İSRAİL Yahudi toplumu, neredeyse her konuda herkesin farklı düşündüğü, bunu da çekinmeden ifade eden bir toplum. Ama İsrail’in Gazze’ye yönelik ağır saldırısı karşısında, aynı İsrail toplumundan çıkan farklı sesler çok cılızdı. 2002’de İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik “Koruyucu Kalkan” operasyonunu protesto etmek için, Tel Aviv’deki Savunma Bakanlığı’nın karşısında toplanarak kendi ordularına “katil” diye haykıran on binlerce kişinin dâhil olduğu barış kampından bile bu sefer ses çıkmadı. Bu sessizliğin, yani saldırıya geniş çaplı destek ve zımni onayın arkasında, İsrail toplumundaki Hamas algısının büyük bir etkisi var elbette.
İsrail toplumu, beğense de beğenmese de, el-Fetih ve FKÖ’yü, İsrail’in var olma hakkını tanıdığı için meşru görüyor. Oysa Hamas söz konusu olduğunda bambaşka bir algı devreye giriyor. İsrail toplumunun geniş bir kesimine göre, Hamas’ın tek derdi, İsrail’i, İran ve Suriye’nin de yardımıyla ortadan kaldırmak…
Filistin toprakları söz konusu olunca, 4.000 yıllık bir tarihi hatırlayan egemen İsrail siyasal kültürü, Hamas’ı ortaya çıkartan nedenleri, devam ettirdiği işgali ve bunun Filistin halkı üzerindeki etkilerini görme konusunda oldukça isteksiz. Elbette, Filistinlileri ve dünyanın Yahudi olmayan geri kalanını pek de insan sınıfına koymayan radikal ve ırkçı gruplar var İsrail’de; ama bunlar çoğunluk değil. Yahudi karakterli bir İsrail devletinin kurulmasının hata olduğunu düşünen, Filistinlilerle bir arada, aynı çatı altında veya bir federasyon olarak yaşamak isteyen İsrailliler az da olsa var.
Ortadaki geniş yığını ise Filistinlilerle ilişkileri açısından sol ve sağ olarak ikiye ayırmak mümkün. Eski başbakanlardan Benyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi, herhangi bir taviz vermeden mevcut durumu mümkün olduğunca devam ettirmekten yana. İktidardaki Kadima, her fırsatta “büyük İsrail” hayalini vurguluyor; ancak kontrolü altında bu kadar Filistinli olmasının İsrail’in Yahudi karakterini önünde sonunda değiştireceğinden endişeli. Dolayısıyla mesela Yahudilik açısından bir kutsallığı bulunmayan Gazze’deki yerleşim birimlerini boşaltmak gibi “acı dolu” bazı tavizleri destekliyor.
Eskiden ortanın solundayken, İsrail siyasal yelpazesinde gittikçe sağa kayan başka bir parti de, sosyal demokrat ve Siyonist İşçi Partisi. Oslo Anlaşmalarına imza atan İşçi Partisi zamanla barış kampı ile yollarını ayırdı. Liderleri Savunma Bakanı Ehud Barak, iyice düşen oy oranını Gazze’ye yönelik saldırılarla arttırmış durumda. Barış kampının geniş koalisyonu içinde yer alan, İşçi Partisi’ne göre daha solda kabul edilen, birbiri ardına Filistinliler tarafından kabul görme olasılığı yüksek barış planları hazırlamasına karşın Siyonist unsurları da bünyesinde barındıran Meretz Partisi, Gazze saldırılarını destekler bir tutum aldı. Seçim çalışmalarında Gazze’ye operasyon düzenlenmesini isteyen Meretz, saldırı başladıktan sonra, derhal durdurulmasını isteyen ve yalnızca bin kişinin katıldığı protesto gösterisinde yer aldı; ama bazı üyelerinin istifa etmesini engelleyemedi.
Siyasal partiler açısından bakıldığında, Siyonizm’e yaklaştıkça, Gazze operasyonuna karşı çıkma derecesinin düştüğünü söylemek mümkün. Benzer bir durum, İsrail’in iki önemli sivil toplum örgütü, Barış Şimdi ve Gush Shalom (Barış Bloğu) için de geçerli. Barış Şimdi hareketi operasyona, bir kara harekatına dönüşmesi durumunda İsrail askerlerinin çok fazla kayıp verebileceği fikriyle karşı çıktı ve hep aynı mesajı verdi: “Hamas bir dersi hak etti; ama Gazzelilerle komşuyuz ve bu ağır operasyon onları radikalleştirebilir ve komşuluğu zora sokar.” Gush Shalom ise Barış Şimdi hareketinin “operasyon” dediği saldırıya, “saldırı” deme cesaretini gösterebilen nadir gruplardan birisi oldu.
Benzer tutum farklılıkları İsrailli aydınlara da yansıdı. Barış kampında olarak bilinen Amos Oz gibi bazı isimler bile, “orantısız güç”ün en orantısız biçimde kullanıldığı bu saldırıyı Hamas’ın başlattığını söyleyerek meşrulaştırdı. Fakat İsrail’in içinde ve dışında en çok eleştirilen, en çok tehdit alan bir yazar olan Gideon Levy, İsrail’in saldırılarını yalnızca “insani” açıdan değerlendirdi ve saldırılar nedeniyle dünyada yükselişe geçen anti-semitik dalgayı da sonuna kadar eleştirebildi.
Sonuçta, dünyanın her yerinde her zaman geçerli olan çatışmanın altın kuralı işledi; radikallerin sesi daha çok çıktı, fikirleri daha çok kabul gördü. Yabancı basın kuruluşlarının “yalan” yazdığını düşünen, “Yahudi’nin Yahudi’den başka dostu yoktur” düsturuna bütün varlığı ile inanan, kendi devletinin işgal politikalarını tamamıyla unutarak Gazze’de ölen çocuklar için bile Hamas’ı suçlayan, Hamas’ın çöle düşen füzeleri nedeniyle kendini ağır tehdit altındaymış gibi hisseden İsrail toplumunun geniş çoğunluğu, Gazze saldırısı karşısında tek ses oldu, o çok övündüğü çok sesliliği de yok ederek. Şimdilerde o tek ses, İsrail devletine yönelik eleştirileri Yahudi düşmanlığı olarak algılamakta ısrar ederek, vicdanını ölen masum Gazzelilere kapatmaya çalışıyor.
Paylaş
Tavsiye Et