WILLIAM Churchill’in meşhur, “bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” sözü bugün belki de söylendiği yıllardaki anlamından çok daha fazla önem taşıyor. 20. yüzyıldaki teknolojik gelişmelerde ve dünyanın çehresini değiştiren hemen her büyük buluşta ve yaşanan savaşlarda petrolün izleri vardı. Petrol yatakları dünyanın birçok bölgesinin kaderini değiştirmekte, daha önceleri kimsenin farkında bile olmadığı ülkeleri, coğrafyaları büyük güçlerin ilgi alanı haline getirmekte ve büyük hesapların yapıldığı bir çatışma alanına çevirmekteydi. Teknoloji uygarlığı petrole bağımlıydı ve petrolsüz bir hayat artık tasavvur bile edilemez hale gelmişti.
Günümüzün jeopolitik teorileri artık petrolü güç mücadelesinin en önemli etkenleri arasında görüyor. Yürütülen savaşların nedenleri ve sonuçları da yine petrolün şu ya da bu şekilde hesaba katılmasını zorunlu kılıyor. Petrolün, dünyanın hangi bölgelerinde ortaya çıkarıldığı kadar, bu bölgelerden özellikle gelişmiş ülkelere nakliyatının yapıldığı hatlar ve güzergâhlar da jeopolitik denklemlerde önemini korumaya devam ediyor.
Yeni Aktörler-Yeni Güzergâhlar
Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, petrol ve doğal gaz nakil hatlarının konumu ve güzergâhları sorunu da yeni dönemin koşullarına göre şekillenmeye başladı. SSCB döneminde Moskova’nın kontrol alanında bulunan petrol ve doğal gaz yatakları, SSCB’nin çöküşüyle birlikte bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkelerin kontrolüne geçti ve yeni aktörler sahneye çıktı. Nakil hatlarının güzergâhı konusu, Türkiye’yi birinci dereceden ilgilendiren ve Türk dış siyasetine yön verenlerin ciddi anlamda hesaba katmaları gereken bir unsur olarak gündeme geldi. Türkiye topraklarının tarihsel-jeopolitik önemi, petrolün özellikle Avrupa’ya nakli konusunun problem olarak kendini gösterdiği bu dönemde daha da belirgin bir hale geldi. 2005 yılının Mayıs ayında açılışı yapılan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, hatırlanacağı üzere yıllar süren bir çekişmenin ve anlaşmazlığın neticesinde hayata geçirilebilmiş ve bu süreç, hattın üzerinden geçtiği ülkelerde büyük oyuncuların hesaplaşmalarının çok yoğun olarak yaşandığı yıllar olarak kayıtlara geçmişti.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, nakil hatlarının güvenliği ve boru hatlarının geçtiği ülkelerin istikrarı sorununu yeniden gündeme getirdi. İstikrar ve güvenliğin olmadığı güzergâhlar üzerinden nakil yapmanın zorluğu da bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Ancak burada sorulması gereken önemli soru, boru hatlarının istikrarsız bölgelerden mi geçtiği, yoksa bu güzergâhların ve bölgelerin suni istikrarsızlık ve güvensizliklere mi mahkûm edildiği sorusudur. Kuzey Kafkasya’nın ve özellikle Çeçenistan’ın önemli petrol nakil hatlarının kesiştiği bir noktada bulunması ve ayrıca petrol rafinelerine sahip olması ile Rusya’daki çatışmaların bu bölgede yoğunlaşması arasında bir paralellik aramak gerekir belki de. Özellikle, Rusya’nın BTC petrol nakil hattına alternatif olarak gösterdiği Bakü-Novorossisk hattının bu bölgeden geçeceğinin planlanması ile neredeyse eşzamanlı olarak bölgedeki gerginliğin artması arasında bir bağlantı kurulabilir.
Güney Kafkasya’da Yeni Gerilimler
Şüphesiz BTC özellikle Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye için yeni ekonomik ve stratejik imkânlara kapı araladı; ancak yeni bir problem sahası daha ortaya çıkmış oldu. Aslında problemin kökenleri eskilerde yatıyor. Kafkasya’da meskûn halkların tarihsel hafızalarında genellikle bölgede kendileri dışında yaşayan halklara karşı geliştirilmiş olan düşmanca algılar önemli bir yer tutar. Tarihsel bir perspektiften bakıldığında Gürcülerin Ermenilerle, Ermenilerin Azerilerle, Kuzey Kafkasya halklarının Ruslarla pek de dostane ilişkiler içinde olmadıkları görülür. Sovyetler Birliği döneminde merkezî yönetim tarafından en azından Karabağ meselesi gündeme gelinceye dek dengelenmiş olan bu sorunlar, bölge halklarının bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte yeniden gün yüzüne çıktı. Abhazya, Osetya, Acara, Ahıska (Cevahetya sorunu) ve Karabağ’ın statüsü sorunları bölgede yaşanan güvensizlik ve istikrarsızlığın boyutlarını görmek açısından iyi birer örnek oluşturuyor. Boru hatları sorunu da tam bu noktada gerilimlerin şiddetlenmesine yol açtı. Rusya’nın BTC’nin projelendirildiği dönemlerde, nakil hatlarının Rusya toprakları üzerinden geçirilmesi için ne denli aktif bir siyaset güttüğü ve yoğun bir mesaiyle konuya yaklaştığı hatırlanırsa Gürcistan’la Ermenistan arasında son dönemlerde gün yüzüne çıkmaya başlayan problemlerin ipuçlarına ulaşılabilir. Bilindiği üzere BTC projesi, Avrupa’ya nakledilecek petrol ürünlerinde İran ve Orta Doğu petrolüne bağımlılığı azaltmak ve yeni alternatifler yaratmak için ortaya atılmıştı. Rusya’nın bu noktada beklentisi Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden değil de, Bakü-Novorossisk hattı ile kendi toprakları üzerinden geçmesi idi. Ancak Rusya’nın önerdiği güzergâh kabul edilmedi ve Rusya, Hazar petrollerinin gelecekte oynayacağı önemli rolde söz sahibi olma şansını kaybetti. Bununla beraber BTC projesi -tesadüf olmasa gerek- özellikle Gürcistan’la Ermenistan arasında yeni sorunların ortaya çıkmasına neden oldu. Bugüne kadar Türkiye tarafından soykırıma uğratıldığını savunan Ermeniler, dikkatlerini bir anda Gürcistan üzerinde yoğunlaştırdılar. Petrol boru hattının Türkiye’yle bağlantı noktasını oluşturan Ahıska bölgesi bir anda bu ilginin odağı haline geldi. Son günlerde, Ahıska-Cevahetya bölgesinde yaşayan Ermenilerin haklarının ellerinden alındığı gerekçesiyle Ermenistan, Gürcistan’a yönelik yeni talepler dile getirmeye başladı. Rus yanlısı Acara bölgesinin de son günlerde yeni gelişmelerle gündemi işgal etmeye başladığı görülüyor. Gürcistan’da Kadife Devrim ile iktidarın Batı yanlısı aktörlerin eline geçmesi, ardından Rus ordusunun Gürcistan’dan çekilmesi ve bu çekilme esnasında Cevahetya Ermenilerine yüklü miktarda cephane ve silah bırakarak gitmesiyle Cevahetya sorununun gündemi işgal etmeye başlaması aynı zincirin halkalarını oluşturuyor. Önümüzdeki dönemde Ermenistan’ın, bölgeyle ilgili taleplerini daha yüksek sesle dile getirmeye başlayacağını söylemek mümkün.
Benzer bir durum Acara bölgesi için de geçerliliğini koruyor; önümüzdeki dönemlerde burada yeni gerilimlerin ortaya çıkması muhtemel. Sorunun Türkiye’deki kısmına gelindiğinde ise, Güneydoğu Anadolu’daki güvenlik sorunları karşımıza çıkıyor. Görülen o ki, Hazar petrollerinin dünya enerji piyasaları için önemi arttıkça, bu petrolün dünya piyasalarına sürülmesi için inşa edilen nakil hatları çevresindeki ülkeler güvensizlik ve istikrarsızlıklarla yüz yüze gelmeye devam edecekler.
Paylaş
Tavsiye Et