Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Rus-Çeçen savaşları ve Rusya’nın Çeçenistan politikası
Sevinç Alkan Özcan
BUGÜN Rusya Federasyonu’nun bünyesinde bulunan 89 birimden Moskova’nın egemenliğini tanımayan tek cumhuriyet Çeçenistan’dır. Çeçenistan çözülmenin ardından Rusya Federasyonu’nun içinde kalan birimlerin imzaladığı federasyon anlaşmasını imzalamadı. Bunun nedenlerini derin tarihi yaralarda aramak gerekiyor. Çünkü Çeçenistan sorununun kökleri Rus Çarlık Ordularının Şeyh Şamil liderliğindeki Çeçen güçlerini yenilgiye uğratarak Çeçenistan’ı Çarlık topraklarına kattığı 1859 yılına kadar uzanıyor. Sovyet idaresi altında Çeçen halkının önemli bir kısmının defalarca Çeçenistan’dan sürgün edilmesiyle derinleşen sorun, 1991 yılında Çeçenistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ile birlikte yeni bir boyut kazandı. Rusya Federasyonu, 1996 ve 1997 yıllarında imzalanan anlaşmalarda oluşan fiilî durum sayılmazsa, hiçbir zaman Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımadı. Ancak askeri müdahaleyi bağımsızlığın ilanından üç yıl sonra başlattı.
1994 yılının Aralık ayında Rus askerlerinin Çeçenistan topraklarını işgal etmesiyle başlayan I. Çeçen-Rus Savaşı, 30 Ağustos 1996’da iki taraf arasında imzalanan Hasav-Yurt Anlaşması’yla sona erdi. Anlaşmada Çeçenistan’ın bağımsız bir devlet olduğuna dair hiçbir ibare bulunmamakla beraber, birinci maddesinde anlaşmayı imzalayan taraflardan biri olarak Çeçen Cumhuriyeti adının geçmesi, Rusya’nın Çeçenistan’ı fiilen bağımsız bir devlet olarak tanıdığı yorumlarına neden oldu. Rus askerlerinin Çeçen gerilla taktikleri karşısında etkisiz kaldığı I. Savaş, Rusya için tam bir başarısızlık örneğidir. Savaş sonunda Rusya bir taraftan 5.000 askerini kaybederken, diğer taraftan 5.5 milyar dolar ekonomik maliyet ödemek zorunda kaldı. Çeçen tarafının ödediği bedel ise Rusya’dan daha büyük oldu. Rus saldırıları sonunda on binlerce Çeçen hayatını kaybetti ve ülkenin tüm altyapısı tahrip oldu. Çeçen-Rus Savaşı’nın ardından Ocak 1997’de Çeçenistan’da yapılan başkanlık seçimlerinde, Mashadov %59.3 oranında oy alarak seçimlerden galip çıktı.
Çeçenistan’ın de facto olarak da olsa bağımsızlığının Rusya tarafından tanındığı ikinci anlaşma 12 Mayıs 1997 tarihinde imzalandı. Rusya Federasyonu ile Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti arasında imzalanan barış anlaşması Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti adına yapıldığı için Rusya’nın bu cumhuriyeti devlet olarak tanıdığı şeklinde yorumlandı. Ancak anlaşma Çeçen sorununa kalıcı bir çözüm getiremedi. Zira bu anlaşmada Rus yönetimi Çeçenistan Devlet Başkanı Aslan Mashadov’a bir federasyon anlaşması imzalatmak için baskı yaptıysa da bu amacına ulaşamadı. Uluslararası Hukuk Profesörü Frencis Boyle’un da belirttiği gibi, “Bu anlaşma, Çeçen-İçkerya Cumhuriyetinin (ÇİC), Rusya Federasyonu tarafından uluslararası hukuk ve uygulamalar doğrultusunda fiilen tanınmış olduğunu tespit ediyordu. Dolayısı ile ÇİC hükümeti bu anlaşmayı, bağımsız bir devlet olarak diğer devletler tarafından fiilen veya hukuken tanınmak yönünde kullanabilecekti”. 1997 anlaşmasını isimlendirmek için “federal devlet ve onun birimleri arasında” yapılan anlaşma yerine, iki devlet arasında yapılan anlaşmaları tanımlamak için kullanılan “treaty” kelimesinin seçilmesi de Çeçenistan’ın bir devlet olarak tanındığını gösteriyordu. Nitekim Mashadov anlaşmadan sonra yaptığı televizyon konuşmasında, bu belgenin “Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının fiilen tanınması” olarak değerlendirilebileceğini söyledi. Ancak Rusya tarafında yapılan yorumlar bunun reddi şeklindeydi ve Rusya bu anlaşmadan sonra da böyle bir bağımsızlığı tanımadığını defalarca açıkladı.
1997 yılı ile ikinci savaşın başladığı 1999 tarihleri arasında Çeçenistan’daki hareketin bir bütünlük arzetmediği belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Çeçen komutanlar Mashadov’un ulusal bir ordu kurma projesine karşı çıkarak kendi başlarına hareket etmeyi tercih ettiler ve tüm Kuzey Kafkasya’yı Moskova’ya karşı birleştirme niyetinde olduklarını gösterdiler. Yine fiili bir bağımsızlık sürecinin yaşandığı bu dönemde Çeçenistan’da organize suçlar ile istikrarsızlık arttı ve siyasal kurumsallaşma adına bir ilerleme kaydedilemedi.
Rusya Ekim 1999’da, 12 Mayıs 1997’de imzalanan barış anlaşmasını ihlal ederek Çeçenistan’a yeniden saldırdı. Bunun birçok nedeni mevcut: Öncelikle, Rusya Çeçenistan’ın bu fiili bağımsızlığını toprak bütünlüğü için önemli bir tehdit olarak algılıyordu. Birinci savaşın ardından ortaya çıkan fiilî bağımsız yapının bölgedeki diğer grupları harekete geçirme korkusu Rusya’yı daha donanımlı bir biçimde ikinci kez harekete geçirdi. Rusya’nın savaşı yeniden başlatmasındaki ikinci faktör, ilk savaşta aldığı yenilginin yarattığı prestij kaybını telafi etme isteğiydi. İkinci operasyonun bir başka nedeni de, yaklaşan 1999 parlamento ve başkanlık seçimlerine Rusya’nın siyasi ve ekonomik olarak kötü bir durumda girmesi oldu. Bürokratların ve Yeltsin ailesinin adının karıştığı yolsuzluk skandalları ve 1998 krizi Yeltsin’i destekleyen finans ve endüstri gruplarının çıkarlarını tehlikeye sokmuştu. Çeçen savaşçılarla ilişkilendirilen Vahhabi hareketi ve apartman bombalama olayları ülkede yaşayan insanların dikkatini ekonomik ve sosyal problemlerden bu yöne çevirmiş ve ikinci müdahale için bahane yaratmıştı. Ayrıca petrol ve doğal gazın taşındığı yolların güvenlik altına alınması için Çeçenistan sorununun mutlaka çözülmesi gerektiği konusunda askeri elitin ortaya koyduğu tavır da ikinci savaşı tetikleyici bir unsur oldu. Tüm bu faktörlerin yanı sıra Çeçenistan’daki söz konusu istikrarsız ortam, Çeçen güçleri arasındaki bölünmeler ve Kuzey Kafkasya’yı da içine alacak şekilde giderek radikalleşen söylemler Rusya’nın Çeçenistan’ı tekrar işgal etmesi için açık bahaneleri oldu. Rusya’nın en çok arananlar listesinin başında yer alan eski Çeçen Başbakanı Şamil Basayev’e bağlı güçlerin 8 Ağustos 1999’da Dağıstan’a sızarak isyan çıkarması ise Ruslara işgal için bir daha bulamayacakları bir bahane yarattı.
Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, göreve geldiği günden bu yana Rusya’nın Çeçenistan politikasında yeni bir döneme girildiğini vurguluyor. Çeçenistan’a bağımsızlık verilmesinin büyük bir hata olacağını iddia eden Putin, yeni politikanın temelinde Çeçenistan’ın sosyo-ekonomik kalkınmasının yer aldığı mesajını vermeye çalışıyor. Putin’in amacı ekonomik yöntemleri kullanarak, Çeçenistan’ın yeniden imarı projesiyle Çeçen halkının federal yönetime destek vermesini sağlamaktır. Vladimir Putin’i böyle davranmaya iten nedenlerden biri, gün geçtikçe savaşın uzamasından dolayı Rus halkının desteğini kaybetmesidir. Ancak çok sayıda sivil Rus’un öldüğü apartman bombalama eylemlerinden Çeçenlerin sorumlu tutulması Rus kamuoyunu Çeçenlerin aleyhine çevirdi. Öte yandan savaşın uzaması Rus askeri çevrelerinin de işine geliyor. Savaş sayesinde askerlerin Rus siyasetinde önemi arttı; dolayısıyla Rus ordusuna ayrılan malî kaynaklarda da dikkate değer bir artış oldu.
Putin’in farklı bir politika izlediği imajını verme gereksiniminin diğer bir nedeni de uluslararası toplumun baskısıdır. Rusya, 1999’dan beri her gün, taraf olduğu Cenevre Sözleşmeleri’nin maddelerini ihlal ediyor. Savaş sırasında ortaya çıkan insan hakları ihlalleri çok sayıda örgüt tarafından belgelendi. 1999’da başlayan savaşta 17 bini çocuk olmak üzere 87 bin kişi hayatını kaybederken, 185 bin kişi yaralandı, 11 bin çocuk ise yetim kaldı. Uluslararası insan hakları kuruluşlarının, Rus katliamından kaçan Çeçen mültecilerin durumuyla ilgili yaptığı incelemeler ve yayımlanan raporlar, Çeçenistan’da insan hakları ihlallerinin çok büyük boyutlara ulaştığını gösteriyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre Ağustos 1999’da Çeçenistan’da II. Çeçen-Rus Savaşı başlamadan önce 172.000 Çeçen evlerini terk ederek ülke içinde daha güvenli bir yere göç etmek zorunda kaldı. Son savaşla beraber mülteci konumunda olan Çeçenlerin sayısı 500.000’e ulaştı. Çeçenistan’da ikinci savaşın patlak vermesiyle can güvenliği kalmayan ve asgari yaşam koşulları sağlanamayan siviller öncelikle karayolu erişiminin kolay ve akrabalık bağlarının güçlü olduğu İnguşetya’ya sığındılar. Bu ülkenin dışında Gürcistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu içinde yer alan Kabardey-Balkar, Dağıstan ve Kuzey Osetya Cumhuriyetlerine yoğun bir mülteci akını oldu. Uluslararası Barış ve Adalet Vakfı’nın tahminlerine göre Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya dışında, Gürcistan’da 12.000, Ürdün ve Körfez ülkelerinde 6.000, Türkiye’de 5.500, Avrupa Birliği’nde 3.000, ABD’de 1.500 Çeçen mülteci bulunuyor.
11 Eylül saldırıları ve arkasından “terörizm” kavramına yüklenen yeni anlam, kendini köşeye sıkışmış hisseden Rus yönetimi için yeni bir fırsat doğurdu. Artan uluslararası baskı ve Çeçenlere yönelik saldırılarda tam bir başarıya ulaşılamamasının etkisiyle, görünüşte daha yumuşak bir politika izlemeyi tercih ettiği izlenimini veren Putin, bu politikasını, 23-26 Ekim 2002’de gerçekleşen tiyatro baskınını da bahane ederek rafa kaldırdı. Bu tarihten sonra Putin terörizmle mücadele adıyla Çeçenistan’a yönelik saldırılarını genişleterek, güvenlik politikasında terörizm merkezli bir yaklaşım sergilemeye başladı. 11 Eylül sonrası ortamında ve özellikle Afganistan operasyonunda Amerika ile işbirliği yapan Rusya, terör eylemi olarak adlandırdığı Çeçenistan bağımsızlık savaşı ile mücadele için basın özgürlüğünü sınırlama da dahil pek çok tedbir aldı. Duma içerisinde terörle mücadelenin finansmanı için 2003 bütçesinin yeniden gözden geçirilmesi ve milletler doktrininin revize edilmesi üzerine yapılan tartışmalar, terörle mücadelenin Rusya’da gündemin ön sıralarına alındığını gösteriyor. Tüm bunlar Rusya içinde özgürlükleri giderek kısıtlayan otoriter eğilimlerin arttığı bir devlet yapılanmasına doğru gidildiğinin işaretlerini veriyor.
Ülke içinde alınan otoriter tedbirler Moskova’nın Çeçenistan’da içine düştüğü çıkmazın giderek derinleştiğini ve Rus liderlerin bir çıkış arayışı içinde olduklarını gösteriyor. Birinci Çeçen-Rus savaşının yenilgisinin etkilerini henüz üzerlerinden atamayan Rus yönetimi, 1999’da başlattığı ikinci savaşı kendi lehine döndürmenin yollarını arıyor.

Paylaş Tavsiye Et