Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Kürt Kemalizminin açmazları
Abdülhamit Kırmızı - Taha Özhan
İS­TAN­BUL Bil­gi Üni­ver­si­te­si’nde 11-12 Mart ta­rih­le­rin­de dü­zen­le­nen “Tür­ki­ye’nin Kürt Me­se­le­si” ad­lı kon­fe­rans me­se­le­nin çok da­ha de­rin mü­la­ha­za­lar ge­rek­tir­di­ği­ni bir ke­re da­ha göz­ler önü­ne ser­di.
Ge­rek PKK’ya, ge­rek di­ğer si­ya­sî Kürt hal­ka­la­rı­na dam­ga­sı­nı vur­muş olan en be­lir­gin ref­leks­le­rin ba­şın­da Ba­tı­lı se­kü­ler di­lin Tür­ki­ye ver­si­yo­nu olan aşı­rı Ke­ma­list for­mat gel­mek­te. Do­la­yı­sıy­la da, üze­rin­de du­ru­lan ta­lep­le­rin bir­ço­ğu­nun önü­müz­de­ki dö­nem­de ge­ri dö­nü­le­mez bir şe­kil­de ha­ya­ta geç­me po­tan­si­ye­li­ne rağ­men, Kürt si­ya­sal di­li­nin bu yü­zey­sel se­kü­ler ya­pı­yı aşa­mı­yor ol­ma­sı asıl so­ru­nu teş­kil edi­yor. Baş­ka bir de­yiş­le, kan­lı ge­çen 1990’la­rın ar­dın­dan alı­nan ve ile­ri­de alın­ma­sı muh­te­mel kül­tü­rel hak­lar Kürt­le­ri tat­min et­mek­ten uzak gö­rü­nü­yor. Bu­nun baş­lı­ca se­bep­le­ri ara­sın­da, si­ya­sî tem­sil­le­ri­nin sağ­lan­ma­mış ve ya­nı baş­la­rın­da Kürt kim­li­ği­nin en öz­gür şe­kil­de ya­şa­nı­yor ol­ma­sı gel­mek­te.
Ge­çen yıl Baş­ba­kan’ın Kürt So­ru­nu’nu ta­nı­yan çı­kı­şı, de­va­mı gel­me­yen bir adım ol­du. Bu­ra­da bir di­ğer ta­lih­siz­lik de, ya­pı­lan açı­lım­la­rın ka­mu­oyun­da AKP’den zi­ya­de AB ha­ne­si­ne ya­zıl­ma­sıy­dı. Bu ka­naa­tin pe­kiş­me­sin­de, AB sü­re­ci­ni üst-an­la­tı ola­rak di­li­ne do­la­yan AKP’nin ken­di­si­nin de pa­yı ol­du­ğu mu­hak­kak. AKP, ca­ri AB söy­le­mi­ni “de­vam eden tek­nik bir pro­se­dür” dü­ze­yi­ne in­dir­ge­me­di­ği sü­re­ce bu ka­na­at de­ğiş­me­ye­cek­tir. Ko­pen­hag kri­ter­le­ri ve AB sü­re­ci ma­ka­sı­na sı­kış­tı­rı­lan her açı­lım, Kürt si­ya­sî li­der­le­ri ta­ra­fın­dan yer­li ve sa­mi­mi ol­ma­yan, Tür­ki­ye’den ba­ğım­sız bir açı­lım ola­rak okun­ma­ya ya da ka­bul edil­me­ye de­vam ede­cek­tir. Çö­züm, bu açı­lım­la­ra Kürt si­ya­sî grup­la­rı­nı ve ka­na­at ön­der­le­ri­ni da­hil et­mek­ten, do­la­yı­sıy­la so­rum­lu­lu­ğu pay­laş­mak­tan ge­çi­yor. AKP bu de­ha­let ve pay­la­şı­mı, ya bün­ye­sin­de­ki Kürt mil­let­ve­kil­le­ri­ni sa­de­ce se­çim sis­te­mi ve par­ti-içi pat­ro­naj iliş­ki­le­ri so­nu­cun­da se­çil­miş isim­ler ol­mak­tan çı­ka­ra­rak ya da ca­ri Kürt si­ya­sî ör­güt­len­me­le­ri­nin önü­nü aça­rak yap­ma­lı­dır. 2003 Ge­nel Se­çim­le­ri’nde ger­çek­leş­me­yen bi­rin­ci ih­ti­mal, 2007 Ge­nel Se­çim­le­ri’nde mut­la­ka ha­ya­ta ge­çi­ril­me­li­dir.
Kon­fe­rans­ta di­le ge­ti­ri­len baş­lı­ca çö­züm öne­ri­le­rin­den bi­ri de se­çim ba­ra­jı­nın dü­şü­rül­me­si­dir. Kürt si­ya­sî tem­sil­ci­le­ri­nin mec­li­se gir­me­si, sa­de­ce kı­sa va­de­de tem­sil so­ru­nu­nu çöz­mek­le kal­ma­ya­cak, uzun va­de­de Kürt ha­re­ke­ti­ne hâ­kim et­no-se­kü­ler si­ya­set di­li­ni de kı­ra­cak­tır. Kürt si­ya­se­ti bu­gün PKK ve onun söy­le­mi­nin et­ki­sin­de­ki si­ya­sî olu­şum­la­rın he­ge­mon­ya­sı al­tın­da­dır. Kürt hal­kı, sa­de­ce bu si­ya­sal jar­gon­la tem­sil edi­le­me­ye­cek ka­dar zen­gin si­ya­sî kat­man­la­ra sa­hip­tir. Bu si­ya­sî ve sos­yal kat­man­la­rın ha­re­ke­te ge­çi­ril­me­si­nin yo­lu ise, si­ya­sî tem­sil me­ka­niz­ma­la­rı­nın PKK en­ge­li­ne ta­kıl­ma­dan fa­al hâ­le gel­me­siy­le müm­kün­dür.
Ku­zey Irak’ta­ki son tec­rü­be, Kürt me­se­le­si­ne mü­da­hil fark­lı güç­le­ri ik­na için ol­duk­ça cid­di bir ge­liş­me­dir. Irak’ta kı­sa ve or­ta va­de­de ya­şa­na­cak ge­liş­me­ler Tür­ki­ye’yi doğ­ru­dan et­ki­le­ye­cek­tir. Türk dış po­li­ti­ka­sı­nın ka­rar aşa­ma­sın­da et­ki­li olan bir­çok fark­lı ke­sim, Irak’ın muh­te­mel et­ki­le­ri hu­su­sun­da kon­sen­süs ha­lin­de­dir. Ya­şa­nan mu­ta­ba­kat en hız­lı ve ve­rim­li şe­kil­de de­ğer­len­di­ril­me­li­dir. İkin­ci bir kon­sen­süs de, TSK’nın “PKK te­rö­rün­den et­nik mil­li­yet­çi­li­ğe ge­çiş” uya­rı­sın­da bu­lun­ma­sı­dır. Bu iki mu­ta­ba­kat ze­mi­ni da­ha ön­ce sağ­lan­ma­mış im­kan­la­rın önü­nü aç­mak­ta­dır. Kürt me­se­le­si ar­tık bir iç si­ya­set so­ru­nu de­ğil­dir; tüm yön­le­riy­le bir Or­ta Do­ğu so­ru­nu, hat­ta yük­sek po­tan­si­yel­de bir dün­ya so­ru­nu­dur. Bu so­run çö­züm yo­lu­na gir­me­den, Tür­ki­ye hem dış po­li­ti­ka­da, hem de iç po­li­ti­ka­da eli ko­lu bağ­lı bir ül­ke ol­mak­tan kur­tu­la­ma­ya­cak­tır.
Bü­tün bu so­run­la­ra rağ­men AKP, Kürt böl­ge­sin­de en faz­la oy al­mış ve oy ala­bi­le­cek po­tan­si­ye­le sa­hip par­ti­dir. Böl­ge­de­ki ca­ri si­ya­se­ti şe­kil­len­di­re­cek, ama bir tür­lü kul­lan­ma­ya ce­sa­ret ede­me­di­ği ya da na­sıl kul­la­na­ca­ğı­nı bil­me­di­ği gü­cü hâ­lâ var­dır. Tür­ki­ye’de ku­rum­lar ara­sı ger­gin­lik­le­ri ve güç­ler ara­sı den­ge­le­ri de göz önü­ne alır­sak, Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü­ne ger­çek­çi kat­kı­lar su­na­bi­le­cek tek par­ti AKP’dir. An­cak, an­la­şı­lan o ki, ik­ti­dar par­ti­si se­çim ön­ce­si ha­zır­lık­la­rın­da Kürt so­ru­nu der­si­ne ça­lış­ma­mış. Bu­nun par­ti için­de­ki fark­lı odak­la­rın sığ yak­la­şım­la­rın­dan ve par­ti­nin ku­rul­du­ğu coğ­ra­fî ek­sen­den, ya­ni par­ti­de­ki ön­der isim­le­rin böl­ge­sel kö­ken­le­rin­den kay­nak­lan­dı­ğı dü­şü­nü­le­bi­lir. Geç­miş­te­ki ih­ma­lin ya­kın ge­le­cek­te gös­te­ri­le­cek di­ra­yet­le ka­pan­ma­sı müm­kün­dür.
 
Kürt Ay­dın Te­ke­li
Kürt me­se­le­sin­de­ki bir di­ğer prob­lem de Kürt hal­kı adı­na ko­nu­şan grup­la­rın tem­sil ni­te­li­ği­nin za­yıf­lı­ğı­dır. Bu ca­mia­nın ıs­rar­la Kürt top­lu­mu­nun ge­le­nek­sel ya­pı­sı­nı eleş­tir­me­si, ka­dı­nın öz­gür­leş­me­si gi­bi alt-so­run­la­rı bu ka­dar kar­ma­şık bir me­se­le­de her şe­yin önü­ne çı­kar­ma­sı, bu­gün­kü top­lum­sal par­ça­lan­mış­lı­ğı art­tı­ra­cak­tır. Eman­si­pas­yo­nu Kürt prob­le­ma­ti­ği­nin en önem­li kıs­mı gö­ren yak­la­şım tar­zı, kit­le­sel Kürt si­ya­se­tin­de et­ki­li ola­bi­le­cek bir gü­ce de sa­hip de­ğil­dir. Da­ha çok ay­dın­la­rın her si­ya­sal so­ru­nu na­if bir mağ­du­ri­yet söy­le­mi üze­rin­den ele al­ma­sı­nın bir ürü­nü­dür. Si­ya­se­tin te­mel so­run­la­rı­nı ve ka­rak­te­ri­ni göz ar­dı ede­cek doz­da­ki bi­rey­sel­ci ve psi­ko­lo­jik yak­la­şım­lar, ocak­lar sön­dü­ren Kürt me­se­le­si­ne an­cak pal­ya­tif ve yü­zey­sel çö­züm öne­ri­le­ri ge­ti­re­bi­lir. Ne­ti­ce iti­ba­riy­le bu gös­ter­ge, AKP’nin tem­sil me­se­le­si­ni mu­ha­fa­za­kâr-ge­le­nek­sel­ci çiz­gi­ler üze­rin­den ye­ni­den kur­ma­sı­nı ve bu­nun önü­nü aç­ma­sı­nı zo­run­lu kı­lı­yor.
Mev­cut gi­di­şat de­vam eder­se Kürt So­ru­nu PKK, sol-li­be­ral söy­lem ve Av­ru­pa üç­ge­nin­de­ki kı­sır dön­gü­den çı­ka­ma­ya­cak­tır. Bu üç­ge­ni oluş­tu­ran her bir mih­ra­kın so­ru­na uzun va­de­de bir kat­kı sağ­la­ma­sı im­kân­sız­dır. PKK ar­tık ne­re­dey­se ta­kip et­me­yi bi­le zor­laş­tı­ra­cak ka­dar gün­de­lik söy­lem­ler ge­liş­tir­mek­te, bü­tün ke­sim­le­rin tep­ki­si­ni top­la­yan si­lah­lı ey­lem­le­re gi­riş­mek­te­dir. Te­kel­ci bas­kı­la­rıy­la PKK, Kürt si­ya­sî­le­ri­nin önün­de de, hak­kıy­la dil uza­ta­ma­dık­la­rı bü­yük bir en­gel­dir. Kürt Kon­fe­ran­sı’nda ka­tı­lım­cı­la­rın ku­lis­ler­de tar­tış­tık­la­rı PKK ile mik­ro­fon­lar kar­şı­sın­da tar­tış­tık­la­rı PKK bir­bi­rin­den fark­lıy­dı. Bu iki­li si­ya­set di­li Kürt si­ya­set­çi­le­ri­nin en bü­yük han­di­ka­pı ol­ma­ya de­vam edi­yor. Üs­te­lik bu aç­ma­zı aş­mak için el­le­rin­de her­han­gi bir ar­gü­man da yok gi­bi. Kürt si­ya­set­çi­le­ri Kürt hal­kı üze­rin­de PKK’nın sağ­la­dı­ğı meş­ru­iye­tin sı­nır­la­rı da­ire­sin­de si­ya­set yap­mak­ta ve bu meş­rui­yet ala­nı dı­şın­da hal­ka ula­şa­bi­le­cek baş­ka ka­nal­la­rı bu­lun­ma­mak­ta­dır. Ma­ale­sef, Kürt si­ya­sî­le­ri for­mat ola­rak Tür­ki­ye’de bir kez bi­le tek ba­şı­na se­çim ka­zan­ma­mış olan sol eği­li­mi ter­cih et­miş­ler­dir. Bu si­ya­sî­le­rin ve ay­dın­la­rın di­li hem Kürt hal­kı­nın sos­yal ve si­ya­sal an­lam ha­ri­ta­sı­na, hem de Tür­ki­ye’nin ta­rih­sel de­rin­li­ği­ne ya­ban­cı­dır. Bu si­ya­sî fi­gür­le­ri­nin en seç­kin si­ya­set­le­ri Ke­ma­liz­min Kürt ver­si­yo­nu­nu üret­mek­ten iba­ret kal­mış­tır. Hep sol­da mü­ca­de­le et­miş bir ay­dın ke­si­mi için, sa­vun­duk­la­rı tez­le­re açı­lım im­ka­nı ve­ren bir öz­gür­lük ha­va­sı­nın din­dar ta­ba­na sa­hip AKP ta­ra­fın­dan sağ­lan­mış ol­ma­sı ay­rı bir iro­ni­dir.
 
Roj­da To­pu Ta­ca At­ma!
Kürt si­ya­sî ha­re­ket­le­ri­nin hem mil­li­yet­çi­lik, hem de si­ya­sî olu­şum an­la­mın­da Türk pro­to­ti­pi­ni ge­ri­den ta­kip ve tak­lit ede­rek gel­dik­le­ri bu­gün­kü nok­ta­da, Kürt hal­kı­nın ta­rih­sel ve sos­yal de­rin­li­ği­ne uzan­mak­tan yok­sun bir dil üre­til­miş­tir. Bu di­lin si­ya­sal an­lam dün­ya­sın­da­ki on­ca sı­kın­tı­nın ya­nın­da en te­mel özel­li­ği na­if­li­ği ve na­hif­li­ği­dir. Bu yak­la­şı­mın ör­nek­le­ri ola­rak kon­fe­rans­ta DTP’li Di­yar­ba­kır Be­le­di­ye Baş­ka­nı Os­man Bay­de­mir’in so­ru­na, “Kürt ço­cuk­la­rı­nın Kürt­çe Roj­da to­pu Mı­gırtç’a at di­ye­rek oku­ma yaz­ma öğ­ren­me­le­ri sağ­lan­say­dı bu­gün Kürt so­ru­nu ol­maz­dı” dü­ze­yin­de­ki yak­la­şı­mı ile Ali Bay­ra­moğ­lu’nun “Kürt­ler’in için­den Fo­uca­ult ve De­leu­ze oku­yan­la­rın çık­ma­sı” hül­ya­sı bir­bi­ri­ni bes­le­yen ben­zer sos­yal ima­ji­nas­yon­lar­dır. Bay­ra­moğ­lu’nun ken­di dün­ya­sın­da Kürt­le­ri oturt­tu­ğu yer bir so­run teş­kil et­mez­ken, Kürt­le­rin ay­nı söy­le­mi alıp kul­lan­ma­sı ya­pı­sal se­kü­ler-et­nik kı­rıl­ma­la­rın önü­nü aç­mak­ta­dır. Os­man Bay­de­mir’in “Ali to­pu Ve­li’ye at” ifa­de­sin­de­ki isim­le­rin Türk­çe ol­du­ğu­nu zan­net­me­si ba­sit bir ce­ha­let ör­ne­ği de­ğil­dir. Bu, baş­lı ba­şı­na ya­pı­sal bir kı­rıl­ma ör­ne­ği­dir. Ben­zer bir ör­nek da­ha ön­ce Irak Kür­dis­tan’ın­da şöy­le ya­şan­mış­tı: Se­la­had­din Cad­de­si’nin ta­be­la­sı de­ğiş­ti­ril­di, ye­ri­ne “ha­ki­ki Kürt­çe” bir isim ko­nul­du. Kürt­le­rin ve böl­ge­nin akı­be­ti­nin ne­re­ye gi­de­bi­le­ce­ği­ne de gü­zel bir ör­nek­tir bu. Bun­dan son­ra­ki si­ya­sî ge­ri­lim ‘Se­la­had­din’in Kürt­çe, Türk­çe, Arap­ça, Fars­ça, Ur­du­ca, Ma­lay­ca ol­du­ğu­nu id­rak eden­ler ile, ‘Ali’nin Türk­çe bir isim ol­du­ğu­nu dü­şü­nen­ler ara­sın­da ya­şa­na­cak­tır. Tür­ki­ye’de si­ya­sal ze­min “Ali is­mi­nin” ne Türk­çe ne de Kürt­çe ol­du­ğu­nu sa­vun­ma­ya im­kân ver­miş­tir. An­cak ‘Ali’nin hem Türk­çe hem de Kürt­çe ol­du­ğu­nu or­ta­ya ko­ya­cak si­ya­sî ira­de ve­ya tem­sil gü­cü olan isim­le­rin ön­le­ri açı­lır­sa bir­lik ve be­ra­ber­li­ğe doğ­ru adım ata­bi­li­riz. Ak­si tak­dir­de Os­man Bay­de­mir, hem Ali hem de Os­man is­mi­nin Kürt­ler ara­sın­da na­sıl ay­nı an­da ve bu ka­dar yay­gın ol­du­ğu­nu an­la­ya­ma­dan Kürt Ali­ler ve Os­man­lar adı­na si­ya­set yap­ma­ya de­vam ede­cek­tir.
Müm­taz’er Tür­kö­ne’nin bü­tün otu­rum­lar­da en çok atıf­ta bu­lu­nu­lan te­zi bu ba­kım­dan önem­li­dir. Tür­ki­ye’de üç mil­li­yet­çi­li­ğin bu­lun­du­ğu­na, çö­zü­mün ay­nı so­run­lu si­ya­sî di­li ko­nu­şan “An­ka­ra ve Di­yar­ba­kır mil­li­yet­çi­lik­le­ri”nde de­ğil, kay­naş­tı­ran et­ki­si ka­nıt­lan­mış “İs­tan­bul mil­li­yet­çi­li­ği”nde ol­du­ğu­na işa­ret eden Tür­kö­ne te­zi, biz­ce üze­rin­de dü­şün­me­ye ve ça­lı­şıl­ma­ya la­yık bir yak­la­şım­dır. 
So­nuç ola­rak, Tür­ki­ye Kürt me­se­le­sin­de ay­nı su­da iki de­fa yı­ka­na­ma­ya­cak. Fark­lı ses­le­re ger­çek­ten ih­ti­yaç du­yu­lu­yor; çün­kü ar­tık sa­de­ce bir “Kürt Me­se­le­si” de­ğil, bir de “Kür­dis­tan Me­se­le­si” var. Kür­dis­tan me­se­le­si­ni tar­tış­ma­ya bu­gün ne Türk­çü, ne de Kürt­çü si­ya­set dil­le­ri ye­ter­li de­ğil­dir. Bu top­rak­la­rı va­tan ya­pan ta­rih­sel de­rin­lik göz ar­dı edi­le­rek ya­pı­la­cak her tar­tış­ma ya­ban­cı­laş­ma­yı bes­le­mek­ten, par­ça­lan­ma­yı kö­rük­le­mek­ten öte­ye gi­de­me­ye­cek­tir. AB ile PKK ara­lı­ğı­na sı­kış­mış her cüm­le, so­ru­nun çö­zü­mü­ne de­ğil, da­ha da dal­la­nıp bu­dak­lan­ma­sı­na mal­ze­me ta­şı­mak­ta­dır. Bu dar si­ya­sî ara­lı­ğı kı­ra­cak fark­lı bir di­lin önü­nü aç­mak ik­ti­da­rın elin­de­dir. Tür­ki­ye bu se­fer bu so­run­la yüz­le­şi­yor­muş gi­bi yap­mak şan­sı­na sa­hip de­ğil­dir.

Paylaş Tavsiye Et