DEVLETLERİN uluslararası sistem içerisindeki davranışları tarihsel bir süreklilik gösterir. Yapılar ve ideolojiler zamanla farklılaşsa da, jeo-stratejik yönelimlerinin genel hatları aynı kalır. 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla başlayan ve halen de sürmekte olan yeni sistem oluşturma sürecinde bu eğilim güçleniyor. ABD gibi mevcut hegemonyasını korumak isteyen, Rusya gibi yeniden atağa kalkan ve Çin ve Hindistan gibi büyük oyuna girebilmek için var güçleriyle uğraşan devletlerin stratejik, tarihsel ve felsefi derinliklerini zorladıkları bir güç mücadelesi yaşanıyor.
Büyük kayba uğradığı 1. Dünya Savaşı’ndan sonra komünizm ideolojisini kullanarak Avrasya imparatorluğunu yeniden kuran Rusya’nın 1990’larda yaşadığı çalkantıları aşıp 2000’lerde yeniden sahaya inmesi küresel oyunu kızıştırıyor. Bunun son örneği, NATO Bükreş Zirvesi’nde yapılan karşılıklı hamlelerdi. Görünen o ki, Mayıs’ta göreve başlayan Rusya’nın yeni lideri Dimitri Medvedev ile Kasım’da seçilecek Demokrat bir ABD başkanını zorlu bir görev bekliyor.
NATO’nun Genişlemesi, Rusya ve Afganistan
NATO (Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü) ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Portekiz, İtalya, Norveç, Danimarka ve İzlanda tarafından olası bir Sovyet saldırısından Avrupa’yı korumak üzere 1949’da kuruldu. 1952’de Türkiye ile Yunanistan’ı, 1955’te 2. Dünya Savaşı sonunda bölünmüş olan Almanya’nın Sovyet nüfuzu dışında kalan Batı bölümünü, 1982’de ise yıllar süren askerî yönetimin ardından demokrasiye geçen İspanya’yı çatısı altına aldı. Karargahı Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan ve Soğuk Savaş boyunca Batı Bloğu’nun savunmasını üstlenen NATO, kuruluş sebebi olan Avrupa’ya yönelik Sovyet tehdidi ile komünizm tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra bir varoluş krizine girdiyse de bunu çabuk atlattı.
Dağılacağı yönündeki beklentilerin aksine 1994’te Bosna-Hersek’e ve 1999’da Kosova’ya düzenlediği askerî müdahaleler sayesinde eski Yugoslavya topraklarında yaşanan çatışmaların durmasını sağladı. Bu müdahaleler bir yandan Balkanlar’da ABD’ye nüfuz alanları oluştururken, diğer yandan dar çıkar hesapları yüzünden burunlarının dibinde yaşanan katliamları önlemekte aciz kalan Avrupa’nın güvenliği için ne kadar işlevsel olduğunu gösterdi. Ve 1999’da Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi üç eski Doğu Bloğu ülkesinin üyeliğiyle NATO, Rusya’nın arka bahçesine doğru genişlemeye başladı. Haziran 2004’teki İstanbul Zirvesi’nde ise üç eski Sovyet Cumhuriyeti (Litvanya, Letonya ve Estonya), üç eski Doğu Bloğu ülkesi (Romanya, Bulgaristan ve Slovakya) ve Yugoslavya Federasyonu’nun dağılmasıyla oluşan devletlerden biri olan Slovenya’nın katılımıyla NATO’nun üye sayısı 26’ya yükseldi.
11 Eylül sonrasında ABD’nin yönlendirmesiyle NATO’nun müdahale alanı Avrupa kıtasının dışına doğru genişledi ve İttifak küresel bir askerî müdahale gücüne dönüştü. ABD’nin 11 Eylül’den sorumlu tuttuğu el-Kaide’yi barındırdığı gerekçesiyle Afganistan’a Ekim 2001’de saldırı düzenleyip Taliban rejimini devirmesiyle birlikte NATO tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Taliban sonrası Afganistan’ın güvenlik ve istikrarını sağlamak için oluşturulan ve ABD’nin yanında İngiltere, Almanya ve Hollanda gibi NATO üyesi ülkelerin askerlerinin de yer aldığı Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF)’nün komutanlığı Ağustos 2003’te NATO’ya geçti.
NATO’nun Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi ve Avrupa dışındaki çatışmalara müdahale etmesi, ülkenin petrol ve doğalgaz kaynaklarını gücünü konsolide etmek için kullanan Vladimir Putin liderliğindeki Rusya’nın tepkisini çekti. Rusya, vaktiyle SSCB’nin parçası olan ve 2005’te Batı yanlılarının “turuncu” ve “kadife” devrimleri sonucu kontrolü kaybettiği Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliklerine şiddetle karşı çıkıyor. ABD’nin Avrupa’yı İran’dan gelecek olası bir füze saldırısından korumak için Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde kurmayı planladığı füze savunma kalkanı projesini de kabul edilmez buluyor.
NATO’nun 2-4 Nisan’da Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen son zirvesinde, Rusya’nın güvenliğine yönelik “doğrudan tehdit” olarak algıladığı bu iki mesele ile Afganistan’daki asker sayısının arttırılması talebi masaya yatırıldı. 4 Nisan’da Bükreş’e gelip NATO liderleri ile görüşen Putin, Ukrayna ve Gürcistan için Üyelik Eylem Planı (MAP) olarak nitelendirilen bir yol haritası önerilmesini engelledi. Zira Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya bu iki ülkenin NATO üyeliğinin, Ukrayna’nın Rusya ile olan tarihî bağları, Gürcistan’ın da sınırları içindeki iki bölgenin ayrılma talepleri yüzünden Avrupa’ya istikrar getirmeyeceğini belirterek ABD’nin isteğini reddettiler. Tabii ki bu karşı çıkışta Avrupa’nın Rusya’ya enerji alanındaki bağımlılığı ve bu ülkeyi fazla kışkırtmak istememesi de büyük rol oynadı.
ABD’nin en büyük başarısı ise, Rusya’nın itirazlarına rağmen, NATO üyelerine füze kalkanı projesini onaylatması ve Çek Cumhuriyeti ile bir radar sistemi kurma anlaşması imzalaması oldu. Bükreş Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde Rusya, ortak bir savunma geliştirmek için ABD ve Avrupa ile işbirliği yapmaya davet edildi. Zirvenin ardından Rusya’nın sayfiye kenti Soçi’ye gidip hafta sonunu Putin ile geçiren Bush, füze kalkanı konusunda Rus lider ile bir uzlaşmaya varamadıysa da meselenin müzakere sürecine girmesini sağladı.
Zirvede, eski Yugoslavya cumhuriyetlerinden biri olan Hırvatistan ile bir diğer Balkan ülkesi Arnavutluk üyeliğe davet edildi. Bu iki ülkenin üyeliklerinin 2010’da gerçekleşmesi bekleniyor. Bir diğer eski Yugoslavya cumhuriyeti olan Makedonya’nın üyelik daveti ise, Yunanistan’ın aralarındaki isim kavgası yüzünden veto kartını kullanması üzerine gerçekleşmedi. Ancak bu sorunu çözer çözmez Makedonya’nın da üye olacağı açıklandı. Yunanistan, Makedonya ismini, kendi sınırları içerisinde de aynı adı taşıyan bir bölge olduğu gerekçesiyle kabul etmiyor. Birçok ülke Makedonya’yı bu isimle tanısa da Yunanistan ve BM ülkeyi “Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya” olarak tanıyor.
Zirve’de ABD’nin Afganistan’a asker talebi kısmen de olsa karşılandı. Başta Fransa olmak üzere İngiltere, Polonya, Romanya ve İspanya’nın da ilaveleriyle Afganistan’a gidecek yeni asker sayısı 2500’e ulaştı. Putin de Afganistan’a giden ve askerî olmayan malzemeler taşıyan NATO uçaklarının Rusya’nın hava sahasını kullanmasını onayladı. Şu an Afganistan’da çoğunluğu NATO üyesi ülkelerden gelen yaklaşık 55.000 asker görev yapıyor. Taliban ile mücadelenin yoğunlaştığı ülkenin güneyinde Kanadalı, İngiliz, Hollandalı ve tabii ki Amerikalı askerler konuşlanıyor. Afganistan’da başkent Kabil ve etrafında görev yapan ve kesinlikle çatışmalara katılmayan 750 Türk askeri de bulunuyor.
Rusya, ABD gibi Atlantik merkezli imparatorluğunu tahkim etmek için Ortadoğu’yu altüst etmekten çekinmediğini gösteren bir rakip karşısında şimdilik itidalli adımlar atıyor. Ancak Rusya’nın bu tutumu, onun çıkarları için yeri geldiğinde dev pençelerini kullanmayacağı anlamına da gelmiyor.
Paylaş
Tavsiye Et