Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2008) > Türkiye Siyaset > “Kırmızı başlı horoz” Şemdinli’de öldü
Türkiye Siyaset
“Kırmızı başlı horoz” Şemdinli’de öldü
Bekir Berat Özipek
ES­Kİ za­man­lar­da ses­siz ve sa­kin in­san­la­rın ya­şa­dı­ğı bir köy var­mış. Ama bir gün bi­ri­le­ri, kö­yün kır­mı­zı ibik­li, kır­mı­zı baş­lı gü­zel ho­ro­zu­nu öl­dür­müş. Ola­yı du­yan­lar, “Ya­zık ol­du, se­vim­li ho­roz­du” de­miş­ler; ama çok da al­dır­ma­mış­lar. Sa­de­ce kö­yün yaş­lı ni­ne­si­nin tep­ki­si çok fark­lı ol­muş. Fer­yat fi­gan “Kır­mı­zı baş­lı ho­ro­zun ka­ti­li­ni bu­lun” di­ye her­ke­se ses­len­miş. Ama “Ne çok gü­rül­tü yap­tı bir ho­roz için!” de­miş­ler.
Kı­sa bir sü­re son­ra da köy­de­ki kı­na­lı ku­zu­yu öl­dür­müş­ler. Köy­lü ona ola­yı an­la­tıp ne yap­mak ge­rek­ti­ği­ni so­run­ca “Kır­mı­zı baş­lı ho­ro­zun ka­ti­li­ni bu­lun” de­miş. “Ni­ne bu­na­dı her­hal­de” de­miş­ler, “ölen ku­zu”. Son­ra sa­rı öküz kat­le­dil­miş. Köy­lü yi­ne ni­ne­ye fik­ri­ni sor­muş; o yi­ne “Kır­mı­zı baş­lı ho­ro­zun ka­ti­li­ni bu­lun” de­miş. Son­ra do­ru tay öl­dü­rül­müş, köy­lü­ler öf­key­le “Ar­tık bu ka­da­rı da faz­la!” de­miş­ler ve do­ru ta­yı öl­dü­re­ni bul­ma­ya ça­lış­mış­lar. An­cak on­lar do­ru tay­dan bah­se­der­ken da­ha bü­yük bir fe­la­ket ya­şan­mış ve kö­yün bir de­li­kan­lı­sı öl­dü­rül­müş. Onu da baş­ka ci­na­yet­ler iz­le­miş. İn­san­lar öl­dü­rü­lür­ken her se­fe­rin­de ni­ne, “Kır­mı­zı baş­lı ho­ro­zun ka­ti­li­ni bu­lun” di­yor­muş.
Meh­met Emin Ka­ya’dan din­le­di­ğim bu hi­ka­ye böy­le kas­vet­li bi­ti­yor­du. Köy­de ci­na­yet­ler bir­bi­ri­ni iz­ler­ken, ni­ne­ye ku­lak ve­ren ol­mu­yor­du. En son 27 Ni­san’da ak­lı­ma bu hi­ka­ye gel­di. Aca­ba bu hü­kü­met ne­re­de ha­ta yap­mış­tı?
Her hü­kü­met ken­di kır­mı­zı ho­ro­zuy­la, ken­di Su­sur­luk’uy­la im­ti­han olu­yor­du. AK Par­ti hü­kü­me­ti­nin Su­sur­luk’u ise Şem­din­li’ydi. Hü­kü­met, Şem­din­li’de bir şe­kil­de ya­ka­la­dı­ğı de­rin ca­na­va­rın kuy­ru­ğu­nu elin­den bı­ra­ka­cak olur­sa, ken­di­si kur­ban ha­li­ne ge­le­cek­ti ve öy­le de ol­du.
Oy­sa ha­tır­la­ya­lım, tah­rik edi­ci bir te­rör ey­le­mi­nin ar­dın­dan Şem­din­li hal­kı, bu tür ha­di­se­ler­de ya­şa­na­bi­le­cek bir linç ha­re­ke­ti­ne gi­riş­me­den, ada­le­ti ken­di el­le­riy­le ger­çek­leş­tir­me­ye ça­lış­ma­dan, ina­nıl­maz bir so­ğuk­kan­lı­lık­la ha­re­ket et­miş ve hak­lı ile hak­sı­zın bir­bi­ri­ne ka­rış­tı­rıl­ma­sı­na se­bep ola­bi­le­cek bir kar­ga­şa or­ta­mı­na fır­sat ver­me­miş­ti. Kı­sa­ca­sı ola­ğa­nüs­tü bir ka­rar­lı­lık­la iti­da­li ay­nı an­da ser­gi­le­ye­bil­miş­ti. Her şey or­ta­day­dı. Ar­tık top si­ya­si ira­de­de, hak­la­rı­nı ko­ru­ma­sı için se­çip Mec­lis’e gön­der­di­ği tem­sil­ci­le­rin­de ve da­ha özel­de ise hü­kü­met­tey­di. Şem­din­li hal­kı ile bir­lik­te ada­let is­te­yen her­kes, kö­tü­lü­ğün ve onun de­lil­le­ri­nin bu ka­dar ba­riz bir bi­çim­de or­ta­da ol­du­ğu böy­le bir ha­di­se kar­şı­sın­da, yüz­le­ri­ni hü­kü­me­te çe­vir­miş, onun ada­le­tin ta­hak­kuk et­me­si­ni sağ­la­ma­sı­nı bek­li­yor­lar­dı.
Eğer ik­ti­dar­da CHP ol­say­dı, bel­ki bu ka­dar iyim­ser bir bi­çim­de çö­züm bek­le­mek de söz ko­nu­su ol­ma­ya­cak­tı. Çün­kü ço­ğu kez ik­ti­da­rı­nı de­mok­ra­tik sü­re­ce borç­lu ol­ma­yan bir par­ti ola­rak CHP’den Su­sur­luk’u ve­ya Şem­din­li’yi çöz­me­si­ni bek­le­mek ger­çek­çi ol­maz­dı. Ama ik­ti­dar­da ‘çev­re’den ge­len bir si­ya­si par­ti var­dı ve bu du­rum çö­züm açı­sın­dan ka­pı­nın ta­ma­men ka­pa­lı ol­ma­dı­ğı an­la­mı­na ge­li­yor­du.
 
AK Par­ti Hü­kü­me­ti Şem­din­li’de Kay­bet­ti
Ama ol­ma­dı. İlk gün­ler­de “Ucu ne­re­ye gi­der­se git­sin…” di­yen hü­kü­met, kı­sa bir za­man için­de ön­ce sus­kun­lu­ğa gö­mül­dü, son­ra da ola­ğan ge­ri adım­la­rın­dan bi­ri­ni da­ha ata­ca­ğı­na iliş­kin işa­ret­ler ver­me­ye baş­la­dı. Bu sü­reç­te çok muh­te­mel­dir ki, AK Par­ti hü­kü­me­ti için­de yer alan ve ken­di­si­ni ezen me­ka­niz­ma­ya hür­met et­mek gi­bi pa­to­lo­jik bir tu­tu­mu dün­ya gö­rü­şü ha­li­ne ge­tir­miş olan “dev­let tec­rü­be­si”ne sa­hip ba­zı mu­ha­fa­za­kâr si­ya­set­çi­ler­le, on­la­rı ko­lay­ca et­ki­le­yen ba­zı kı­dem­li bü­rok­rat­la­rın, “Aman efen­dim, fev­ri dav­ran­ma­mak ge­rek, du­rum­lar bil­di­ği­niz gi­bi de­ğil” tü­rün­den tel­kin­le­ri et­ki­li ol­du. Ni­te­kim Baş­ba­kan Er­do­ğan’ın olay­la il­gi­li bir­çok olum­lu açık­la­ma­sın­dan kı­sa bir sü­re son­ra ge­len “Şem­din­li­li­den ta­nık ol­maz” şek­lin­de­ki söz­le­ri, tu­za­ğa düş­mek üze­re ol­du­ğu­nun gös­ter­ge­siy­di. Ve bu ger­çek­leş­ti.
 
Bu Bir Dem­di, Ge­lip Geç­ti ve Hü­kü­met O De­min De­ğe­ri­ni Bi­le­me­di
Oy­sa ol­gu­nun ken­di­si, ya­ni ya­şa­nan­lar, hu­kuk dev­le­ti­ni te­sis et­mek için bir yer­den baş­la­mak is­te­yen bir hü­kü­me­te, ben­ze­ri ko­lay gel­me­ye­cek bir fır­sat sun­muş­tu. Da­ha­sı, ba­sın­dan ba­zı yar­gı men­sup­la­rı­na ka­dar hu­ku­ka bağ­lı bir­çok ki­şi, “Tür­ki­ye ger­çek­le­ri”ne rağ­men bu ko­nu­da şa­şır­tı­cı bir hu­ku­ki du­yar­lı­lık gös­te­ri­yor­du. Ama ma­ale­sef ay­nı du­yar­lı­lı­ğı hü­kü­met gös­te­re­me­di. İd­di­a­na­me­si do­la­yı­sıy­la Sav­cı Fer­hat Sa­rı­ka­ya’yı ken­di el­le­riy­le Ha­kim­ler ve Sav­cı­lar Yük­sek Ku­ru­lu’na ver­di ve onun mes­lek ha­ya­tı­nın bi­ti­ril­me­si­ne se­bep ol­du. As­lın­da bun­dan son­ra­sı­nı tah­min et­mek güç de­ğil­di. Yar­gı­tay sa­nık­lar hak­kın­da­ki ka­ra­rı boz­du, da­va­nın as­ke­rî mah­ke­me­de gö­rül­me­si­ni is­te­di, si­vil mah­ke­me di­ren­di, yar­gıç­lar ta­yin edil­di, on­la­rın ye­ri­ne ge­len­ler Yar­gı­tay’ın ka­ra­rı­na uy­du ve son olarak 14 Aralık’ta da­va­ya ba­kan as­ke­rî mah­ke­me sa­nık­la­rı “tu­tuk­suz yar­gı­lan­mak üze­re” ser­best bı­rak­tı.
Şem­din­li bir dö­nüm nok­ta­sı ola­bi­lir­di; ama hü­kü­met bu­nu ba­şa­ra­ma­dı. Oy­sa Şem­din­li’yi çöz­mek, Kürt so­ru­nu­nu ba­rış­çı yol­dan çöz­me­nin önün­de­ki de­rin bir en­ge­li aşa­bil­me­nin ilk adı­mıy­dı. Kürt so­ru­nu­nu çöz­mek ise özür­lü de­mok­ra­si­mi­zi sü­rek­li teh­dit al­tın­da tu­tan mi­li­ta­riz­min bes­len­di­ği ana kay­nak­lar­dan bi­ri­ni ku­rut­mak de­mek­ti; ki bu da hü­kü­met olup ik­ti­dar ola­ma­ma so­ru­nu­nu ebe­di­yen çöz­mek an­la­mı­na ge­le­cek­ti.
As­lın­da hâ­lâ da öy­le. Bel­ki çö­züm hâ­lâ müm­kün; ama ar­tık on­dan çok uzak­ta­yız. Kır­mı­zı ho­roz çok­tan top­rak ol­du ve hü­kü­met­ten so­ru­nu bu sa­at­ten, bu aşa­ma­dan son­ra çöz­me­si­ni um­mak iyim­ser­lik­ten öte bir şey olur.

Paylaş Tavsiye Et