Çeviri: Ebru Afat
İSRAİL’İN 27 Aralık 2008’de başlayıp, 18 Ocak 2009’da sona eren Gazze’deki katliamının amacının ne olduğuna dair yapılan ilk tahmin, İsrail’deki yaklaşan seçimler üzerine odaklandı. Arapları öldürmenin kitlelerin şaşmaz biçimde hoşuna gittiği bu Sparta benzeri toplumda, yapılan kamuoyu yoklamaları İsraillilerin %80-90’ının bu savaşı desteklediğini gösteriyordu. Ancak İsrailli gazeteci Gideon Levy’nin de işaret ettiği gibi, “İsrail buna çok benzeyen bir savaşa (Lübnan’da) iki buçuk yıl önce seçimler yokken de gitmişti.” Dolayısıyla İsrail’in son Gazze saldırısının ardındaki gerçek hedefler başka yerlerde aranmalı. Bunlar: İsrail’in “caydırma kapasitesi”ni iyileştirmeye duyulan ihtiyaç ve Filistinlilerin yeni bir “barış teklifi” sunmalarından kaynaklanan tehdit.
İsrail’in bu saldırıdaki “temel kaygısı”, New York Times gazetesinin Ortadoğu muhabiri Ethan Bronner’ın İsrailli kaynaklara dayandırdığı 29 Aralık tarihli haberinde ifade edildiği gibi, “İsrail’in caydırıcılığını yeniden tesis etmektir”; zira “düşmanları İsrail’den artık eskisinden ya da olması gerektiğinden daha az korkuyorlar.” Caydırıcılık kapasitesini korumak, İsrail’in stratejik doktrininde daima çok geniş bir yer kapladı. İsrail’in Haziran 1967’de Mısır’a karşı gerçekleştirdiği, Gazze’yi (ve Batı Şeria’yı) işgal etmesiyle sonuçlanan ilk saldırısının ardındaki esas saik de buydu.
1982’de Güney Lübnan’ı işgal eden İsrail ordusunun Hizbullah tarafından Mayıs 2000’de geri çekilmek zorunda bırakılması, İsrail’in caydırıcılık kapasitesine karşı büyük ve yeni bir meydan okumaydı. Ancak İsrail’in, aşağılayıcı bir yenilgiye uğradığı gerçeği, bir başka savaşı neredeyse kaçınılmaz hale getirdi. İsrail bu yenilginin ardından derhal bir sonraki raundu planlamaya başladı ve 2006 yazında Hizbullah örgütü, İsrailli iki askeri kaçırıp onları İsrail’in elindeki Lübnanlı mahkumlarla değiş tokuş etmek istediğinde aradığı bahaneyi de buldu. İsrail, Hizbullah’a karşı hava gücünü son raddesine kadar kullanmış ve gerektiğinde bir kara saldırısına kendini hazırlamış olsa da, bir başka alçaltıcı yenilgiye maruz kaldı. Savaştan sonra Hizbullah ile yeniden kapışmak için can attıysa da, ona karşı kullanabileceği uygun bir askerî seçeneğe bir türlü sahip olamadı.
İsrail 2008 ortalarında, ABD’nin İran’a karşı, Hizbullah’ın da kafasını koparacak ve böylelikle kendisinin bölgesel hegemonyasına meydan okuyan başlıca güçlerin burnunu sürtecek bir saldırı düzenlemesi için umutsuzca çabaladı. İsrail yönetimi ve onun tarihçi Benny Morris gibi yarı resmî elçileri, ABD’nin İran’ın nükleer faaliyetlerini durdurmak için gayret göstermeye devam etmemesi halinde “nükleer silahlar kullanmak zorunda kalınacağı” ve “çok sayıda masum İranlının öleceği” tehdidini savurdular. Böylesi bir saldırı asla gerçekleşmedi ve İsrail’in yıldırma kapasitesinin inandırıcılığında bir gedik daha açılırken, İran kendi yoluna devam etti. Fakat İsrail’in yok edecek savunmasız bir hedef bulmak için kaybedecek vakti yoktu. En iyi seçenek, İsrail’in en sevdiği atış alanı olan Gazze’ye girmekti. Diğer yandan Hamas, silahlı gücünün zayıflığına rağmen, Gazze’de cüretkarca direndi ve Haziran 2008’de İsrail’i bir ateşkesi kabul etmek zorunda bıraktı.
İsrail okulları, camileri, hastaneleri, ambulansları ve BM’ye ait sığınakları hedef aldığında, Gazze’nin savunmasız sivil nüfusunu katlettiği ve yaktığında (1.200 olarak açıklanan ölü sayısının üçte biri çocuktu), İsrail basınındaki yorumcular zevkten kendilerinden geçmiş şekilde analizler yaptılar. Onlara göre, “İsrail caydırıcılık kapasitesini yeniden kazandı”; çünkü “Gazze’deki savaş, İkinci Lübnan Savaşı (2006)’nın kusurlarını giderdi” ve “Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın şimdilerde çok üzgün olduğundan şüphe yoktu… Arap dünyasında bundan sonra hiç kimse İsrail’in zayıf olduğunu iddia edemeyecekti.”
Caydırıcılık kapasitesini artırılmasının ötesinde, İsrail’in asıl hedefi, Filistin yönetiminden kaynaklanan son tehdidi başından savmaktı. Geçen otuz yıl boyunca uluslararası toplum sürekli olarak, İsrail-Filistin çatışmasının İsrail’in tamamen 1967 sınırlarına çekilmesine dayanan iki devletli çözümünü ve Filistinli mülteciler sorunuyla ilgili olarak da geri dönüş ve tazminat haklarına dayanan “adil bir karar”ı destekledi. Hamas bile son zamanlarda, sorunun çözümü hususunda varılan bu uluslararası uzlaşmaya katılmaya istekli olduğuna dair güçlü sinyaller verdi. Bunun yanı sıra, resmî bir İsrail kurumu olan IICC, 31 Aralık 2008’de yayınladığı raporda, Gazze’ye uygulanan ekonomik ablukayı gevşeten ateşkesin kesin hükümlerine İsrail’in uymamasına rağmen Hamas’ın, Haziran 2008’de İsrail ile girdiği “ateşkesi sürdürmeye özen gösterdiği” ifade ediliyordu.
Üstelik İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet Başkanı Yuval Diskin’in de açıkladığı gibi Hamas, “İsrail ile arasındaki bu göreceli sükuneti yenilemek istiyordu.” Hamas’ın sözünü tutacağına güvenilebilmesi, onu inandırıcı bir müzakere ortağı haline getirecekti. Hamas’ın bu görünür iktidarı, İsrail’in emirlerine itaat eden ama karşılığında hiçbir şey almayan talihsiz Filistin Yönetimi’nden farklı olarak, Filistinliler arasındaki konumunu güçlendirecekti. Bütün bu gelişmeler İsrail için gerçek bir felaketti. Zira İsrail, Hamas’tan kaçmayı daha fazla haklı gösteremezdi ve özellikle Avrupalılardan Hamas ile müzakere etmesi yönünde uluslararası baskı gelmesi de bir an meselesiydi.
Yeni ABD yönetiminin İran ve Hamas ile müzakere masasına oturacağı beklentisi ile bazı Amerikalı karar alıcıların da şimdilerde savunduğu, İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne dair uluslararası uzlaşmaya gittikçe yaklaşılması, İsrail’in anlaşmaya yanaşmaz tutumunu daha da güçlendirecektir. Nasrallah’ın gündeme getirdiği alternatif senaryoya bakılırsa, yeni Amerikan yönetimi, bir çözüm dayatmak için “Amerikalılar, İsrailliler, Avrupalılar ve sözde ılımlı Araplar” arasında uluslararası bir barış konferansı toplamayı planlıyor. Nasrallah’a göre bu planın önündeki yegane engel, “Filistin direnişi ile Gazze’deki Hamas hükümeti” ve “savaşın gerçek hedefi de planlara takoz koyan bu bloğu ortadan kaldırmak.”
Her iki durumda da, İsrail’in Hamas’ı ateşkesi bozması için kışkırtması ve sonra da radikalleştirmek ya da yok etmek suretiyle onun meşru bir müzakere ortağı olmasını engellemesi gerekiyordu. İsrail, -Arap Birliği’nin (2002’de sunduğu ve hâlâ da geçerliliğini koruyan) barış girişimi, Filistin’in iki devletli bir çözüme destek vermesi ve Filistinlilerin ateşkes yapmasından müteşekkil- böylesine şeytanca(!) bir tehditle ilk defa karşı karşıya kalmıyordu. Ve bu tehdidin üstesinden gelmek için kışkırtma ve savaşa başvurması da ilk defa yaşanmıyordu.
İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni Aralık 2008’de, İsrail her ne kadar Hamas ile arasında geçici bir sükunet dönemi yaratmak istemişse de, ateşkes anlaşmasının uzatılmasının “İsrail’in stratejik hedeflerine zarar verdiğini, Hamas’ı güçlendirdiğini ve İsrail’in Hamas’ı tanıdığı izlenimi verdiğini” dile getirmişti. Bu sözlerin tercümesi, Hamas’ın inandırıcılığını artıran uzatılmış bir ateşkesin, İsrail’in stratejik hedefi olan Batı Şeria’nın kontrolünü elinde tutmasını tehlikeye düşürecek olmasıydı. İsrail daha Mart 2007’de Hamas’a saldırmaya karar vermişti ve Haziran 2008’de ateşkesi müzakere etmesinin nedeni de, İsrailli yorumcuların dile getirdiği şekliyle, “İsrail ordusunun hazırlanmak için zamana ihtiyaç duymasıydı.”
Bütün parçalar zaman içinde bir araya geldi; İsrail’in artık tek eksiği uygun bir bahaneydi. Amerikan medyasının başkanlık seçimlerine kilitlendiği 4 Kasım günü İsrail, 7 Hamas militanını öldürerek ateşkesi bozdu. Bu hareketini, Hamas’ın İsrailli askerleri kaçırmak için tünel kazdığı biçimindeki zayıf mazerete dayandıran İsrail, giriştiği operasyonun Hamas’ı karşılık vermeye kışkırtacağını gayet iyi biliyordu.
Hamas’ın, öngörüldüğü gibi, “misilleme olarak” roket saldırıları düzenlemesinin ardından, İsrail artık diğer bir barış teklifinin önüne geçmek için diğer bir kanlı işgale başlayabilirdi.
* Norman G. Finkelstein’ın 19 Aralık 2009’da kendi internet sitesinde yayımlanan “Foiling Another Palestinian ‘Peace Offensive’: Behind the bloodbath in Gaza” başlıklı makalesinden kısaltılarak tercüme edilmiştir.
Paylaş
Tavsiye Et