de­ni­leş­tir­me­nin ken­di­si için bir borç (be­yaz ada­mın yü­kü) ol­du­ğu­nu be­lirt­mek­ten de ge­ri dur­ma­mış­tır.
Me­de­ni­leş­tir­me/mo­dern­leş­tir­me sü­re­ci II. Dün­ya Sa­va­şı’ndan son­ra hız­lan­dı. Mer­kez­de­ki ka­pi­ta­list ya­pı­lar­la bü­tün­le­şen her ül­ke­nin bir “Kü­çük Ame­ri­ka” ola­bi­le­ce­ği veh­mi doğ­du. Ye­ni eko­no­mik sis­te­min ma­hi­ye­ti­ne akıl er­di­re­me­yen ço­ğu din adam­la­rı­nın bi­le “me­de­ni­leş­me”ye can at­tık­la­rı bu or­tam­da, do­ğal du­ruş­la­rı­na (el­le­ri­nin bil­gi­si­ne) gü­ve­ne­rek di­re­ne­bi­len­ler ga­li­ba sa­de­ce şa­ir­ler ol­du:
 
El­le­ri­me ba­kı­yo­rum ve el­le­ri­min ben­den bil­gi­li
Bir hay­li bil­gi­li ol­du­ğu­nu bi­li­yo­rum
Si­zin def olup git­me­ni­zi is­ti­yo­rum iş­te o ka­dar
Ali de is­ti­yor ama söy­le­mek­ten çe­ki­ni­yor
Hal­bu­ki siz in­sa­nı öl­dür­mez­si­niz de­ğil mi?
Gi­din ve öte­ki ya­ban­cı­la­rı da be­ra­ber gö­tü­rün
Tu­haf ve aca­yip şap­ka­la­rı­nı­zı da be­ra­ber gö­tü­rün e mi
Boy­nu­nuz­da­ki o uzun ve süs­lü şe­rit­le­ri de
Kir­li ça­ma­şır­la­rı tah­ta dö­şe­me­le­rin
Üze­rin­de bı­rak­ma­ma­nı­zı yal­va­ra­rak is­te­ye­ce­ğim
Yal­va­ra­rak is­te­ye­ce­ğim di­yo­rum Me­de­nî Adam.
 
Se­zai Ka­ra­koç bir­çok şe­yin öte­si­ni söy­le­di­ği bu “Öte­si­ni Söy­le­me­ye­ce­ğim” baş­lık­lışi­i­ri­ni yaz­dı­ğın­da 20 ya­şın­da bir üni­ver­si­te öğ­ren­ci­siy­di. Yıl 1953’tü; mo­dern­leş­me te­ori­le­ri üni­ver­si­te ho­ca­la­rı ta­ra­fın­dan bi­rer amen­tü gi­bi ez­ber­le­ti­li­yor­du. Şi­i­rin kah­ra­ma­nı on ya­şın­da­ki Tu­nus­lu ço­cuk, Fran­sız Me­de­nî ada­ma hem mey­dan oku­yor, hem yal­va­rı­yor­du. Özel­lik­le Me­de­nî Adam’ın kir­li ça­ma­şır­la­rı­nı tah­ta dö­şe­me­le­rin üze­rin­de bı­rak­ma­sı­nı is­ti­yor­du. Bu­nun ne za­ra­rı ola­bi­lir­di?
Siz bil­mez­si­niz si­ze an­lat­mak da is­te­mem
Kar­de­şim Ali göm­le­ği­ni­zi mut­la­ka gi­ye­cek­tir
Hal­bu­ki ben Bay Fran­sız si­zin göm­le­ği­ni­zi
Hat­ta Mat­ma­zel Ni­kol’ün o kır­mı­zı ipek­li göm­le­ği­ni
Bi­le giy­mek is­te­mem is­te­me­ye­ce­ğim.
 
Tan­pı­nar-Ka­ra­koç-Kut­lu
Ah­met Ham­di Tan­pı­nar bu şi­ir­den beş yıl ön­ce Hu­zur ro­ma­nı­nı yaz­dı, Mus­ta­fa Kut­lu 55 yıl son­ra Hu­zur­suz Ba­cak baş­lık­lı uzun hi­kâ­ye­yi. Tan­pı­nar, ça­lış­ma dü­ze­ni­ni ku­ra­ma­mış bir top­lum­da hu­zur ara­yan bir hu­zur­suz­du; Kut­lu, ça­lış­ma­yı kö­şe dön­mey­le ör­tüş­tü­ren bir top­lum­da hu­zur­suz ba­ca­ğı­nın tık­la­ma­la­rı­na ta­ham­mül eden bir hu­zur­lu. Bir ka­na­at eko­no­mi­si­ne, da­ha doğ­ru­su aris­tok­ra­tik bir hu­zur eko­no­mi­si­ne doğ­ru ka­nat çır­pan ya­ra­lı bir kuş. Yu­nus mi­sa­li, hu­zu­ru ya­ra­sın­da. “Yû­dum, ya­ra­mı sil­dim/Ya­ram kim­den­dir, bil­dim!” Yaz or­ta­la­rın­da­ki bir soh­be­ti­miz­de, “Bi­tir­mek üze­re ol­du­ğum uzun hi­kâ­ye­nin so­nun­da, sa­na yük­le­di­ğim bir gö­rev bu­la­cak­sın” de­miş­ti. Ki­ta­bı oku­yun­ca gö­rev ta­nı­mım net­leş­ti: Bir “ka­na­at eko­no­mis­ti” ola­cak­tım!
Ka­pi­ta­lizm, bin­yıl­la­rın ka­na­at eko­no­mi­si­ni yer­le bir eden, in­san­lık ta­ri­hi­nin en dev­rim­ci, en dö­nüş­tü­rü­cü top­lum sis­te­mi. Be­şe­rin psi­ko­lo­ji­si­ni, bi­yo­lo­ji­si­nin ye­ri­ne ika­me et­ti. Türk­çe­si: İn­sa­noğ­lu­nun şeh­vet ve ar­zu­la­rı­nı, ih­ti­yaç de­re­ce­si­ne yük­selt­ti. Ger­çi fark­lı göm­lek­ler giy­mek is­te­yen Ali’ler her za­man, her top­lum­da mev­cut­tu. Mi­la­di 8. yüz­yıl­da bi­le bir Çin bil­ge­si, eş­ya pe­şin­de koş­tu­ran in­san­la­rı bi­rer yük hay­va­nı­na ben­ze­ti­yor­du:
“Yük hay­va­nı, eş­ya ta­şı­ma­yı se­ven bir bö­cek­tir. Ne­re­de bir şey bu­lur­sa alır, ba­şı­nı kal­dı­rır ve ta­şır. Eş­ya ne ka­dar ağır olur­sa ol­sun o ge­ne ta­şır. Za­ma­nı­mı­zın aç göz­lü in­san­la­rı da ev­le­ri­ni dol­dur­mak için, el­le­ri­ne dü­şe­bi­len her şe­yi alır­lar; bu­nun ken­di­le­ri için na­sıl bir yük ol­du­ğu­nu dü­şün­mez­ler. Hep kork­tuk­la­rı, ye­ter de­re­ce­de mal­la­rı ol­ma­ma­sı­dır. Gö­rü­nüş­te kud­ret­li ve bü­yük­tür­ler, on­la­ra in­san der­ler. Fa­kat ruh­la­rı­na ba­kı­lır­sa kü­çü­cük şey­ler­dir. Acı­na­cak şey­ler!”
Ka­pi­ta­lizm her top­lum­da­ki bu az sa­yı­da “kü­çü­cük, acı­na­cak şey­ler”i ge­nel­leş­tir­di. Bü­tün top­lum “ye­ter de­re­ce­de mal­la­rı ol­ma­ma­sın­dan kor­kan” yük hay­van­la­rıy­la dol­du. Ka­pi­ta­lizm ön­ce­si­nin ti­pik eko­no­mik ak­tö­rü olan za­na­at­kâr (es­naf), hem üre­ti­ci hem tüc­car­dı. Top­lu­mun en te­mel ih­ti­yaç mad­de­le­ri­ni, en ka­li­te­li şe­kil­de üre­tip hem pa­ra hem du­a ka­zan­mak is­ti­yor­du.
Ka­pi­ta­lizm, in­san­la­rın te­mel bi­yo­lo­jik ih­ti­yaç­la­rı­nın kar­şı­lan­ma­sı­na de­ğil, ser­ma­ye­nin bü­yü­me ih­ti­ya­cı­nın gi­de­ril­me­si­ne odak­lı nev­zu­hur bir eko­no­mik sis­tem­dir. Da­ha doğ­ru­su, in­sa­noğ­lu­nun ih­ti­yaç hi­ye­rar­şi­si­ni te­pe­tak­lak eden ye­ni bir me­de­ni­yet. Soy­lu­lu­ğu, bi­ri­cik­li­ği tem­sil eden im­za­la­rın ye­ri­ne, sü­rü­ye men­sup­lu­ğu ci­la­la­yıp pa­zar­la­yan mar­ka­la­rın me­de­ni­ye­ti. “Ter­zi­ler bi­rer sa­nat­kâr­dır ve im­za­la­rı var­dır de­ğil mi? Oy­sa mar­ka ko­lek­tif bir ça­ba­nın ürü­nü­dür. As­lı­na ba­kar­san o da bir ne­vi kon­fek­si­yon. Mar­ka sa­hi­bi şir­ket, mar­ka­lı pan­to­lo­nu gi­yen er­ke­ği ve­ya mar­ka par­füm sü­rü­nen ka­dı­nı bü­tün dün­ya­dan dev­şir­di­ği sü­rü­sü­ne ka­tı­yor. Kov­boy­la­rın sı­ğır­la­rı dam­ga­la­ma­sı gi­bi… Oy­sa im­za şah­si ve muh­te­rem­dir. Tek­dir, bi­ri­cik­tir. Mar­ka in­san­la­rın şah­si­ye­ti­ni si­ler, on­la­rı tek-tip ya­par. İm­za çe­şit­li­lik­tir. Şah­si­ye­tin mu­ha­fa­za­sı, kim­li­ğin is­pa­tı­dır.”
Kut­lu’nun ro­ma­nı bu ve ben­ze­ri önem­li tes­pit­ler­den son­ra bi­zi aris­tok­ra­tik bir çö­zü­mün eşi­ği­ne ge­ti­rir: De­de­den kal­ma çift­lik­te do­ğal üre­tim. “Adem Efen­di’nin eşi bir ta­bak çi­lek ge­tir­di. Bu na­sıl bir çi­lek­tir ar­ka­daş? O tat, o di­ri­lik, o ko­ku. Üze­rin­de ne ilaç, ne hor­mon. Di­bin­de­ki güb­re do­ğal. Eh ta­mam öy­ley­se, ya­pa­ca­ğı­mız iş ma­lum ol­muş­tur. Bu çift­lik­te ka­la­ca­ğız, or­ga­nik mey­ve ve seb­ze ye­tiş­ti­re­ce­ğiz.”
Tıp­kı de­de­le­ri­miz gi­bi. Tan­pı­nar da kül­tü­rel ba­kım­dan de­de­le­rin tar­zı­na bağ­lıy­dı. “Biz bu­yuz; Ne­va­kâr’ız, Ma­hûr Bes­te’yiz. On­la­rın içi­miz­de­ki yüz­le­ri, bi­ze il­ham ede­cek­le­ri ha­yat şe­kil­le­ri­yiz. Bur­sa’da mu­sı­kî, şi­ir, ta­sav­vuf hep iç içe ko­nu­şu­yor! Taş du­a edi­yor, ağaç zik­re­di­yor.” Bu du­a ve zik­re rağ­men, Hu­zur ya­za­rı ak­la sım­sı­kı ya­pış­mış­tır: “Be­ni iyi an­la! Mis­tik ol­mu­yo­rum. Bel­ki bir ay­dın­lı­ğa, re­ali­te­nin ken­di­si olan bir dü­şün­ce­ye bağ­la­nı­yo­rum. Ken­di­mi­zi ta­nı­ma­mı­zı ve sev­me­mi­zi is­ti­yo­rum… An­cak bu su­ret­le in­sa­nı bu­la­bi­li­riz. Ken­di­miz ola­bi­li­riz.”
Hu­zur’un hu­zur­suz kah­ra­ma­nı İh­san’ın bu fi­kir­le­ri ar­ka­daş­la­rı­nın ka­fa­sı­nı ka­rış­tı­rı­yor. Di­yor­lar ki: Bir ta­raf­tan in­sa­nın ve ma­ne­vî kıy­met­le­rin et­ra­fın­da ıs­rar eder­ken, öbür ta­raf­tan ce­mi­yet için­de bir kal­kın­ma işi ile uğ­ra­şı­yor, her şe­yin ba­şın­da iş ha­ya­tı­nın tan­zi­mi­ni is­ti­yor­su­nuz. Bu çok mad­de­de kal­mak ol­mu­yor mu? İh­san’ın ce­va­bı ko­ca­man bir ha­yır­dır: “Biz bir ta­raf­tan bir me­de­ni­yet ve kül­tür buh­ra­nı için­de­yiz; di­ğer ta­raf­tan bir ik­ti­sa­di re­for­ma ih­ti­ya­cı­mız var. İş ha­ya­tı­na açıl­ma­mız lâ­zım. Bun­lar­dan bi­ri­ni öbü­rü­ne ter­cih ede­cek va­zi­yet­te de­ği­liz. Bu­na hak­kı­mız da yok. İn­san bir­dir. Ça­lış­tık­ça ve bir şey ya­rat­tık­ça ken­di­si­ni bu­lur. İş me­su­li­ye­ti, me­su­li­yet dü­şün­ce­si in­sa­nı do­ğu­rur.”
 
Me­lek­le­ri Eko­no­mi­ye Dâ­hil Edin!
Kut­lu’nun kah­ra­ma­nı fer­dî bir çö­züm pe­şin­de­dir, Tan­pı­nar’ın­ki iç­ti­ma­i. Kut­lu öner­di­ği fer­dî çö­züm­le mut­ma­in ol­ma­mış ki, kah­ra­ma­nı­na bir de Ka­na­at Eko­no­mi­si ki­ta­bı yaz­dırt­mak is­ti­yor. Fa­kat şey­ta­nın eli boş du­rur mu? “İçim­de­ki şey­tan der­hal ha­re­ke­te geç­ti. Di­ye­lim ki ki­ta­bı yaz­dın. Or­ta­ya işe ya­rar bir fi­kir at­tın. Bu­na kim sa­hip çı­ka­cak, kim uy­gu­la­ya­cak? Ki­tap raf­ta ka­la­cak, sen bo­şa kü­rek çe­ke­cek­sin. He­pi­mi­zin için­de böy­le bir şey­tan ya­şar. Bi­zi hay­ra hiz­met­ten alı­koy­ma­ya ça­lı­şır. Ha­va­nı alır­sın şey­tan efen­di. Bu rüz­gar, bu çi­çek­ler, bu ağaç­lar ben­den ya­na. Ben ar­tık se­vin­ci­ni bul­muş bi­ri­yim. Bu ki­ta­bı Al­lah’ın iz­niy­le ya­za­ca­ğım, son­ra gö­tü­rüp de­ni­ze ata­ca­ğım.”
Yir­mi ya­şın­da­ki Ka­ra­koç’un on ya­şın­da­ki Tu­nus­lu kah­ra­ma­nı da şey­ta­nın far­kın­da­dır. Fa­kat onun şey­ta­nı­nın ade­ta eli ko­lu bağ­lı­dır. Yağ­mur (rah­met) ya­ğın­ca de­li­ğin­den çı­ka­maz:
Siz şey­ta­nı çok se­vi­yor­su­nuz ga­li­ba Bay Ya­ban­cı
Siz şey­ta­nı ni­çin bu ka­dar çoköpü­yor­su­nuz
Ka­bul edi­yo­rum si­zin­ki bi­zim­kin­den da­ha gü­zel
Ama bi­zim­ki si­zin­kin­den da­ha efen­di da­ha utan­gaç
Onu hiç gör­me­dim o bi­ze hiç gel­mi­yor
He­le yağ­mur onu hiç de­li­ğin­den çı­kar­mı­yor sa­nı­yo­rum
Ben yağ­mu­ru çok se­vi­yo­rum Bay Ya­ban­cı
 
Yağ­mur rah­met­tir, şey­ta­nı de­li­ğin­den çı­kart­ma­yan ila­hi mü­da­ha­le. Bu­na maz­har ola­bil­mek için “ya­şa­ma se­vin­ci”ni bul­mak la­zım. Müs­lü­man bir top­lum­da ya­şa­ma se­vin­ci ölüm bi­lin­ci­ne sa­rı­lı ola­rak ge­lir:
Si­zin Mat­ma­zel bir öl­se siz onu bir da­ha gö­re­mez­si­niz
Hal­bu­ki bi­zim ölü­le­ri­mi­zi tey­zem gö­rü­yor
On­lar­la ko­nu­şu­yor on­la­ra ek­mek ve­ri­yor
On­lar ek­mek yi­yor an­la­dın mı Bay Ya­ban­cı
Mat­ma­zel bir öl­se ona kim­se ek­mek ver­mez
Onun için gi­dip şap­ka­la­rı­nı­zı da be­ra­ber gö­tü­rün.
 
Kut­lu’nun “ya­şa­ma se­vin­ci”ni bul­muş kah­ra­ma­nı, ki­ta­bı­nı Al­lah’ın iz­niy­le ya­zı­yor, son­ra gö­tü­rüp de­ni­ze atı­yor­du. İn­san­lar fark et­me­se bi­le, me­lek­ler fark ede­cek­ti. Ka­ra­koç’un me­lek­le­ri de “bir de­mir par­ça­sı­nın üze­ri­ne otur­muş, her bi­ri bir dam­la at­mı­yor muy­du aşa­ğı­ya?”
İş­te yağ­mur bu­nun için ya­ğı­yor
Ben bu­nun için yağ­mu­ru se­vi­yo­rum
Yağ­mur bi­zim için ya­ğı­yor
Ça­lı­lar için Sü­ley­man’ın ta­ban­ca­sı için
Kal­kıp gi­din kır­mı­zı ki­re­mit­ler üze­ri­ne
Bi­zim tah­ta evin üze­ri­ne yağ­mur ya­ğı­yor.
 
Tan­pı­nar ya­şa­sa Ka­ra­koç ile Kut­lu’nun­ki­ne “mis­tik ya­ra­tı­cı­lık” der­di. O, bir ne­vi mis­tik­li­ği de içe­ren “ras­yo­nel ya­ra­tı­cı­lık”tan ya­nay­dı: “Ev­ve­lâ işin açıl­ma­sı, ge­niş­le­me­si, ce­mi­ye­tin ve ha­ya­tın ya­ra­tı­cı va­sıf­la­rı­nı tek­rar ka­zan­ma­sı la­zım”dı.
Kut­lu’ya söz: Al­lah’ın iz­niy­le Ka­na­at Eko­no­mi­si’ni ya­za­ca­ğım. Ora­da me­lek­ler as­li bir yer tu­ta­cak. Şey­tan da ola­cak ta­bi­i, o da bir me­lek­ti çün­kü! İçin­de şey­tan ol­ma­yan bir ik­ti­sat ki­ta­bı, hat­ta her­han­gi bir “ha­yat bil­gi­si” ki­ta­bı yaz­mak müm­kün de­ğil. Ona uyup ya­sak mey­ve­yi tat­tı­ğı­mız gün­den be­ri kıt­lık pa­ra­dig­ma­sı ile ya­şa­ma­ya mah­ku­muz. Ya­ni Al­lah bi­ze ne ka­dar ni­met bah­şe­der­se et­sin, gö­zü­müz doy­maz! Eko­no­mi bu doy­maz­lı­ğın bi­lim­sel ifa­de­si­dir. Tan­pı­nar’ın na­sıl acıy­la kıv­ran­dı­ğı­nı gör­mü­yor mu­yuz?

Paylaş Tavsiye Et