Saint-Petersburg Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi
Tercüme: Ebru Afat
21. YÜZYIL Rusya ile Türkiye’nin önüne yeni bir gerçeklik getiriyor. Batı’nın her iki ülkeyi de kendi siyasi ve ekonomik yapılarının içine almak istemediğini artık tam olarak idrak ediyoruz. Avrupa ve ABD’nin mevcut politikaları, bizim Batı’nın yabancıları olduğumuz düsturuna dayanıyor ve bu bakış açısı kolay kolay değişecek gibi de durmuyor. Rusya ve Türkiye’deki siyasi elitler, 1990’lardaki Batı ile yakın ve eşit ortaklık kurma yönündeki bütün denemelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından dolayı hayal kırıklığı yaşıyor.
Türkiye, güvenli ve gelişmiş Avrupa ülkelerinin kulübü olan AB’ye hâlâ kabul edilmedi ve yakın zamanda kabul edilmesi de beklenmiyor. Rusya ile Batı ilişkileri için de benzer bir durum söz konusu. 1991’de Sovyetler Birliği ile Varşova Paktı’nın çökmesinin ardından, askerî bir organizasyon olarak NATO’nun da dağılması beklendi. Ancak ABD, NATO’ya yeni üyeler kattı, Rusya’nın müttefiki olan Yugoslavya’yı bombaladı ve Gürcistan ile Ukrayna’daki Moskova karşıtı renkli devrimlerde etkin bir rol oynadı.
ABD’nin mevcut Kafkasya politikaları ve Doğu Avrupa’ya füze kalkanı sistemi yerleştirme girişimleri de Rusya’ya yöneli husumetin yansımaları. Bütün bunların sonucunda Moskova ve Ankara’nın elitleri, ancak Amerikan merkezî çıkarlarına uygun politikaları takip etmeleri halinde Washington ile müttefik olabilecekleri gerçeğini yeni yeni anlamaya başlıyor.
20. yüzyıldaki Rusya-Türkiye ilişkileri pek dostça değildi. Birinci Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş’ta düşman saflardaydık. 1945-46’da Stalin yayılmacılığının hedeflerinden biri olan Türkiye, 90’lı yıllarda Rusya’nın Kafkaslar ve Orta Asya’daki nüfuzunu kırmaya çalıştı. Bütün bunlar gelecekteki dostluğa yönelik umutları epey kırsa da, ekonomi, jeopolitik ve güvenlik, Türkçedeki “Moskoftan dost olmaz” ve Rusçadaki “Basurman (Müslüman) daima düşmandır” gibi eski deyimlerle çelişir şekilde bizleri yakınlaştırıyor.
Yine de 21. yüzyılda pozisyonlarımız gittikçe birbirine yaklaşıyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2007’de 25 milyar dolara yükseldi ve 2008’de de bu eğilim sürüyor. Rusya, Türkiye’nin ikinci büyük ticari ortağı haline geldi; fakat ekonomik ilişkilerimiz siyasi alana tam olarak yansımadı. Dolayısıyla Gürcistan’da yaşanan son çatışma bizlere, Ankara ile Moskova arasında yeni bir sayfa açma şansı veriyor.
Kafkasya Platformu Bölgeye Barış Getirebilir
Türkiye’nin Kafkasya Platformu önerisi, Batı’yı Kafkasya’daki reel politikanın dışında tutabilir. İşin doğrusu Batılı siyasi örgütler ya da çatışma çözümü teorileri ve programları, geçen 20 yılda bölgedeki hiçbir etnik sorunu çözemedi. ABD’nin Gürcistan’da çözüm adına koyduğu irade “Gül Devrimi” ile başa geçirdiği müttefiklerini, Abhazya ve Güney Osetya özerk bölgeleri ile mücadelede silahlandırmaktan öteye gitmedi. Ve bu yolun sonunun nereye vardığını da tüm dünya gördü.
Zira Kafkasya’da yaşanacak bir savaş, ABD için sadece silah satışından elde edilecek gelir ve müdahale için fırsat anlamına gelirken, komşu ülkeler için binlerce mülteci, etkin ticaret yollarının kapanması ve çatışma sahasında muhtemel bir yabancı varlığı anlamına geliyor. Rusya ve Türkiye gibi bölge ülkeleri, yalnızca Kafkasya ile aralarında tarihî, etnik ve dinî bağlar bulunduğu için barış ve istikrarı nasıl daha iyi tesis edebileceklerini biliyor değiller. Kafkasya’nın istikrarı, kendi güvenlikleri ve ekonomik beklentileri açısından da gerekli bir unsur.
Bir Rus olarak benim için Kafkasya Platformu önerisinin Moskova yerine Ankara’dan gelmesi bir ihmaldir. Çünkü öneriyi getiren Türkiye örgütte lider rolü oynayacaktır. Ancak Kafkasya’yı bir “barış ve istikrar sahası” haline getirmenin olmazsa olmazı, Rusya ile Türkiye arasında işbirliği sağlanmasıdır. Rusya’nın önerilerinin de dikkate alınması durumunda, Kafkasya Platformu bölge barışına büyük katkı sağlayabilir.
Peki, Rusya ile Türkiye arasındaki işbirliğinin şartları neler? Öncelikle, Türkiye-Ermenistan diyaloğunun, Rusya’nın arabuluculuğu olmaksızın olumlu yönde ilerlemeyeceği anlaşılmalı. Ermenistan, Rusya’nın siyasi ve askerî ortağı ve Rus üslerine ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Ermeniler Türkiye’ye inanmadığı için sadece Moskova, Erivan’ın Ankara’nın önerilerini doğru anlamasını sağlayabilir ve iki tarafı ortak bir siyasi platformda buluşturabilir.
Diğer yandan Ermenistan Güvenlik Konseyi, Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununun çözümünde arabuluculuk rolü oynamasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Rusya’nın arabuluculuk önermesi durumunda Azerbaycan da şüphesiz benzer bir tepki gösterecektir. Yalnızca Rusya ile Türkiye’nin ortak bir pozisyon ve birleşik bir arabuluculuk misyonu çerçevesinde çaba sarf etmeleri halinde Ermenistan ile Azerbaycan arasında barış tesis edilebilir ve Karabağ sorunu çözülebilir.
Aynı şeyler Rusya ile Gürcistan ilişkileri için de söylenebilir. Ankara Ağustos 2008 krizinden sonra Tiflis ile ilişkilerini sürdürürken, Moskova ilişkileri kesmeyi tercih etti. Rusya açısından Türkiye’nin arabulucu olarak imajı, diğer tüm seçeneklerden daha iyi. Türkiye’nin Abhazya kökenli binlerce vatandaşı bulunuyor ve bu insanlar anavatanları ile ticaret yapabilmek istiyor. Bu noktada Abhazya ile Güney Osetya’nın bağımsızlıklarının uluslararası alanda tanınması meselesinin çözümü, Rusya’nın resmî yapıları için olduğu kadar Türkiye’nin ticari çıkarları için de büyük önem taşıyor.
Günümüzde Kafkasya hayati bir petrol ve doğalgaz geçiş bölgesi. Mevcut düşük yoğunluklu sürekli çatışma koşulları içinde, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı milyarlarca dolar zarara uğradı ve Nabucco ile diğer boru hattı projelerini hayata geçirmek imkansızlaştı. Kafkasya’daki bütün ülkeler petrol, doğalgaz ya da elektrik gibi enerji kaynaklarını ithal ya da ihraç etmekle ilgileniyor. Bahsi geçen projeler bütün bölge ülkeleri için kârlı olmayabilir; fakat bu problemler, askıya alınmış müzakereler yeniden başlatılarak çözümlenebilir.
Geriye tek bir sorun kalıyor: İran da Kafkasya bölgesinde yer alıyor. İran, Ermenistan ile oldukça iyi ilişkilere sahip olsa da diğer bölge ülkeleriyle -Hazar Denizi’nin statüsü ve karasuları, İran’ın Azerbaycan’daki bazı aşırı dinî akımlara kaynak sağlaması ve Azerbaycan ile Türkiye’deki pan-Türkist örgütlerin İran Azerileri arasında Türk milliyetçiliğini yayması gibi- anlaşmazlıklar yaşıyor. İran’ın Kafkasya’daki işbirliği projesine katılması Batı’nın (özellikle de ABD ile İsrail’in) olumsuz tepkisine yol açabilir. Bu da Kafkaslar’da barışı koruma sürecindeki olumlu gelişmeleri engelleyebilir.
Sonuç olarak Rusya ile Türkiye’nin bölgedeki rolünü değiştirebilecek ve ülkelerimize yeni gelişim ve işbirliği olanakları sunabilecek fantastik bir ittifaka bugün oldukça yakınız. Kafkasya’da ülkelerimiz arasında eşgüdüm sistemi kurabilir ve ilişkilerimizin seviyesini ekonomik ortaklıktan her alanda kapsamlı bir ortaklığa çıkarabiliriz. İhtiyaç duyduğumuz tek şey, diyalog sürecinin tarafları arasında tutarlı bir eşgüdüm programı ile hükümetlerimizin siyasi iradeleri.
Paylaş
Tavsiye Et