KOSOVA bugün genelde uluslararası toplum, özelde de AB için hayati önemde bir meydan okumaya sahne oluyor. Zira Kosova’nın muhtemel bağımsızlığı, büyük ihtimalle Soğuk Savaşı hukuken bitiren ilk antlaşma olacak ve ateşkesler döneminin de kapanışını temsil edecek. 20. yüzyılın üç büyük savaşı da, antlaşmaları da Avrupa merkezli oldu. Son büyük savaşta ABD ve Rusya arasında ezilen Avrupa, “Kosova’ya bağımsızlık” söylemleri eşliğinde oyunda yerini yeniden almaya çalışıyor. NATO’nun müdahaleyle krize son verdiği Haziran 1999’dan beri Kosova, BM yönetimi altında bulunuyor. Hukuken Sırbistan’a bağlı ancak fiilen BM mandası olan Kosova’nın geleceği, BM Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari’nin hazırlayıp Şubat 2007’de sunduğu planla yeni bir evreye girdi. Arnavutlar en az ‘bağımsızlık’ kazanma, Sırbistan ise Macar azınlığın yaşadığı Voyvodina’nın da aynı sürece girmesinden endişelenerek en fazla ‘özerklik’ statüsü verme peşinde. Avrupa ikisini de dengelemek için üyelik teklif etmeye hazır. Her ne kadar üst düzey AB diplomatları böyle bir teklifin gündemde olmadığını, akademik ve siyasi çevrelerde bu konuda beyin fırtınası yapıldığını ve üyeliğin hemen gerçekleşmesinin söz konusu olmadığını belirtseler de kimse önerinin varlığını reddetmiyor.
Romanya ve Bulgaristan’ın Birliğe katılımıyla AB tarafından çepeçevre kuşatılmış olan Batı Balkanlar’ın AB’ye tümüyle katılımı sadece zamanlama meselesi. Bu çerçevede Avrupa’nın Batı Balkanlar’a ilişkin geliştirmeye çalıştığı çeşitli stratejiler var. Bunlardan en dikkat çekeni ise Kanguru modeli: Kangurunun yavrusunu cebinde taşıdığı gibi AB de Batı Balkanlar’daki devletleri tam üyelik şartlarını tam olarak yerine getirene dek bölgenin istikrarı için kendi cebinde taşımalı. Söz konusu ülkeler kriterleri yerine getirme yolunda gösterdikleri ilerlemeye göre hiçbir kısıtlama olmadan tam üyelik imkanlarından yararlanabilecek. Bu stratejinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bekleyip göreceğiz. Büyük ihtimalle en geç Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde yani 2014’te, Saraybosna’da yapılması planlanan Avrupa Zirvesi’nde Balkanlar, AB’nin bir parçası olacak; tabii eğer plan kusursuz işlerse.
Kosova AB’ye Emanet Ediliyor!
Ceviz Ovası anlamına gelen Kosova, birçok insan için çeşitli manalar ifade ediyor: Balkanlar’ın kayıp kalbi; Arnavut ve Sırp kimliğinin beşiği; Ortodoks mirasın Balkanlar’daki sembolü, ‘Kudüs’ü; 14. yüzyılda Sırp İmparatorluğu’nun doğum yeri; Batı’nın Bosna günahını çıkarmak ve vicdanını rahatlatmak için Hıristiyanlara karşı Müslümanları savunmak üzere silahla müdahale ettiği yer; Avrupa ve Balkanlar’da istikrarın anahtar bölgelerinden biri…
AB, Bosna trajedisinden aldığı dersle Kosova’da oldukça dikkatli davranma ve daha fazla sorumluluk alma eğiliminde. Barış gücü KFOR’un üçte ikisini (yaklaşık 28.000) Avrupalı askerler oluşturuyor. AB üyesi devletlerden 1.000 kadar polis Kosova’nın çeşitli bölgelerinde görev yapıyor. Çeşitli Avrupa ülkelerinden 100’ü aşkın STK, Kosova’da gerek kendi imkanları gerekse AB fonlarıyla değişik projelerle aktif bir şekilde görev alıyor.
Peki finansal yardımlar siyasi ve askerî sorunlarda barışı getirir mi? Avrupa söz konusu alanlardaki zayıflıklarını doğrudan para yardımında bulunarak kapatma peşinde. Kosova yönetimi ile doğrudan bir anlaşması olmasa da AB, 1999’dan bugüne bu ülkeye 1 milyar avrodan fazla yardım yaptı. Bu yardımlar özellikle Kosova’nın bir devlet olma yolunda ihtiyacı olan kurumsal altyapının gelişmesi ile mültecilerin dönüşü, sivil toplumun oluşturulması ve ekonomik ve sosyal gelişim konularında yoğunlaştı.
AB, Ekim 2005’te Sırbistan(-Karadağ) ile bir İstikrar ve Ortaklık Anlaşması için görüşmeler başlatmaya karar verdi. Ancak Belgrad, 30 Nisan 2006’ya kadar Bosna Savaşı’nda soykırım suçlusu Sırp komutan Ratko Mladiç’i Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (USSM)’ne teslim etmekte direnince bu görüşmeler askıya alındı. Öte yandan Slobodan Miloşeviç’in tutuklu iken USSM’de ceza almadan ölmesi ve Sırbistan’ın Bosna’da yapılan katliamdan sorumsuz olduğunun ilan edilmesi ise Belgrad’ı gelecekte AB’ye üyelik umudu açısından nispeten rahatlatmaya yönelik hamlelerdi. Zira bu hamleler, “AB, Belgrad’a kapılarını açtığı sinyalini gönderiyor” şeklinde yorumlandı. Hatta üyelik umudu ve USSM’nin kararı, Kosova’nın bağımsızlığı karşısında verilen ‘teşvik’ olarak da görüldü. Buna karşılık birçok Batılı diplomata göre Kosova’nın bağımsızlığının kaçınılmaz olduğunu anlayan Sırbistan, buna şiddetle karşı çıkarak, karşılığında mümkün olduğu kadar politik ve ekonomik kazanım (Sırbistan vatandaşlarına yönelik vize uygulamalarının kaldırılması veya en azından kolaylaştırılması, gelecekte NATO’ya katılım, AB fonlarından daha fazla yararlanma gibi) elde etmeyi amaçlıyor.
Avrupa’yı 20. yüzyılda çöküşe götüren krizler ve savaşlar hep Balkanlar’da başlamıştı. Şimdi yine tarihin tekerrür etmesinden korkuluyor. Bosna ve Kosova krizlerinde, Rusya’nın nasıl cevap vereceği ve sıcak çatışma ihtimali herkesin ilk korkusu olmuştu. Balkanlar’daki önemli stratejik noktalardan biri olan Kosova’nın bağımsızlığı ve Sırbistan ve Rusya’nın yeni duruma ne cevap vereceği bölgenin istikrarı için önemli. Bu nedenle Balkanlar’ın istikrarı, yaşlı ve hasta Avrupa’nın ayakta durabilmesi için hayati önem taşıyor.
Bu noktada Brüksel’in elini taşın altına koyması gerekiyor. Bunun için de, ekonomik araçlar kadar stratejik, siyasi ve diplomatik araçlara -her ne kadar göreli zayıflığı söz konusu olsa da- sahip olduğunu hatırlamalı ve bunları bir bütün olarak harekete geçirmeli. Zira AB, Kosova’da izleyeceği strateji ile rüştünü de ispat edecek. Üye ülkelerin farklılaşan çıkarlarına rağmen Avrupa ortak hareket edip, zorlayıcı araçları devreye sokarak Kosova’nın bağımsızlığını zorlamalı. Yoksa AB finansmanıyla Kosova’da devam eden devlet inşası girişimi, Irak’ta Amerika’nın başarısız devlet inşası girişimine benzer bir hal alabilir.
AB’li diplomatlar, Ahtisaari Planı’nı kabul etmesi halinde Kosova için AB üyesi olma ihtimalinden sık sık bahsediyorlar. AB’nin stratejik hedefinin, gerekli kriterleri yerine getirdikten sonra Kosova’nın AB’ye üyeliği olduğu, Javier Solana’nın özel temsilcisi Torbjorn Solstrom tarafından dile getirildi. Avrupa Parlamentosu, planı 29 Mart’ta büyük oy çoğunluğuyla kabul etti. 30 Mart’ta Bremen’de toplanan AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda dönem başkanı Almanya’nın Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, BM Güvenlik Konseyi’nin Kosova Planı’nı onaylamasının Balkanlar’da güvenlik ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacağını açıkladı. Bu noktada Rusya’nın nasıl ikna edileceği en önemli konu olarak masada duruyor. Birliğin en güçlü devleti Almanya’nın hem AB hem de G-8’de dönem başkanlığını yürütmesi Rusya’nın ikna edilmesi için bir fırsat. Haziran’daki G-8 Zirvesi’ne kadar yapılacak girişimler, Kosova’nın bağımsızlığıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi kararının yolunu açabilme ihtimali taşıması bakımından önemli. Almanya’nın dönem başkanı olarak atacağı adımlar sadece Kosova’nın değil, AB’nin de uluslararası siyasetteki kaderini tayin edecek.
Kosova’yla birlikte Avrupa’yı bir başka endişe de sarıyor. Ya Katalanlar, Basklar, Güney Osetyalılar, Abhazlar, Transdinyesterliler, Korsikalılar, Galliler ve İskoçlar gibi diğer özerk bölgeler teker teker bağımsızlık talebinde bulunursa ne cevap verecek? Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ile bir ülkenin bütünlüğü arasında nasıl denge kurulacak? Gerçek şu ki Kosova’nın istisnalığı bağımsızlığın zamana yayılması durumunda sulanacak; bu nedenle bağımsızlık yönündeki uluslararası irade bir an önce harekete geçmeli.
Paylaş
Tavsiye Et