Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2004) > Dünya Siyaset > Özgür(!) Irak’ın fotoğrafları
Dünya Siyaset
Özgür(!) Irak’ın fotoğrafları
Hatice Boynukalın Şenkardeşler
ABD MEDYASI tarafından üzerine örtü çekilmiş bir dönemin ve Irak’ın özgürleştirilmesinin sembolü olarak öne çıkarılan Ebu Garib hapishanesinde, dünyayı dehşete düşüren gelişmeler yaşandı. Vicdan sahibi her insanın tepki göstereceği nitelikteki olaylar, nasıl ve neden ortaya çıktığı/çıkarıldığı belli olmayan bir dizi fotoğraf karesi aracılığıyla dünya kamuoyunda adeta bir bomba etkisi yarattı.
 
“Irak’ı Özgürleştirdik!”
Savaşın bitmesinin ardından iki bölüme ayrılan ve bir bölümünde Saddam’ın yaptığı zulümlerin sergilendiği, diğer bölümünde ise ABD’li askerler tarafından gözaltına alınan Iraklıların tutulduğu hapishane, geçen yılın 20 Haziran günü ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz tarafından ziyaret ediliyordu. Gazetecilerle birlikte hapishaneyi dolaşan Wolfowitz, büyük bir gururla Irak’ta başlattıkları yeni dönemin bir göstergesi olarak gazetecilere koğuşları gösteriyordu. Yine hapishanenin sorumluluğunu yürüten bayan General Janis Karpinski, geçtiğimiz yıl Eylül ayında, Saddam döneminde rejim karşıtlarının idam edildiği odaları basın mensuplarına gösterirken, kendinden emin bir şeklilde Iraklıları hangi koşullardan kurtardıklarını anlatıyordu. Ancak gazeteciler, cezaevinin ABD tarafından kullanılan kısmını görememişlerdi. Oysa işte tam o sıralarda hapishane duvarları, inanılmaz işkencelerden bitap düşmüş mahkumların iniltilerini gizlemeye yarıyordu.
Benzerine başka hapishanelerde de rastlanabilen, ancak bu sefer bölgeye özgürlük vadedenlerce gerçekleştirilen insanlık dışı uygulamalar, işgalin haklı sebeplere dayanmadığını kanıtlayan açıklama ve belgelerin yoğunlukla tartışıldığı bir zeminde, haksız yere yapılan bir askerî harekat/işgalin ne tür sonuçlara yol açabileceğinin de göstergeleriydi.
 
İşkence Her Yerde
Arap dünyasında sayıları az da olsa, yayınlanan fotoğraflara yazıya geçiremedikleri bir anlayışla yaklaşan yazarlar vardı. Toplumlarında ABD’-ye karşı duyulan öfke, bu yazarların duygularını açıklamalarının önündeki en önemli engeldi. Cesur olanları satırlarına bu işkenceleri kınayarak başladı. Ardından uluslararası anlaşmalardan bahsettiler. Ancak yazılarına bu tip ihlallerin bütün savaşlarda görülebildiğini eklemeyi de ihmal etmediler.
Bu düşünceye sahip olanlardan biri olan eş-Şark el-Awsat gazetesi yazarı Salih el-Kallab; “Bu çirkin cinayetleri haklı görmek kadar, onlardan tüm Batı uygarlığını sorumlu tutmak da yanlıştır. Yine ABD’deki demokrasinin sahte olduğu iddiaları da hatalıdır. Bizim medeniyetler çatışması tuzağına düşmememiz gerekir. Zira eğer biz bu dosyayı açarsak, Batı da aleyhimizde delil getirmekte pek fazla zorlanmayacaktır. Biz artık çok dikkatli olmalı ve Saddam Hüseyin düzeninin yetimlerinin peşinden giderek Batı medyası ve uygarlığıyla bir hesaplaşmaya girişmemeliyiz. Bugün bir taraftan Arap dünyasını, diğer taraftan da ABD ve Batı dünyasını ilgilendiren bir takım meselelerimiz vardır. Bunların başında ise Filistin ve Irak gelmektedir. Bu ülkelerle diyalog fırtsatlarını elden kaçırmamalı, ilişkilerimizi kesmemeliyiz” satırlarıyla Irak’ı işgal eden, Orta Doğu’daki kartların çoğunluğunu elinde bulunduran ve Arap ülkelerinin tamamıyla ortak çıkarları bulunan ABD ile ilişkileri devamlı kılmanın, Arap dünyası açısından reel politik bir zorunluluk olduğunu iddia ediyordu.
 
Öfke Çığ Gibi
Arap düşünür ve yazarların çoğunluğuna gelince; el-Hayat gazetesi’nden Delal el-Bezri’nin deyimiyle, “ABD’ye olan nefret, güçlendirilmiş deliller ve açık göstergelerin de yardımıyla bir çığ gibi büyüdü ve aktı. Artık onların gözünde ABD daha kötü bir düşmandı.” Düşünürlerin bir kısmı, resimlerin ABD’nin gerçek amaçlarını ortaya çıkardığını ve aslında Irak’a yapılan harekatın demokrasi için olmayıp Müslümanları aşağılamak için düzenlendiğini yazdı. Diğer bir kısmı ise, demokrasi kavramının kendisini dahi tartışmaya açtı.
Dünyada geniş yankı uyandıran bu haberlere şaşırmadığını belirten el-Ahram’dan Mustafa Sami, ABD ve İngiliz askerlerinin işlediği bu cinayetlerin zaten işgalin doğasında var olduğunu vurguluyordu.
ABD’li yetkililerin yaptığı açıklamalar ve serbest bırakılan tutukluların kimliklerinin ortaya çıkmasıyla Ebu Garib hapishanesinde işkence gören ve sistematik bir biçimde sesli ve görüntülü olarak fotoğraflanan mahkumların Irak direnişi ile ya da Saddam Hüseyin dönemi artıklarıyla bir ilgileri bulunmadığını savunan ünlü yazar Münir Şefik, bu sebepten dolayı mahkumları itirafa zorlamak için bu yöntemlere başvurduklarını açıklayanların bu iddialarının dikkate alınmaması gerektiğini yazıyordu.
Şefik yazısında devamla, “Bu sebeple Ebu Garib’de meydana gelen olayları diğer Arap ülkelerindeki hapishanelerle kıyaslamak oldukça yanlıştır. Zira bu ülkelerde yapılan işkencelerin kurbanları direnişçiler, muhalifler ve bunların aileleridir. Tüm dünya da bunu bilmektedir. Ebu Garib’de yapılanların amacı ise farklıdır. Burada fotoğrafların çekilme sebebi, bunları Arap dünyasına dağıtmak; böylece bu halkları korkutmak, aşağılamak ve alçaltmaktır. Tek kelimeyle bizler şu sıralar Müslüman ve Arap halklara yönelen bir psikolojik savaşla karşı karşıyayız. Saddam Hüseyin’in perişan bir halde kameralar karşısına çıkartılmasıyla bu ülkelerin yönetimlerine mesaj gönderen ABD, şimdi de bu mesajı algılamayan(!) Irak halkının direniş gücünü kırmak için harekete geçmiştir. Ancak psikolojik savaş uzmanları bu gibi yöntemlerin Arap ve Müslüman halkların direnişini kıramayacağını, aksine onlarda var olan öfkeyi daha da artıracağını çok geçmeden keşfedeceklerdir” diyordu.
 
Irak, ABD’nin Malı (mı?)
Yine el-Hayat’tan Abdullah İskender ise, olayın farklı bir boyutuna dikkat çekiyordu: “ABD’lilerin amacı Iraklıları aşağılamak ya da korkutmak değil. Gayet basit bir biçimde ifade etmek gerekirse, onlar, aynen Irak gibi, bu tutukluları da kendilerine ait bir ‘şey’ olarak gördüler. İşgalcinin işgal edilene bakışı tüm dünyada böyledir. İşgalci psikolojisi bunu gerektirir. Halkı köleleştirip ülkeyi sömürgeleştirenler, tutuklulara dilediklerini yapmayı da kendilerine ait bir hak olarak gördüler!”
Ebu Garib’de gerçekleşenlerin çirkinliğine işaret eden Fehmi Huveydi ise işgalin daha da çirkin olduğunu vurguluyor ve ekliyordu: “Iraklı tutuklulara işkence yapılması, Irak’ın tamamen yıkılması ve tecavüze uğraması gerçeğiyle karşılaştırıldığında sönük kalmaktadır. Bir grup insanın onuruna karşı işlenen düşmanca davranışlara odaklanıp tüm ümmetin şerefini ayaklar altına almaya yönelen düşmanlığı göz ardı etmek, kötü niyete olmasa da saflığa alamettir.” Yapılanların sadece Ebu Garib’le sınırlı kaldığı vehmine kapılanları kafa karışıklığına karşı da uyaran Huveydi, ABD hükümetinin bu cinayetlere alet olan üç beş askere ceza verip ABD ordusundaki bazı komutanları görevlerinden azletmek ya da Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’i koltuğundan uzaklaştırmak veya istifa ettirmek; hapishane yönetimini BM’ye devretmek ve Kızıl Haç’ın cezaevinde denetim yapmasına izin vermek şeklinde alacağı bir dizi önlemin İslam aleminde amaca ulaşıldığı gibi bir duyguya ve rahatlamaya yol açmaması gerektiğine de vurgu yapıyordu.

Paylaş Tavsiye Et