Yaz geldi.
Yaz deyince benim aklıma haz gelir.
Yazı yazmak gelmez.
Kışın yaz deseniz belki.
Ama yazın yazı yazmak kadar zor bir iş yoktur.
Yaz ayında neler yedin, içtin yaz deseler o ayrı.
Bütün bir yazı o türden yaz yazıları ile geçirebilirim.
Hangi kıyıları dolaştım?
Hangi mekânları keşfettim?
Nerede şarap içtim?
Kaça içtim?
Kaç kadeh içtim?
Siyasetçilerin dikkate alması gereken makul çoğunluğun makul hazları bunlar.
Lafın kısası; yaz ayı, haz ayı.
Böyle bir atasözü yoktu.
Ama işte şimdi oldu.
Yoksa haziranın adı hazdan mı gelmektedir?
Sonunda ‘iran’ olmasa, neden olmasın diyebilirdim.
Düşünsenize haz kelimesi ile İran kelimesi yan yana!
Ne talihsiz bir biraraya gelme.
Ne ironik bir durum.
Ahmedinejad bir füzenin ağzına nükleer başlık takmaktan başka neden haz duyabilir?
Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum.
Yüzüne baktığım zaman, onun alnında gizli mürekkeple yazılmış şu cümleyi okuyorum:
“Dev gibi füzelerim ve takıntılı hazlarım var.”
EN SICAK YAZ
Meteoroloji uzmanlarını dinleyecek olursak iki bin senedir yaşamadığımız kadar sıcak günler yaşayacakmışız.
Batılı siyaset adamlarının önde gidenlerinin öngörüleri de öyle.
Zaten batılı siyasetçiler bizimkiler gibi bilimle göbek bağlarını koparmamışlardır.
Türban, İmam-Hatipler, Kur’an kursları gibi kısır bir üçgen içine hapsolmamışlardır.
Ara sıra Bermuda şeytan üçgeninde gemileriyle uçakları kaybolur, o kadar.
Öyle hayal âleminde, gerçekleştirilemeyecek projeler peşinde koşmazlar.
Peşinde koştukları sadece Mesih’in gelişini kolaylaştırmak nevinden ciddi ve uygulanabilir projelerdir.
“Irak’a özgürlük getireceğiz” diye ortalığı niçin cehenneme çevirdiler zannediyorsunuz?
Cehennem ne kadar yakınsa yeryüzüne, cennet de o kadar yakın demektir.
Buna diyalektik denir.
Batı’da sorumluluk mevkiine gelen her siyasetçi diyalektikten anlar.
Siyasetçilerin önde gidenlerinin ise mutlaka felsefi derinliği vardır.
Bizimkilerse tutturmuşlar bir derin devlet, derin komplo; uydur babam uydur.
Tipik bir Akdeniz hastalığı.
Atlantik ötesinde, felsefi derinliği olan Batılı siyaset yapıcıların öngörüleri ise şu:
Kudüs’ü Yahudiler tamamen ele geçirdiklerinde duruma el koymak için Hz. İsa yeryüzüne inecek.
Ve kendi şeriatına bağlananları özgür kılacak.
Yahudilerin Kudüs’ü tamamen ele geçirmeleri için de Filistinliler böcek gibi ezilmeli, Araplar parçalanmalı, İran bombalanmalı.
Ki Mesih çabuk gelsin.
Proje bu kadar.
Atla deve değil yani.
Böyle inanıyor Bush’lar.
“Benimle olmayan bana karşıdır ve benimle birlikte devşirmeyen dağıtır.”
Luka 23’te böyle yazıyor.
Bush 11 Eylül saldırılarından sonra şöyle tefsir ve şerh etti İncil’deki ifadeyi:
“Bizimle olmayan bize karşıdır ve bizimle birlikte devşirmeyen dağıtılır.”
“Ya bizden yanasınız ya da teröristlerden” kavramsallaştırması böyle bir arka plandan besleniyor.
Sadece felsefenin değil teolojinin de özünü kavramış politikacılar bunlar.
İçkiydi, türbandı, İmam-Hatip’ti; böyle teferruatla uğraşmıyorlar adamlar.
İki bin seneden beri görülmemiş en sıcak iklime giriyoruz, demişlerdi ya bilim adamları; bu tahminleri boşa çıkmasın diye üç sene önceden çaba göstermeye başladı el âlemin siyasetçisi.
Bilimle siyaset arasındaki alakalar böyle tartılarak kurgulanıyor.
Ne alaka, nasıl alaka diye sorabilirsiniz.
Şöyle cevap verebilirim:
Sıcak alaka.
BİZİM SICAKLAR
Bizdeki yazları da atlamamalı bu arada.
Özellikle Ağustos ayını yabana atmamalı.
Bizim Ağustoslar başka ülkelerin Ağustoslarına benzemez.
Hepsine fark atar.
Bütün toplum nefesini tutarak bekler.
Hava zaten sıcaktır.
Ayın sonuna doğru hararet iyice yükselir.
Terfilerin harareti, termometrenin ibresini son haddine kadar zorlar.
Kimileri görevini devreder, kimileri yeni görevini devralır.
Kimilerinin son görev süreleri belli olur.
Kimi, bir bakmışsınız, tak diye ihtilal lideri olur.
Kimi bir bakmışsınız mağdur olur.
Olur mu olur.
Yazdan sonra gelen bahara sonbahar denilmesi zannederim bu sebeptendir.
Sonra kış gelir.
27 Mayıs ilkbahara denk gelmiştir.
12 Eylül sonbaharda yürürlüğe konmuştur.
12 Mart ile 28 Şubat kışa rastlamıştır.
Yaz, gördüğünüz gibi boştadır.
Boşluğun sebebi aşırı sıcaklar mıdır, onu da bilmiyorum.
Ancak tabiatın boşluk kabul etmediği görüşünün Aristo’ya ait olduğunu biliyorum.
Bir yazı adamı olarak, böyle önemli bir bilim adamının mahcup edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Siyasetçilerin üzerlerine düşen görevi yerine getirmeyeceklerinden adım kadar eminim.
Onların dışındaki sair ilgililere sesleniyorum.
GÖĞSÜM KABARDI
Daha seslenir seslenmez bir meslektaşımın bilim ile ilm-i siyaset arasındaki sıcak alakalara parmak bastığına şahit oldum.
Medyanın bu önderliği her zaman göğsümü kabartmıştır.
Son derece mütehassis oldum.
Bundan sonraki satırlar seçkin cemiyet gazetecisi meslektaşımın kaleminden çıkmıştır.
Hepsine virgülüne, noktasına kadar katılıyorum.
Mütevazı katkım sadece kesme yapıştırma yöntemi ile vurguların altını çizmek oldu.
Sn. Özkök’ün şu satırlarını köşeme taşımış olmaktan son derece bahtiyarım:
“Türkiye karanlık bir bölgeye giriyor.
Böyle dönemlerde, akıl yerini duygulara, öfkelere bırakır.
Ülke böyle bir iklime giriyorsa, ilk yapılması gereken iş, sizi ‘savaş baltalarını topraktan çıkarmaya kışkırtan’ güçlere dur demektir.
Bugünlerde aklıselim sahibi herkes bu provokatif savaş çığlıklarına kulaklarını kapamalıdır.”
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Son günlerde, her tarafından dökülen bir komplo maskaralığı yaşadık.
Hepimize ‘Bu kadarı da olmaz’ dedirten bir oyun oynandı…
Hepimizi enayi yerine koyan bu kadar salakça bir oyun oynandı.
Yani kargaların önüne atsan, kahkahadan kırdırıp geçirecek bir oyun oynandı.
Peki, bu komedi içinde komik olmayan ne?’
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Bu pespaye senaryo toplumu bölmeyi başardı.
Evet, böylesine ilkel, pespaye, hepimizi enayi yerine koyan bir senaryo ne yazık ki, bizi güldürüp geçirme yerine, daha da gerginliğe soktu.
Ben işte bunu vahim ve tehlikeli görüyorum.
Nasıl oldu da, kargaların bile güleceği bu oyunlara bakıp kamplara ayrıldık?”
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Ne oldu da, bu ortaoyununa kanıp, devleti, ülkenin ordusunu, hükümetini, kurumlarını birbiriyle kanlı bıçaklı hale getirecek bir provokasyona geldik.
Başbakanlarımızı, bakanlarımızı zor durumda bıraktık.
Hepimizin düşünüp cevabını vermesi gereken soru budur.
Yine de, Danıştay saldırısıyla başlayan sürecin hayırlı bir tarafı oldu.
Türk toplumunun en hastalıklı yanı ortaya çıktı.”
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Bu olayların ortaya çıkardığı önemli bir gerçek daha var.
Toplum içinde bazı kişilerin, maraza çıkarmak, gerginlik yaratmak için ne kadar alçakça işler yapabileceğini, ne iftiralar atabileceğini hep birlikte gördük.
Kısaca, siyasetimiz kendi çapında bir ‘Katrina felaketi’ yaşadı.
Şimdi hasar tespiti yapıp tamirata başlama zamanıdır.
Herkes kendi evinin önünü temizleyecek.”
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Askerler, kendilerini ilgilendiren kısmının üzerine bütün ciddiyetiyle gideceklerdir.
Yani kendi mensuplarının veya eski mensuplarının oluşturduğu çete bozuntularını mutlaka ortaya çıkaracak, cezasını vereceklerdir.
Ama sivillerden o kadar emin değilim.
Başbakan, kendisini yanıltanları bulup gereğini yapacak mı?
Mutlaka yapması gerekir.”
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Ama yapılması gereken çok önemli bir başka şey var.
Önce sağlam bir teşhis.
Bunlar çete bozuntularıdır; ama toplumumuzun en büyük zaafını keşfetmişlerdir.
Yani en aptalca komplo teorilerine bile kolaylıkla kanmamızı, dolduruşa getirilebilmemizi…
Önce bu zaafımızı gidermeliyiz.
Bizi bölen değil, birleştirici yanlarımız üzerinde çalışmalıyız.
Evet, hasar tespitinde ilk hedef budur.”
“Danıştay’a yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
“Dinî hassasiyeti ağır basan medyanın köşe yazarları benim Danıştay saldırısını ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’ olarak nitelememe çok kızmışlar.
Onlar öyle düşünebilirler ama gerek Türkiye’de gerek dünyada onların dışında kalanların olaya bakışı budur.
Bir ülkede, anayasal düzenin en kritik kurumlarından biri basılır ve dinî konuda karar vermiş bir dairenin üyeleri toptan öldürülmeye kalkışılırsa, bu tarihî önemde bir olaydır.
O nedenle ben buna ‘Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü’ olarak bakmaya devam edeceğim.”
“Danıştaya yapılan menfur saldırı ‘Cumhuriyet’in 11 Eylülü’dür.”
NORMALDİR
Malum, yaz ayında insan sıcaktan bunalabilir.
Bunalınca da serinlemek için ayağına sandalet giyebilir. Kulağına walkman takabilir.
Kulakta walkman varsa, insanın ağzından çıkanı kulağı duymayabilir.
Yazın herşey olabilir, normaldir.
SON SÖZ
Güneş de adamı çarpabilir.
Paylaş
Tavsiye Et