Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Çözümden çözülmeye Kıbrıs
Muzaffer Şenel
KUZEY Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 14 Aralık seçimleri yaklaşırken uluslararası kamuoyunun baskısı giderek artıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı plan 1 Kasım’da bir yaşını doldurdu. İsviçre modeli temel alınarak hazırlanan plan Belçika modelinden de bazı unsurlar içeriyor. Bugün gelinen noktada 15 Kasım’da 20. yaşını dolduran KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağlayamayan Türkiye, BM’nin hazırladığı ve Avrupa Birliği’ne endekslediği planın KKTC içinden büyük destek bulması karşısında KKTC’yi ortadan kaldırmadan bir çözüm bulma arayışında. Türk Dışişleri’nin 14 Aralık seçimlerinden sonra, seçimi kim kazanırsa kazansın Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlaması için bir plan hazırlığı içinde olduğu Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından kamuoyuna duyuruldu. Ak Parti hükümeti KKTC’nin egemenliğine vurgu yaparak, Annan Planı’nın müzakere masasında olduğunu ve müzakerelere zemin teşkil edebileceğini, fakat bunun planı kabul anlamına gelmediğini açıkladı. Ak Parti hükümetinin açıklamaları, uluslararası kamuoyuna ve KKTC’-deki her kesime Türkiye’nin seçimlerde tarafsız olduğu ve Kıbrıs Türk halkının siyasi iradesine saygı duyduğu mesajını vermesi açısından önemli.
 
Annanist misin, Yoksa Statükocu mu?
KKTC’de ise seçimler yaklaşırken tüm partilerin açıklamaları çözüm ve AB konusuna odaklanmış durumda. Tüm partiler çözüm ve AB üyeliği istiyor. Seçim kampanyasında AB’den daha ziyade Annan Planı tartışılıyor. Annan Planının AB’ye endekslenmiş olması seçim propagandalarının plan üzerinde yoğunlaşmasına neden oluyor. Şu an iktidarda bulunan Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ile muhalefetteki küçük partiler Milliyetçi Barış Partisi (MBP) ve Kıbrıs Adalet Partisi (KAP)’nin sorunun çözümü konusunda takındıkları tavır açısından bir farkları yok. Egemenlik, mal-mülk değişimi ve Türkiye’nin garantörlüğü konularında Annan Planının Kıbrıslı Türklerin isteklerini içermediğine işaret ederlerken, planın temel felsefesinin değişmesi gerektiğine vurgu yapmaktalar. “Barış Güçleri” veya “Yıldızlar İttifakı” olarak da anılan sol eğilimli muhalefet partileri Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG), Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) ve Çözüm ve Avrupa Birliği (ÇABP) ise Annan Planı temelinde bir çözüme evet diyorlar. Üç parti de seçimi çözüm ve AB konusunda referandum olarak nitelendirirken, Annan Planını müzakere zemini olarak kabul etmeyenleri çözümsüzlük isteyen “statükocular” olarak görmekteler. Diğer taraftan çözümün önündeki en büyük engelin KKTC’nin tanınmamasından kaynaklandığına işaret eden UBP, DP, MBP ve KAP ise, seçimin KKTC devletini ortadan kaldıran ve yeni bir ortaklık kurmayı amaçlayan Annan Planını destekleyen “Annanistlerle”, KKTC devletine sahip çıkanlar arasında bir referandum olduğu görüşünde. Bu nedenle zaman zaman Annan Planını seçimin en önemli maddesi olmaktan çıkarma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çünkü Kıbrıs’ta halkın plan hakkında aydınlanma ihtiyacı hissetmesi nedeniyle tartışmalar dönüp-dolaşıp plan üzerinde düğümleniyor. Seçim propaganda dönemi bu nedenle Annan Planıyla ilgili düşüncelerin ve değerlendirmelerin üzerine odaklanmış durumda. ABD ve AB Annan Planı temelinde bir çözümde ısrar etmekte. Oysa hem Kuzey, hem de Güney Kıbrıs liderleri planı şu anki haliyle kabul etmeyeceklerini açıkladılar.
 
Annan Planına Yaklaşımlar
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise Kıbrıslı Türklerin “egemenlik-self determinasyon” haklarını içermeyen hiçbir belgeyi kabul etmeyeceklerini açıkladı. Planın temel felsefesinin “toprak karşılığı siyasi eşitlik” olduğuna dikkat çeken Denktaş, Türk tarafının siyasi eşitliğinin BM kararlarında ve tarafların kendi aralarında yapmış oldukları anlaşmalarda pazarlık konusu bile olmadığını ve bu haklarının uluslararası kamuoyu tarafından zaten kabul edildiğini vurguladı. Halihazırda tanınmış olan siyasi eşitliklerini pazarlık konusu yapan ve bunu da nüfus oranına bağlamaya çalışan planın felsefesinin 1960 KC Antlaşmasından daha geri olduğunu vurgulayan Denktaş, Türkiye’nin garantörlüğünün sulandırılmasına karşı çıktı. Bu nedenle Denktaş söz konusu hususlar değişmediği müddetçe Annan Planını müzakere etmeyeceğini açıkladı.
Rum Lider Tasos Papadopulos Annan Planında ciddi değişikliklere ihtiyaç olduğunu vurgularken “olmazsa olmazlar” olarak şunları ifade ediyor: “Merkezi hükümetin yetkilerinin güçlendirilmesi, karar alma sisteminin değiştirilmesi ve çözümün meydana getireceği yeni devlet ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında devamlılığının sağlanması”. Annan Planında federal hükümetin yetkilerinin çok sınırlı olduğunu beyan eden Papadopulos, merkezi hükümetin yetkilerinin artırılmasını istemekte. Oluşacak devletin işlevsel olabilmesi için de uluslararası anlaşmaların imzalanması ve güvenlik gibi bazı önemli konularda karar alma mekanizması için planın öngördüğü özel çoğunluk sisteminin (2/5) süreci yavaşlatacağını öne süren Papadopulos, bu nedenle basit çoğunlukla kararların alınmasını talep etmekte. Planın 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne (KC) tamamen son veren bir anlayışla kaleme alındığına dikkat çeken Papadopulos oluşacak yeni devlet ile KC arasında bir devamlılık sağlanmaması halinde bu durumu kabul etmeyeceklerini açıkladı.
 
Sunulan Çözüm Önerileri: İsviçre, Belçika ve Sırbistan-Karadağ
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hem İsviçre, hem de Belçika modellerinden esinlenerek hazırladığı Kıbrıs planı, şimdiye kadarki en kapsamlı barış önerisi. İsviçre bilindiği gibi 20’si tam 6’sı yarım, toplam 26 kantondan oluşan “homojen federalizm” olarak da adlandırılan bir konfederasyon. İsviçre Parlamentosu, 200 kişilik Milli Meclis (Federal Asamble) ile 46 kişilik Kantonlar Meclisinden (Devletler Meclisi- Conseil des Etats) oluşuyor. Milli Meclis, siyasi partilerin aldıkları oy oranına göre şekillenirken, kantonlar meclisinde, nüfusa bakılmaksızın her kanton iki, her yarım kanton ise bir kişi ile temsil ediliyor. Kantonların konfederasyondan ayrılma hakları yok. İsviçre modelinden esinlenilerek merkezi hükümet kabinesinde altı Rum ve dört Türk bakan öngörülüyor. Bir konuda karar alınması için en az bir Türk bakanın oyu şart. Gerçek bir konfederal yapıdan ziyade homojen federalizmi çağrıştıran İsviçre modeli, Kıbrıslı Türklerin istediği güvenceleri karşılamaktan uzak. Annan Planı azınlık hakları vermiyor, onun üzerinde koruyucu haklar içeriyor. Ama bu haklar için gerekli koruma mekanizmaları oluşturulmadığından, bunların zaman içinde azınlık hakkına döndürülmesi mümkün. Türk tarafının isteyeceği koruyucu tedbirlerin AB’ye girdikten sonra Avrupa Adalet Divanı ve AB yasaları nedeniyle erozyona uğrayabileceği unutulmamalı.
Önerilen diğer bir model de Erdoğan’ın daha önce bahsettiği fakat gelen yoğun tepkiler sonucu geri adım atmak zorunda kaldığı Belçika modelidir. 1960’a kadar üniter bir devlet olan Belçika, Fransızca konuşan Valonlar ve Felemenkçe konuşan Flamanlar arasında, din ve kültür farkı olmamasına rağmen, sadece dil farkı yüzünden 1960’tan itibaren bölünmeye başladı ve geçen zaman içerisinde adı konmayan bir konfederasyona dönüştü. Bugünkü Belçika; kuzeyi Felemenkçe (yaklaşık beş milyon kişi), güneyi Fransızca (yaklaşık üç buçuk milyon kişi), kuzeydoğusu Almanca (elli bin kişi) ve bu üç dilin ortak konuşulduğu başkent Brüksel’den (bir milyon kişi) oluşan bir devlet. Her bölgenin kendi parlamentosu ve bir de ortak milli parlamentoları var. Bölge içerisindeki her yerde konuşma ve yazışma yalnız o bölgedeki resmi dille yapılmakta. Örneğin Fransızca konuşulan bir bölgenin Belçika vatandaşı Felemenkçe konuşulan bölgeye yerleşince, ailesi ve dostlarıyla Fransızca konuşma dışında, bütün ana dil haklarını kaybediyor. Belçika modelinde eşit haklara sahip toplumlar yan yana -ancak iç içe değil- yaşamaktalar. Egemenlik ve toprak düzenlemeleri konusunda tarafların nasıl tavır takınacakları Belçika modelinin Kıbrıs’a uygulanabilirliğini test edecek gibi görünüyor. Denktaş’ın danışmanı Mümtaz Soysal Belçika modeline yakın bir model üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Rum tarafı ise Belçika modeli hakkında yorum yapmaktan kaçınıyor.
Diğer bir model de Sırbistan-Karadağ modelidir. Bu model iki bağımsız devletin kendi iradeleri ile bir federasyon kurmalarını içeriyor. Yugoslavya Federasyonu’ndan ayrılmak isteyen Karadağ Cumhuriyeti’ne AB ve uluslararası kamuoyu, karşılıklı iki tarafın da egemenlik haklarını tanıyan gevşek bir federasyon önerdi. Kurulan yeni yapıda, Sırbistan ve Karadağ iç işlerinde tamamen bağımsız. Sırbistan’ı yöneten bir cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar kurulu ve meclis olduğu gibi Karadağ’ı yöneten bir yürütme kurulu da var. İki cumhuriyeti birleştiren tek şey uluslararası toplantılar, spor müsabakaları ve festivallerdeki ortak temsil. Uluslararası temsillerde eğer bir tarafın parlamentosu kararı kabul etmezse o cumhuriyette alınan karardan sorumlu olmuyor. İki cumhuriyetin tek ortak noktası 10’ar üyeden oluşan bir birleşik parlamento. Fakat bu parlamentonun sadece temsil yetkisi var.
Denktaş Sırbistan-Karadağ modelini aynen uygulamaya hazır olduklarını açıkladı. Bu model kabul edilirse ve göçmenlerin hareketi mümkün olduğu kadar Türkiye’nin AB’ye girişine bağlanırsa, ortaya her tarafın kabul edeceği bir model çıkabilir. KKTC’de 20. yıl törenlerine katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada; adada adil ve kalıcı bir çözümün Kıbrıs Türklerinin güvenliği, eşit statüsü ve siyasi eşitliğini içeren iki kesimliliğin korunması ile mümkün olduğunun altını çizerken olası çözümün Türk-Yunan dengesini dikkate alması gerektiğini belirtiyordu. Bu açıklamadan, Türk Dışişlerinin hazırladığı planda Belçika modelinin içine, karşılıklı olarak iki tarafın da egemenliğini tanıyan Sırbistan-Karadağ modelinden de bazı unsurların alındığı anlaşılıyor.
 
Annan Planı
Plana göre anlaşma sonunda kurulacak Birleşik Kıbrıs Federal Devletinin yetkileri dış ilişkiler, AB ile ilişkiler, merkez bankası işlevi, su kaynaklarının yönetimi, ulaştırma, kıta sahanlığı, terör ve organize suçlarla mücadele gibi alanları kapsıyor. Federal Parlamento için iki kamaralı bir sitem öngörülüyor: Mebuslar Meclisi ve Senato. 48 üyelik Senato’da her “Kurucu Devlet”ten (KD) eşit sayıda üye bulunacak; yani KD’lerin her biri 24 senatör seçecekler. Yine 48 üyeli Mebuslar Meclisi için seçimler nüfus oranına göre yapılacak, ancak Türk Kurucu Devleti'nin (TKD) mebus sayısı toplam sayının dörtte birinden az olmayacak. Karar alınabilmesi için her iki meclisin de olumlu oyu gerekli. Senato’da her iki KD senatörlerinin en aşağı dörtte birinin çoğunluğa katılması şart. Uluslararası antlaşmaların onaylanması, güvenlik konuları, Başkanlık Konseyi seçimleri, hava sahası ve karasuları gibi önemli konularda her KD’den beşte iki oranında katılım gerekiyor.
En az iki Türk üyenin bulunacağı 6 üyeli Başkanlık Konseyi parlamento tarafından seçilecek. Her üye bir bakanlığın sorumluluğunu üstlenecek. Başkan ve başkan yardımcılığı 10 ayda bir üyeler arasında dönüşüme tabi olacak. Aynı kurucu devletten gelen temsilciler en fazla 2 kez ardı ardına başkanlık görevinde bulunabilecekler. Başkan, görevi sürecince devlet başkanlığını temsil edecek. Kararlarda fikir birliği aranacak; fikir birliği olmazsa oylama yapılacak. Karar alınabilmesi için çoğunluğa en az bir Türk üyenin katılması zorunlu. Başkan ve başkan yardımcısı aynı KD’den olamayacak.
Ada silahsızlandırılacak. Kıbrıs’a silah satışı, ihracat ve ithalatı yasaklanacak. Paramiliter kuruluşlara izin verilmeyecek ve askeri eğitim yasaklanacak. Türkiye AB üyesi oluncaya kadar, garantör devletler olarak Türkiye ve Yunanistan, adada 6000’er asker konuşlandırabilecek.
Toprak dağılımında sınırları belirleyen bir harita yok. Türk yönetimindeki bölgenin toprakları %27-29 civarında (bunun %12-13’ü Beşparmak Dağları, yani tarıma elverişsiz arazi). 1960 sayımı esas alınarak Rum göçmenlerin %40’ının 1974 öncesi yurtlarına dönmesi sağlanacak. 65 yaşını geçen her Rum -yaklaşık her yıl 2000 kişi- kuzeye yerleşebilecek. Ancak Rum göçmenler kuzeyde 20 yıl içinde nüfusun %20’sinden fazlasını oluşturamayacak. Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a giden göçmenlerin bir kısmı Kıbrıs vatandaşı olacak. Bu haliyle Planın öngördüğü toprak düzenlemeleri sonucunda KKTC nüfusunun yarısına yakını -yaklaşık 100 bin kişi- tekrar göçmen konumuna düşecek.
 

Paylaş Tavsiye Et