• ÇOLUK çocuk herkesi ismiyle tanıyan ve sürekli çevresinin ihtiyaçları için koşturan sıcakkanlı komşulardan oluşan sokağımızdaki Bakkal Hamit Efendileri, Kasap Nedim Efendileri, Manav Mehmet Efendileri,
• Köprü deyince, ödediğimiz her kuruş verginin yol, su, elektrik olarak bize döneceğini düşünmeyi,
• Korhan Abay, Cenk Koray, Metin Milli ve Dadaşların, futbol maçlarının dakika skorlarının yer aldığı Stüdyo Pazar Eğlence programlarını,
• Depozito toplamanın, kola şişesi biriktirmenin prim yaptığı anları,
• Mahalle çeşmelerinden su içmeleri,
• Elimizde top ile nasılsa takım kurarız diye rahatlıkla dolaşabildiğimiz cumartesi-pazarları,
• Sinek ilacı arabalarının arkasından bıraktığı bulutta deli dolaştığımız yılları,
1970’lerin sonunda doğanlar ve o yılları yaşayanlar nasıl unutabilir?
Eskiden sadakat ile seyrettiğimiz TRT 1’in yerini, yerel TV’ler dâhil yaklaşık 1700 kanal aldı; hepimizin her bölümünü heyecanla beklediğimiz Dallas, Kaçak, Kara Şimşek gibi dizilerin yerini, haftada bir yenilenen bir sürü dizi aldı. Kitlesel pazarlama ve kitlesel algı yönetiminin sonu geldi. Bildiğimiz pazarlama ve tüketim anlayışının sonu geldi. Artık müşteri değişti. Devir TOM’un devri; yani Tatmin Olmayan Müşterinin…
Peki, dünyada son 30 yılda önceki 5000 yılda üretilenden daha fazla enformasyon üretilirken, insanların bilgisayar kullanabilmesi için bile asgari 1200 kelime bilmesi gerekirken, sadece İstanbul’un büyük zincir marketlerinden birinde bile 60.000 farklı marka varken, firmalar nasıl olup da farklılaşacak ve TOM’a kendini tercih ettirecekler; sadece tercih ettirmek ile kalmayıp TOM’un zihninde kalıcı olacaklar?
“Marka, bir satıcının veya bir grup satıcının ürün ve servislerinin belirlenmesini ve onların, rakiplerinin ürün ve servislerinden ayrı tutulmasını sağlayan bir isim, bir terim, bir işaret, sembol veya tüm bunların birleşimidir.”
Marka üründen öte bir şeydir. Ürünler, fabrikalarda üretilen nesnelerdir, belli bir biçimleri ve özellikleri vardır; ancak markalar, tüketici tarafından farklı farklı algılanabilen birer karışımdır ve kişilikleri vardır. İşte bu yüzden, ürünler fabrikalarda, markalar zihinlerde oluşturulur.
Günümüzde sadece tüketim ürünleri değil; kişiler, kurumlar, ülkeler, şehirler de marka olarak değerlendirilmekte ve profesyonelce yönetilmektedir.
Marka oluşturmanın omuriliği Kavram Kapları’dır.
Kavram:
“Nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kaplayan ve bir ad altında toplayan genel tasarım; tek bir nesnenin özünü belirleyen, birbirleriyle bağlantılı niteliklerin ya da özel belirtilerin bir sözcükte düşünülmüş olan birleşimi.”
Örnek olarak aşk kavramını ele alalım. Aşk denildiğinde, evrensel olarak akla ilk gelen imgeler, deneyimler, sözler, hisler aşağı yukarı birbirinin benzeridir. Aynı şekilde savaş kavramını ele aldığımızda da, akla ilk gelenler benzerlik gösterir. Ancak, kalkıp bir İsveçliye ‘çiğ köfte’ dediğimizde daha önce çiğ köfte ile ilgili herhangi bir deneyimi yoksa (duymadıysa, tatmadıysa, hissetmediyse, görmediyse) bu kavram kendisi için hiçbir şey ifade etmeyecektir. İşte bu, İsveçlinin çiğ köfte ile ilgili kavram kabının boş olmasından kaynaklanmaktadır. Onun, çiğ köfte ile ilgili herhangi bir deneyimi bulunmamaktadır.
Kavram kapları insan zihnindeki kütüphaneler gibidir. Beynimiz herhangi bir kavram ile karşılaştığında -örneğin bisküvi- zihnimizde biri, elinde alışveriş sepeti ile kütüphane raflarını dolaşmaya başlar; bisküvi ile ilgili zihinsel kütüphanemizde ne tarz deneyimler varsa hepsini sepete atar, bizi hangi deneyim daha çok etkilediyse onu ön plana çıkarır. İşte bu deneyim bize bisküvi denildiğinde aklımıza gelen ilk kelimeyi ifade eder. Bisküvi kimileri için çocukluk yılları, kimileri için keyifli çay saatlerini ifade ederken; kimileri için de kazanç kapısı olarak kavram kaplarında yerini alır.
Marka oluşturmanın özü, insanların zihinlerinde yeni kavram kapları açmak ya da açılmış olan kavram kaplarının etkin bir şekilde yönetilmesini sağlamaktır.
“Tüketiciler, zihinlerindeki fikirlerden ziyade algılarına göre hareket ederler.”
Arkadaşlarınız size, bir yaz sıcağında, “içine karbondioksit basılmış meyankökü özü içmeye gidelim ve bu ürüne 1-1,5 milyon para verelim” dediğinde ne dersiniz? Ne düşünürsünüz? Meyankökü özü, karbondioksit?!
Ancak arkadaşlarınız, “hep beraber gidelim şu çay bahçesinde oturalım ve birer kola içip serinleyelim!” dediğinde kimseye garip gelmiyor. Tüketicilerin zihinlerinde sadece fikirler olsaydı, kola diye bir içecek kategorisi olmazdı. Çünkü kola dediğimiz içecek kategorisi, özünde meyankökü bulunan ve içine basılmış olan karbondioksitten oluşuyor. İşte kola, tüketicilerin zihninde hiç olmayan bir kavram kabı açarak ve bu kaba “kola” adını vererek zihinlerimizi yönetmeye başlamıştır; kola hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
Kola üreticileri, kola kategorisini oluşturup algımızı yönetmeye talip oldukları günden itibaren, kola kavram kabını çok etkin ve başarılı bir şekilde yönetmişlerdir. Kola kavram kabını incelediğimizde, “birliktelik, beraberlik, bütünlük, arkadaşlık, renklilik, mozaik, eğlence, serinlik, dışarıya çıkma vb.” kavramlarla karşılaşırız. Kolanın reklâm kampanyaları da bu kavramlar perspektifinde tutarlı bir şekilde çekilir ve yönetilir. Yıllarca biz tüketicilere verdiği bu mesajlarla Ramazan sofralarımıza kadar giren, misafirliğe giderken yanımızda götürmemiz gereken 3 şeyden biri olarak kendini konumlandıran; sıcaktan bunaldığımızda içmek istediğimiz en önemli içeceklerden biri olan Coca Cola, aynı zamanda uğruna maç yapılacak bir ürün olarak yaşamına devam etmektedir.
Markalar ve kavram kaplarını incelerken ürünlerin ötesinde, kişileri, coğrafi bölgeleri hatta düşünce akımlarını da ele almak gerekir. İletişimin ve algı yönetiminin de temelinde kavram kapları yer almaktadır.
“Başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan da tehlikeye düşmezsin; başkasını bilmeyip, kendini bilirsen bir kazanır, bir kaybedersin; ne kendini ne de başkalarını bilirsen, girdiğin her savaşta tehlikedesin demektir!” Sun Tzu
Tüketici olarak bizler öncelikle kendimizi tanımalıyız, ne istediğimizi ve kendi kavram kaplarımızı bilmeliyiz; daha sonra da bize verilmek istenen kavram kaplarının muhteviyatlarının farkında olmalıyız. Böylece bilinçli tüketici olmanın ilk adımlarını atmış oluruz. Zihinlerimizin hangi kavramlarla ne şekilde kirlenebileceğinin farkındalığını arttırmış oluruz. Aksi takdirde, popülist söylemlerle donatılmış, her yöne kolaylıkla çekilebilen sıradan tüketicilerden farkımız kalmaz.
Paylaş
Tavsiye Et