IRAK’TA Araplardan sonra ikinci önemli etnik grubu oluşturan Kürtlerin ülkenin kuruluşundan bu yana merkezî yönetimle sorunları dalgalanarak devam edegeldi. Irak devletinin kurulduğu ilk yıllarda İstanbul ve bazı Avrupa şehirlerinde eğitim görmüş olanlar arasında milliyetçilik anlayışına sahip bir elit var idiyse de, o dönemde Kürt nüfusun büyük bölümü kabile yapısını koruyordu. 1920’lerin başında Kürt muhalefetin lideri Süleymaniye’de bulunan Barzenci ailesi; bu hareketin başı da Kadiri cemaati mensubu Şeyh Mahmud idi. Şeyh Mahmud bu kabile bağlarını ve dinî söylemi self-determinasyon çağrıları ile birleştirerek önce İngilizlere daha sonra da Irak yönetimine karşı ayaklandı. 1930’lardan sonra Kürt muhalefetin liderliği Süleymaniye kökenli Kadiri Barzenci ailesinden, Musul kökenli Nakşibendi Barzani ailesine geçti.
1932’de bağımsızlığın kazanılmasından 1958 Darbesi’ne kadar Irak, Haşimi hanedanının yönetimindeydi. İlk kral Faysal’ın 1933’te ölmesinden sonra yerine oğlu Gazi geçti. Gazi de 1939’da bir kazada ölünce yerine İngiliz yanlısı kuzeni Abdullah’ın atanması ve ardından İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Irak’taki dengeler iyice karıştı. Ülkenin siyasi hayatında yaşanan bu değişiklikler, Kürt hareketindeki gelişmeleri de etkiledi. Şu an Kürt hareketinin iki önemli liderinden biri olan Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani 1930’lu yılların ilk yarısında Irak’taki Kürt siyasetinin en etkin figürlerinden biri olarak ortaya çıktı. Barzan bölgesinde hükümete karşı çeşitli ayaklanmaları örgütledikten sonra, 1936’da Süleymaniye’de bir çeşit göz hapsinde yaşamaya mecbur bırakıldı. Burada kaldığı süre içerisinde çeşitli Kürt entelektüellerle bağlantı kurdu ve 1939’da kurulan Hewa (Umut) Partisi’nin temeli bu şekilde atıldı. Bu parti ideolojik olarak oldukça farklı grupların bir araya geldiği bir partiydi.
1941’de İngiltere’nin ülkeyi yeniden işgal etmesinden sonra Iraklı yetkililerin dikkatlerini güneye yoğunlaştırmasıyla kuzeydeki Kürt gruplar rahat hareket etme imkanı buldular. Bu dönemde Barzani Süleymaniye’den kaçarak Barzan’a döndü ve orada ayaklanma başlattı. Bu dönemde İngilizlerin desteğini kazanarak otonomi elde etmeye çalıştı. Bu çabalar çerçevesinde 1943’te patlak veren isyan sırasında Molla Mustafa Barzani Sovyetlerle de temasa geçti. 30 Kasım 1943’te Barzani Tahran’da Stalin’le görüşerek Kürt hareketine destek istedi. Bu noktada Stalin’in olumlu bir tavır gösterdiği kaydediliyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda kendisini güçlü hisseden Irak merkezî yönetimi kuzeydeki otoritesini yeniden sağlamak üzere harekete geçti. Bu harekat sonrasında Barzani 1945 Ekim’inde İran’a kaçmak zorunda kaldı ve ardından Sovyetler’e sığındı. İsyan 1946 yılı içerisinde sona erdi ve Kürt hareketinin yeniden canlanması 1958 Devrimi sonrasına kaldı. 14 Temmuz 1958’de General Kâsım’ın gerçekleştirdiği darbe ile Irak’ta krallık devrildi ve cumhuriyet kuruldu. Ama parlamentonun işlerliği ve halkın taleplerinin yönetime ne ölçüde yansıdığı ciddi bir soru işareti olarak kaldı. Gerçekleştirilen darbe sonrasında halkın farklı kesimlerinin desteğini alabilmek, ilan edilen cumhuriyet için oldukça önemliydi. Ayrıca darbe gibi büyük bir dönüşüm sonrasında farklı toplumsal kesimler yeni yapılanmadan kendileri adına umutlu idiler. Bu çerçevede 1958 sonrasında Abdülkerim Kâsım, Barzani’yi Irak’a davet etti ve ona para ve silah sağladı. Kâsım’ın Kuveyt’e karşı izlediği tehditkâr tavır ve petrol politikası Arap ülkeleri ve İngiltere ile arasının bozulmasına neden oldu. Kâsım ile Barzani arasındaki ilişkiler 1961’de tarafların farklı beklentileri çatışmalara dönüşene kadar devam etti. Kürtler de kuzeyde bir ayaklanma başlattı. Bu şartlar altında Baas Partisi ile işbirliği yapan ordu içindeki bir grup 8 Şubat 1963’te darbe yaptı. Baas Partisi bu darbede önemli rol oynadıysa da yönetimdeki etkinliği 9 ay sürdü. Kâsım’ın yardımcılığını yapan ama sonra anlaşamayarak ayrılan Abdüsselam Arif cumhurbaşkanı oldu ve 1963 sonunda Baasçıları yönetimden tasfiye etti.
Baas Dönemi
1963’te Kâsım yönetiminin devrilmesinden sonra Kürtlerin merkezî yönetimle ilişkileri sorunlu olmaya devam etti. 1966’da Başbakan Abdurrahman el-Bazzaz, Kürt isyancılara af getirdi; Kürt sorununun çözümü için 12 maddelik bir program açıklamış olsa da bu program ordunun muhalefeti nedeniyle uygulamaya konulamadı. Bu dönem Arif’in 1966’da bir uçak kazasında ölmesine kadar devam etti. Yerine geçen kardeşi Abdurrahman Arif’in yönetimi ise 1968’de General Ahmed Hasan el-Bekir liderliğindeki Baasçıların yaptığı darbeye kadar sürdü. Saddam Hüseyin, Bekir’in yardımcısıydı; ama yönetimde oldukça etkindi. 1968’de Baasçıların yönetimi ele geçirmeleri sonrasında Kürt sorunun çözümü yönünde çeşitli girişimler oldu. Bu anlamda 11 Mart 1970’te açıklanan 15 maddelik manifesto önemlidir. Bu manifesto ile Irak halkının Araplardan ve Kürtlerden oluştuğu kabul edildi; Kürtlere, nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları bölgelerde dört yıl içinde otonominin yanı sıra, nüfusları oranında hükümette temsil edilmeleri sözü verildi. Bunlara karşılık Kürtler de peşmergeleri silahsızlandıracak, ağır silahlarını ve radyo vericilerini hükümete teslim edeceklerdi. Bu manifesto ve 1974’teki kanuni düzenlemelerle Kürtlere doğal kaynaklar üzerinde kısmi kontrol hakkı da verildi; ama iç güvenlik, savunma ve dış ilişkiler merkezî yönetimin kontrolünde kaldı.
Bu kararların uygulanması sırasında ilk aylarda sorun çıkmasa da, daha sonra taraflar arasında güvensizlik hâkim olmaya başladı. Molla Mustafa Barzani ABD, İsrail ve İran’ın destek vaatleri ve Baas yönetiminin kendisine karşı iki suikast girişimi sonrasında taleplerini artırdı. Özellikle petrol zengini Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanmasını, kendi askerî gücünü bulundurabilmeyi ve diğer ülkelerle temas kurabilmeyi talep etti. 1974’te görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanınca merkezî hükümet, kendi kontrolü altındaki bölgelerde Mart manifestosunu uygulamaya hazır olduğunu açıkladı. Bunu gerçekleştirmek için bir konsey oluştursa da, Kürtler silahlı mücadeleye giriştiler. Bu isyan, Mart 1975’te İran ve Irak’ın Cezayir’de yapılan OPEC toplantısında anlaşmaya varmalarına ve İran’ın Kürtlere verdiği desteği kesmesine kadar devam etti.
Dinî ve aşiret kökenli bu Kürt muhalefet hareketlerinin yanı sıra 1932 sonrasında seküler karakterli bir Kürt entelektüel hareketi de ortaya çıktı. Bu hareket 1946’da kurulan Kürdistan Demokratik Partisi (KDP)’nde kendini ifade imkanı buldu. Ama bu hareketin herhangi bir aşiret temeli yoktu ve 1958 öncesinde Irak yönetimi için bir sorun teşkil etmiyordu. KDP içindeki ayrışma 1959’da başladı. 1964’te bölünme ve iki grup arasında ilk çatışmalar ortaya çıktı. 1975 isyanının Irak’ın İran’la anlaşarak İran’ın sağladığı desteği kesmesinin ardından kanlı bir şekilde bastırılmasıyla Kürt muhalefeti ciddi bir darbe yedi. Molla Mustafa Barzani ABD’ye gitmek zorunda kaldı ve orada öldü. KDP’nin liderliğini oğlu Mesut Barzani üstlendi. 1975 isyanının bastırılmasından sonra o dönemde KDP’nin Suriye ve Lübnan temsilcisi olan Celal Talabani 1976’da kendi partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)’ni kurdu.
Bundan sonraki süreçte iki taraf arasındaki mücadele devam etti; iki grup birbirlerine karşı gerektiğinde komşu ülkelerden ve Irak’taki merkezî yönetimden yardım aldı. Daha feodal kökenli, geleneksel bir yapı arz eden KDP, Kürt mücadelesinin tarihî liderliğini kendisinin yaptığını düşünmektedir. KYB ise daha eğitimli ve şehir kökenli bir harekettir. Kuzey Irak’ta bir devlet yapısının ortaya çıkması ihtimalinin arttığı günümüzde iki taraf, aralarındaki anlaşmazlıkları çözdüklerini açıkladılar. Alttan alta bir rekabet süregelse de, şu an için KDP ve KYB ortak mücadele ediyorlar. Her iki partinin tabanının da benzer derecede güçlü olması birinin diğerine tam olarak baskın gelmesinin önüne geçti. Saddam yönetimi devrilirken Amerikan güçlerinin Irak içerisindeki en önemli silahlı müttefiki konumundaki Kürtler bunun avantajını kullanmaya başladı.
İşgal sonrasında Amerikalıların en başta ilan ettikleri Irak’ı demokratikleştirme hedefi doğrultusunda gerçekleştirdikleri uygulamalarla Kürtler 2003’ten bu yana önemli mevziler kazandılar. Irak’ın mevcut Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın iki önemli Kürt figür olması bunun bir göstergesi. Yeni Anayasa’daki düzenlemeler de büyük ölçüde Kürtlerin taleplerini karşılayacak şekilde gerçekleştirildi. Kürtler silahlı organize güçleri ve işgal sırasında ABD’ye verdikleri destek sayesinde hedeflerine ulaşmada eskisine göre daha avantajlı gözüküyorlar. Elde ettikleri anayasal garantilerin yanı sıra, diğer bölgelerinin aksine Irak’ın kuzeyindeki istikrarlı yapı Kürtlerin geleceğe dair umutlarını artırıyor. Bu nedenle de, federal yönetim konusundaki taleplerine karşı gelinmesi durumunda bağımsızlık seçeneğini değerlendireceklerini dillendirerek kazanımlarını maksimize etmeye çalışıyorlar. Talabani ve Barzani arasında rekabet olsa da, bazı konularda benimsedikleri farklı söylemlerin “iyi polis-kötü polis” rol dağılımı çerçevesinde görülmesi gerekir. Iraklı Kürtler, 1975 ve 1991’de olduğu gibi bir kez daha ellerindeki fırsatı kaçırmak istemiyorlar. “Üçüncü kez aldatılmayacağız” demeleri de bunun bir göstergesi olsa gerek.
Paylaş
Tavsiye Et