EL-KAİDE’NİN Irak’taki lideri olduğu iddia edilen Ürdünlü Ebu Musab ez-Zerkavi, sıradan bir Iraklı gibi ABD bombalarıyla hiç beklenmedik bir anda öldürüldü. Kimilerine göre şehit olmuştu, kimilerine göre ise acımasız bir katil öldürülmüştü, o kadar… Ama kesin olan bir şey var ki, o da Zerkavi’nin sırlarıyla beraber öldüğü.
Zerkavi bir hayalet gibiydi. Yaşadığı söylenen, türlü eylemlere imza attığı iddia edilen bir hayalet. Geçtiğimiz aylarda ortaya çıkan video görüntüleri ve ölümü sonrası yayımlanan fotoğrafları da olmasa, belki de böyle birinin asla var olmadığı dahi iddia edilebilirdi.
Aslında Zerkavi kadar dünya kamuoyunu ve medyasını işgal edip de hakkında bu kadar az bilgiye sahip olunan, eldeki bilgilerin ise daha çok ‘verili’ malumata dayalı olduğu başka bir şahsiyet bulmak zor. Bu yüzden hakkında onca habere ve iddiaya rağmen gerçek kimliği, düşünce yapısı, kimlerle ilişkide olduğu, eylemleri ve ne yapmak istediği tam anlamıyla çözülebilmiş değil. Üzerindeki sır perdesi aralanmadan Zerkavi’nin, 7 Haziran akşamı Bağdat’ın kuzeyindeki Bakuba yakınlarında bir evde Amerikan uçaklarının hava saldırısı ile öldürüldüğünün açıklanmasından sonra ise bu perdenin sonsuza kadar kapandığını varsayabiliriz. Bundan böyle Zerkavi hakkında yazılıp çizileceklerin, bu ‘verili’ malumatların ışığında kurgulanacağı da asla gözden kaçırılmaması gereken önemli bir ayrıntı olarak kaydedilmeli.
“Bir Zerkavi Gider, Bin Zerkavi Gelir!”
Akla gelen ilk soru 120 bin kişilik dev askerî gücüyle Irak’ta tam olarak ne işe yaradığını halen açıklayamayan ABD’nin, bu ülkede bulunuşu ve sivillere yönelik katliamlarının en önemli gerekçesini nasıl ve niçin gözden çıkardığıydı?
ABD ve Irak basınında Zerkavi’nin öldürülme hikâyesi ve fotoğraflarının yayımlanış biçimi, bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce ekranlara yansıyan, Saddam Hüseyin’in yakalanış öyküsü ve bu yolla medyatik bir zafer elde etmeyi amaçlayan Hollywoodvari mizanseni getiriyordu akıllara. Operasyon hakkında bilgi verilirken, özellikle işgal gücü askerlerine ve yeni kurulan Irak hükümetine moral desteğin sağlanması için hiçbir kare ihmal edilmemişti. Verilmek istenen mesaj şuydu: “Zerkavi’den sonra Irak’ı çok iyi günler bekliyor! Direnişin bitirilmesi an meselesi ve istikrarlı günler sandığınızdan çok daha yakın!”
Gerek askerî operasyonlarında, gerek siyasî demeçlerinde ve gerekse Irak’taki diğer gruplara özellikle de Şiilere karşı tutumlarında diğer direniş güçlerinden farklı bir metot izleyen Zerkavi’nin, Şiilerin aşırılıklarına karşı diğer aşırı ucu temsil ettiği iddia ediliyordu. Zerkavi’yi eleştiren kesimler, Irak’taki direnişin meşruiyetini tartışmadıklarının altını çizerek onu, işgal güçlerine karşı olması gereken Irak direnişini hedefinden saptırmakla suçluyordu. Yine bu çevrelere göre, işgal güçlerine Irak’taki direnişe çamur atmak için gereken altyapıyı onun eylemleri sağlıyordu. Gerçekten de ABD yönetimi onun eylemlerinden ve açıklamalarından çok istifade etti. Ancak yine de Zerkavi’nin ABD tarafından yönlendirildiğine dair somut bir kanıt bulunmuş değil.
Zerkavisiz Irak’ta Değişen Bir Şey Yok!
Yakın döneme kadar güçlü bir Arap ülkesiyken iç savaşın eşiğine gelen ve artık halkına en temel günlük ihtiyacını dahi sunmaktan aciz duruma ge-tiri-len Irak’ı bu duruma kimler getirdi? İddia edildiği gibi Zerkavi ve ona bağlı direniş güçleri mi, işgal güçleri mi? Zerkavi’nin sahneden çekilmesi Irak halkının çektiklerinin de sonunu getirecek mi?
Bu sorulara cevap verebilmek, Zerkavi’nin hedeflerinin çerçevesini ve örgütünün gücünü bilmekten geçiyor. Yine Irak’taki silahlı grupların birbirleriyle ilişkileri ve Zerkavi’nin yönteminin bu gruplar içerisinde ne denli kabul gördüğünü de bilmek gerekiyor.
Bilindiği gibi Zerkavi, işgal güçleriyle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Şiilere savaş açtığını ilan etmişti. Bu uğurda yüzlerce Iraklı katledildi. İşgal kuvvetlerine karşı Sünnisi, -sınırlı sayıda da olsa- Şiisi ve Kürdü ile karşı koyan Irak halkı, Zerkavi’nin bu çağrısına olumlu cevap vermekten kaçındı. Yine Irak içerisinde savaşan topluluklardan bazıları işgal güçlerini hedef almayı meşru görürken, Şiileri hedef alan Zerkavi stratejisini sonuna kadar reddetti. Özellikle de Sünni kesimin büyük oranda siyasî sürecin içerisinde yer almasıyla Zerkavi ideolojisi, kendisine taraftar bulmakta git gide güçlük çekmeye başladı.
El-Kaide örgütüne yakın bazı isimlerin dillendirdiği iddialara göre Zerkavi, bazı aşırı davranışları ve ülkede yıllardır var olan kimliklere karşı yürüttüğü bu tehlikeli savaş sebebiyle, kendi örgütünde dahi sorun olmaya başlamıştı. El-Kaide’nin liderlerinden Eymen ez-Zevahiri’nin kameralar önünde, yabancı rehineleri idam etme görüntülerini ve Bağdat, Necef ve Kerbela’daki Şii toplanma ve ibadet yerlerine düzenlenen bombalı eylemleri tasvip etmediğini bildirmesiyle Zerkavi ve el-Kaide örgütü arasındaki anlaşmazlıklar da su yüzüne çıkmıştı. Zerkavi’nin öldürülmeden önce Irak’ta faaliyet gösteren Mücahitler Şurası’ndan çıkarılması ve onun salt askerî eylemlerle sınırlandırılması ise bu açıklamaların bir sonucu olarak okunabilir. Zerkavi’nin kontrolsüz şiddet içeren savaş metotları sebebiyle İslam dünyasındaki yeri bir hayli sarsılan el-Kaide’nin gücünün, bundan böyle sanılanın aksine azalmayacağı öngörülebilir.
Diğer yandan, el-Kaide’nin Irak’ta Zerkavi yerine tayin ettiği iddia edilen Ebu Hamza el-Muhacir’in yaptığı ilk açıklamada işgal kuvvetlerini, yandaşlarını, Irak polisini ve Şii tarafları tehdit etmesi aslında yakın gelecekte Irak gerçeğinde hiçbir değişikliğe yer olmadığını açıkça ortaya koyuyordu. Bu seçimiyle el-Kaide, Irak’ta Zerkavi’ninkilere benzer eylemlere imza atacak taraflara şiddetle ihtiyaç duyan ABD’ye, bu ülkede varlığını devam ettirebilmesi için gerekli olan psikolojik ortamı da sağlamış oldu.
Kısaca işgal sona ermedikçe, Irak ve Iraklıların içinde bulunduğu zorlukların aşılamayacağını söyleyebiliriz.
Zerkavi kimdir?
Gerçek adı Ahmet Fazıl Haleyle olan Ebu Musab ez-Zerkavi. 1966 yılında Ürdün’ün Zerka şehrinde, Filistin asıllı fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1990 yılında Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı Afgan mücahitlerle beraber savaştı. 1993 yılında ülkesine döndüğünde düzeni değiştirmeye teşebbüs etmekle suçlanan Zerkavi, üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. Zerkavi’nin kendine has fikirlerinin bu süreçte olgunlaştığı sanılıyor. 2000 yılında tekrar Afganistan’a dönerek orada el-Kaide örgütünün liderleriyle tanışan Zerkavi, Taliban yönetiminin yıkılmasından sonra İran’a kaçtı. 2003 yılında Irak’a geçen Zerkavi, Irak’ta bazı silahlı eylemlere imza atan grubunu kurdu. El-Kaide örgütüyle temasları sonucunda güçlerini bu örgütle birleştiren Zerkavi, Usame bin Ladin’le uzun süren yazışmaların ardından Ladin’e biat etmeyi kabul etti. Zerkavi’nin grubu, bu tarihten itibaren “Tevhid ve Cihad Hareketi” olan ismini “el-Kaide’nin Irak’taki Cihat Kolu” olarak değiştirdi.
Paylaş
Tavsiye Et