Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2009) > Yüzleşiyorum > Kravat tak, millet ol!
Yüzleşiyorum
Kravat tak, millet ol!
Mustafa Özel
İS­TER iş ada­mı ol­sun, is­ter as­ker; ey­lem adam­la­rı ço­ğu za­man te­ori­siz­dir. El yor­da­mıy­la ha­re­ket eder; ki­şi­sel tec­rü­be­le­ri­ne gü­ve­nir ve (ölü ya­hut di­ri) kim­se­den “akıl al­ma”ya ya­naş­maz­lar. Te­ori­siz de­re­de yü­ze­bi­lir, fa­kat de­ni­ze açı­la­maz­sı­nız. Türk as­ke­ri, mo­dern ta­rih­te bel­ki ilk de­fa, ey­le­mi­ni teo­rik bir te­me­le da­yan­dır­ma ih­ti­ya­cı du­yu­yor. Mus­ta­fa Ke­mal’in “Ben ya­pa­yım, siz ya­zar­sı­nız!” yak­la­şı­mı ta­ri­he ka­rı­şı­yor. As­ker, mil­let­le ko­nuş­mak is­ti­yor.
Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Sa­yın İl­ker Baş­buğ’un 14 Ni­san ko­nuş­ma­sı bir­kaç ba­kım­dan ta­ri­hî de­ğer ta­şı­yor. Se­ki­zi ya­ban­cı ol­mak üze­re top­lam 11 bi­lim­sel eser ve­ya ra­po­ra atıf­ta bu­lu­nan ko­nuş­ma, ulus­la­ra­ra­sı bir sem­poz­yu­ma su­nul­mak üze­re ha­zır­lan­mış bir teb­liğ­den fark­sız­dı. Za­ten Sa­yın Baş­kan ko­nuş­ma­sı­nın ba­şın­da “si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri baş­ta ol­mak üze­re, te­rör ve te­rör­le mü­ca­de­le, de­mok­ra­si ve la­ik­lik gi­bi ko­nu­la­ra aka­de­mik bir pen­ce­re­den bak­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğı­nı” be­lir­ti­yor­du. Ko­nuş­ma bu ba­kım­dan ki­şi­sel ol­du­ğu ka­dar ku­rum­sal bir ha­zır­lık ve yet­kin­li­ğin de­re­ce­si­ni de göz önü­ne se­ri­yor­du. Ön­ce ko­nuş­ma­nın ana tes­pit ya­hut var­sa­yım­la­rı­nı pay­la­şa­lım:
1. As­ker­lik pro­fes­yo­nel bir mes­lek ol­mak­la be­ra­ber “We­ber­yen bü­rok­ra­tik ya­pı­lan­ma ve iş dün­ya­sın­da­ki yö­ne­ti­şim ya­pı­lan­ma­la­rın­da­ki pro­fes­yo­nel­lik”ten fark­lı­dır. Ne­den? Çün­kü “as­ker­lik­te mad­di ge­rek­si­nim­le­rin ön­ce­li­ği da­ha az­dır ve as­ker­lik bir mes­lek­ten zi­ya­de bir ya­şam bi­çi­mi­dir.”
2. Si­lah­lı kuv­vet­ler, top­lum­la­rın dö­nü­şüm ve mo­dern­leş­me­sin­de ön­cü rol oy­nar.
3. As­ker­lik, te­mel­de top­lu­mun gü­ven ve iti­ma­dı­na da­ya­nır.
4. Si­vil oto­ri­te, as­ke­re “ken­di­si­ni or­ga­ni­ze et­me ve gö­rev­le­ri­ni yü­rüt­me açı­sın­dan önem­li bo­yut­ta oto­no­mi” sağ­la­ma­lı­dır.
5. Tür­ki­ye 30 yıl­dır PKK bö­lü­cü ör­gü­tü üze­rin­den yü­rü­tü­len bir te­rör ola­yıy­la kar­şı kar­şı­ya­dır. Ör­güt baş­lan­gıç­ta sı­nıf-te­mel­li bir ça­tış­ma fel­se­fe­si­ne sa­hip­ken, son­ra kü­re­sel kon­jonk­tü­re uy­gun ola­rak et­nik te­mel­li bir ça­tış­ma an­la­yı­şı­nı be­nim­se­miş­tir.
6. Ana­do­lu coğ­raf­ya­sı et­nik te­mel­li bir ay­rış­ma­ya mü­sa­it de­ğil­dir. “Yüz­yıl­lar­dan be­ri, Os­man­lı top­rak­la­rın­da ya­şa­yan muh­te­lif grup­lar ara­sın­da bir kül­tür alış ve­ri­şi ya­şan­mış­tır. Ana­do­lu coğ­raf­ya­sı, çok ha­re­ket­li bir sos­yal, eko­no­mik ve kül­tü­rel ka­rak­te­ris­ti­ğe sa­hip­tir. Bu di­na­mik coğ­raf­ya­da yüz­yıl­lar­dır sü­re­ge­len sos­yal, eko­no­mik ve kül­tü­rel et­ki­le­şim­le­ri­miz so­nu­cun­da fark­lı­lık­la­rı­mız tör­pü­le­nir­ken, or­tak pay­da­la­rı­mız ve de­ğer­le­ri­miz art­mış­tır. Bu­ra­da bir bü­tün­leş­me ve ben­zeş­me söz ko­nu­su­dur.”
7. Ne Os­man­lı ne de Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de, hiç­bir ku­ru­mu­muz et­nik te­mel­de ya­pı­lan­dı­rıl­ma­mış­tır. “Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri’nin ya­pı­sı­na bak­tı­ğı­mız za­man, Edir­ne’den Hak­ka­ri’ye ka­dar va­ta­nın her kö­şe­sin­den ge­len su­bay, ast­su­bay, uz­man ça­vuş, er ve er­baş­lar ile si­vil me­mur­la­rı gö­re­bi­lir­si­niz. Bö­lü­cü Te­rör Ör­gü­tü’ne kar­şı sür­dür­dü­ğü­müz mü­ca­de­le­de, şe­hit­lik ve ga­zi­lik mer­te­be­si­ne ulaş­mış kah­ra­man­la­rı­mız ara­sın­da çok sa­yı­da Kürt ve Za­za kö­ken­li va­tan ev­la­dı var­dır.”
8. Tür­ki­ye’de hiç­bir si­ya­sal hak ve gö­rev de et­nik te­mel­de tan­zim edil­me­miş­tir. “Bi­rin­ci Mec­lis’ten be­ri, Türk si­ya­sal ha­ya­tın­da tüm va­tan­daş­la­rı­mız, et­nik kö­ken ve di­nî inanç ay­rı­mı ya­pıl­mak­sı­zın eşit si­ya­sal, sos­yal hak ve yü­küm­lü­lük­le­re sa­hip ol­muş­tur.”
9. İs­yan­lar ne­de­niy­le alı­nan ba­zı ted­bir­ler asi­mi­las­yon ola­rak de­ğer­len­di­ril­me­me­li­dir. “Bu ted­bir­ler, ulus-dev­let in­şa­sı sü­re­cin­de ge­rek­li gö­rü­len bir ta­kım uy­gu­la­ma­lar­dır. Fa­kat bu uy­gu­la­ma­lar­la ho­mo­jen et­nik bir ya­pı in­şa et­mek amaç­lan­ma­mış­tır. Ge­rek Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu ge­rek­se Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de, Kürt kö­ken­li va­tan­daş­la­rı­mı­za dev­let­çe sis­te­ma­tik asi­mi­las­yon po­li­ti­ka­sı uy­gu­lan­ma­mış­tır.”
10. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’ni ku­ran Tür­ki­ye hal­kı­na Türk mil­le­ti de­nir. “Ay­nı ül­kü et­ra­fın­da top­lan­mış ve Tür­ki­ye sı­nır­la­rı için­de ya­şa­yan Tür­ki­ye hal­kı­nın, si­ya­sal ve sos­yo­lo­jik bir ol­gu et­ra­fın­da ken­di rı­za­sı ile bir­leş­me­siy­le bir mil­le­tin olu­şa­ca­ğı ve bu mil­le­te ise Türk mil­le­ti de­ni­le­ce­ği” Ata­türk’ün Türk mil­le­ti ta­nı­mın­da açık­ça yer al­mak­ta­dır. “Türk mil­le­ti ta­nım­la­ma­sın­da­ki Türk söz­cü­ğü bir sı­fat ola­rak de­ğil, de­ği­şik un­sur­la­rın hep­si­ne ve­ri­len or­tak bir isim ola­rak kul­la­nıl­mış­tır.”
11. Kül­tü­rel kim­lik­ler ikin­cil kim­lik­ler­dir, kül­tü­rel zen­gin­lik un­su­ru­dur, fa­kat “ya­sal ve ana­ya­sal çer­çe­ve­de ta­nın­ma­sı ulus-dev­let ve üni­ter-dev­let ya­pı­sı için­de müm­kün de­ğil­dir.”
12. Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri; Cum­hu­ri­yet’in te­mel ni­te­lik­le­rin­den bi­ri­ni oluş­tu­ran de­mok­ra­si re­ji­mi­ne bağ­lı­dır ve say­gı­lı­dır.
13. Di­nin top­lum­sal bir bağ oluş­tur­ma, or­tak bir du­yar­lı­lık ya­rat­ma ba­kı­mın­dan öne­mi bü­yük­tür. Fa­kat di­nin top­lum­sal dav­ra­nı­şı, sos­yal dü­ze­ni be­lir­le­yen bir sis­te­ma­tik ola­rak dü­şü­nül­me­si ka­bul edi­le­mez. As­ker­lik, mo­ral de­ğer­le­re önem ve­ren mes­lek­le­rin ba­şın­da gel­mek­te­dir. Or­du­nun hal­kı­mı­zın de­ğer­le­ri­ne say­gı duy­ma­ma­sı dü­şü­nü­le­mez. Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri bin­ler­ce ev­la­dı­nı va­tan sa­vun­ma­sın­da “şe­hit” ver­miş bir or­du­dur. Hal­kı­mı­zın ara­sın­da or­du­nun en yay­gın ad­la­rın­dan bi­ri “Pey­gam­ber Oca­ğı”dır. Si­lah­lı Kuv­vet­ler hiç­bir dö­nem­de di­ne kar­şı ol­ma­mış­tır.
14. Ba­zı din ek­sen­li ce­ma­at­ler, ken­di­le­ri­ni de­mok­ra­tik ala­nın bir oyun­cu­su ola­rak tak­dim et­mek­te ve güç­lü bir ko­nu­ma gel­dik­le­ri­ne inan­mak­ta­dır­lar. Bun­lar he­def­le­ri­ne ulaş­ma­da ken­di­le­ri için en bü­yük en­gel ola­rak Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri’ni gör­mek­te­dir. Bu­nun için de, her fır­sat­tan is­ti­fa­de ede­rek, des­tek­le­yi­ci­le­ri­nin de yar­dı­mıy­la Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri aley­hi­ne fa­ali­yet­ler­de bu­lun­mak­ta­dır­lar. Bu ya­pı­lan­la­ra kar­şı, hu­kuk dev­le­ti kap­sa­mın­da Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri’nin tep­ki­siz ve et­ki­siz ka­la­ca­ğı­nı dü­şün­mek ise bü­yük ya­nıl­gı­dır.
15. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti de­mok­ra­tik, la­ik ve sos­yal bir hu­kuk dev­le­ti­dir. La­ik ve de­mok­ra­tik dev­let ni­te­lik­le­ri bir­bi­ri­ni ta­mam­la­mak­ta­dır. Bu iki ni­te­lik Tür­ki­ye’yi dün­ya­da fark­lı ve güç­lü ko­nu­ma ge­ti­ren, Tür­ki­ye’ye öz­gün bir ka­rak­ter ka­zan­dı­ran ni­te­lik­ler­dir.
 
Kra­vat­sız Ka­ba­da­yı­lık Ta­ri­he mi Ka­rı­şı­yor?
Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı’nın söz­le­ri çe­şit­li yön­ler­den eleş­ti­ri­le­bi­lir. Ye­ni söy­le­min ide­olo­jik bir ye­ni­len­me­den çok stra­te­jik bir “ayak de­ğiş­tir­me” ol­du­ğu bi­le ile­ri sü­rü­le­bi­lir. Be­nim üze­rin­de dur­du­ğum ve önem­se­di­ğim hu­sus, as­ke­rin (bil­di­ğim ka­da­rıy­la, son 150 yıl­da) ilk de­fa bi­lim­sel bir dil­le ko­nuş­ma­ya ça­lış­ma­sı­dır. Bi­lim di­li, in­san­la­rı ik­na et­me ni­yet ve ih­ti­ya­cın­dan do­ğar. Böy­le bir ni­yet yok­sa ve­ya be­li­niz­de­ki si­la­hı ik­na için kâ­fi gö­rü­yor­sa­nız, emir ki­piy­le ko­nu­şur­su­nuz. İt­ti­hat­çı­lar gi­bi, 50-ön­ce­si “Halk­çı­lar” gi­bi, gü­nü­müz­de­ki as­ker/si­vil “Er­ge­ne­kon­cu­lar” gi­bi…
Ke­mal Ta­hir, kırk yıl ön­ce ya­yım­la­nan Kurt Ka­nu­nu ro­ma­nın­da bu kra­vat­sız ka­ba­da­yı­la­rın aç­ma­zı­nı res­met­miş­ti. “İz­mir Sui­kas­ti” son­ra­sın­da ka­pa­na kıs­tı­rı­lan ia­şe na­zı­rı Ka­ra Ke­mal, İt­ti­hat­çı­lar­dan ya­na şöy­le dert ya­nı­yor­du: “Ba­şın­dan be­ri tek çe­şit ada­ma gü­ven­dik biz. Ka­ba­da­yı ada­ma… As­ker si­vil, ca­hil oku­muş, bü­tün bi­zim­ki­ler az çok ka­ba­da­yı­lar­dan se­çil­miş­tir. Bel­ki de, Ma­ke­don­ya çe­te bo­ğuş­ma­la­rı yap­tı bu­nu… Ka­ba­da­yı­la­rı­mı­zın si­lah­şör­lük­te ka­lan­la­rı­nı gör­dük, gö­rü­yo­ruz. Vak­tiy­le ka­ba­da­yı­ca ölüp gi­den­ler ol­muş­sa, sır­tı­nı ik­ti­da­ra da­ya­dı­ğı­nı bil­di­ğin­den bu­nu be­cer­miş­tir.”
Us­ta ro­man­cı­ya gö­re, ka­ba­da­yı­lık­tan kra­vat­lı­lı­ğa geç­me­dik­çe mil­let­le­şe­me­yiz. Ni­te­kim söz ko­nu­su olay­da bi­le “Her za­man ol­du­ğu gi­bi, ge­ne gı­ra­vat­lı­lar da­yan­mış, elin­den si­la­hı, di­lin­den adam vur­ma­yı dü­şür­me­yen ka­ba­da­yı­lar hiç utan­ma­dan kö­pek­len­miş­ti.” Tu­tu­la­cak iki yol var­dı: “Doğ­ru­su: Kök­lü re­form­lar­la hal­ka git­mek…” Hal­ka na­sıl gi­di­le­cek­ti? Hal­ka git­mek ne de­mek­ti? İş­te net ce­vap:
“Hal­kın için­de ça­lış­mak, halk­tan çı­ka­cak ye­ni ida­re­ci kad­ro­lar­la hal­ka da­yan­mak… Bu­nu gö­ze ala­maz­san, ken­di­ni bu­na ha­zır gö­re­mez­sen… Ni­te­kim 1908’de biz gö­re­me­dik­ti, o za­man ka­lı­yor, es­ki­siy­le ida­re­ye ça­ba­la­mak… Es­ki­siy­le ida­re­ye ça­ba­la­yım de­din mi, hak­sız­lı­ğı, ka­nun­suz­lu­ğu, hır­sız­lı­ğı, dev­let, hü­kü­met nü­fu­zu­nu kö­tü­ye kul­lan­ma­yı ka­ti­yen ön­le­ye­mez­sin. Yıp­ra­nır­sın. Mu­ha­lif­ler ne ka­dar kal­ta­ban ol­sa, ba­kar­sın ki, adım adım ik­ti­da­ra yak­la­şı­yor­lar. O za­man bir ba­ha­ne uy­du­rup bas­kı­ya gi­ri­şir­sin…”
Tür­ki­ye, “halk­tan çı­ka­cak ye­ni ida­re­ci kad­ro­lar­la hal­ka da­yan­mak” için ne­re­dey­se yüz yıl bek­le­di. As­ker­ler de, ar­tık kü­re­sel­le­şen bir dün­ya sis­te­mi için­de, “dev­let için iyi olan, mil­let için iyi­dir” an­la­yı­şın­dan, “mil­let için iyi olan, dev­let için de iyi­dir” an­la­yı­şı­na geç­ti­ler. Da­ha doğ­ru­su, geç­me­ye ça­lı­şı­yor­lar. El­bet­te san­cı­lı bir sü­reç ola­cak­tır bu. Sa­yın Baş­buğ’un ko­nuş­ma­sın­da ge­çen “Si­vil oto­ri­te, as­ke­re ‘ken­di­si­ni or­ga­ni­ze et­me ve gö­rev­le­ri­ni yü­rüt­me açı­sın­dan önem­li bo­yut­ta oto­no­mi’ sağ­la­ma­lı­dır” ifa­de­si, ba­sit bir ta­lep gi­bi gö­zük­mü­yor.
 
Türk Ol­mak, Müs­lü­man Ol­mak­tır!
Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı’nın en faz­la yo­rum­la­nan ve­ya tar­tı­şı­lan iki ifa­de­si, hiç şüp­he­siz, Ata­türk’ten ha­re­ket­le söy­le­di­ği “Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’ni ku­ran Tür­ki­ye hal­kı­na Türk mil­le­ti de­nir” cüm­le­si ile “Di­nin top­lum­sal bir bağ oluş­tur­ma, or­tak bir du­yar­lı­lık ya­rat­ma ba­kı­mın­dan öne­mi bü­yük­tür. Fa­kat di­nin top­lum­sal dav­ra­nı­şı, sos­yal dü­ze­ni be­lir­le­yen bir sis­te­ma­tik ola­rak dü­şü­nül­me­si ka­bul edi­le­mez” cüm­le­le­riy­di. İl­kin­de kül­tü­rel kim­lik­le­rin ka­bul edi­le­bi­le­ce­ği, fa­kat bu­nun Ana­ya­sa des­tek­li si­ya­sal kim­li­ğe dö­nüş­tü­rü­le­me­ye­ce­ği; ikin­ci­sin­de ise din­dar­lı­ğın ola­ğan bir du­rum ol­du­ğu, fa­kat ge­ne di­nin si­ya­sal kim­li­ği be­lir­le­me­de bir rol oy­na­ya­ma­ya­ca­ğı di­le ge­ti­ri­li­yor­du. Şa­yet bi­lim­sel­li­ği­mi­zi de­vam et­ti­re­cek­sek, her iki so­ru­nun da bu ka­dar ko­lay çö­zü­me ka­vuş­tu­ru­la­ma­ya­ca­ğı or­ta­da­dır.
Bir­kaç yıl ön­ce, Türk si­ya­si dü­şün­ce­si­nin zir­ve isim­le­rin­den Prof. Ke­mal Kar­pat ile söy­le­şi­yor­duk. Dob­ru­ca’da do­ğup bü­yü­yen, son­ra üni­ver­si­te tah­si­li­ni Tür­ki­ye’de ya­pıp ABD’ye gi­den ve ora­da za­na­atı­nın bü­yük isim­le­ri ara­sı­na gi­ren ta­rih­çi-sos­yal bi­lim­ci­nin, “Ni­çin ho­ca­lı­ğı­nı­zı Tür­ki­ye’de de­ğil de ABD’de sür­dür­dü­nüz?” so­ru­su­na ce­va­bı sar­sı­cıy­dı: “Dob­ru­ca’da, bü­tün Ru­me­li’de, Türk ile Müs­lü­man ay­nı şey­di. Kar­şı­mız­da ise, ken­di­ni mo­dern, me­de­ni fi­lan di­ye ta­nım­la­yan ‘Av­ru­pa­lı’ var­dı. Biz bu bi­linç­le bü­yü­dük. Tür­ki­ye’ye ge­lin­ce, Türk ile Müs­lü­man’ın ay­rı an­lam­lar­da kul­la­nıl­dı­ğı­nı gör­dük. Ne­ti­ce­de, Türk ka­la­bil­mek için Ame­ri­ka’ya git­tim. Ora­da ra­hat­ça Türk­leş­tim!”
Türk ol­mak, ni­çin ve na­sıl Müs­lü­man ol­mak­la öz­deş ola­bi­lir? Bu­gü­nün genç­le­ri için an­la­şıl­ma­sı bi­raz zor gi­bi gö­zü­ken bu me­se­le, Bu Ül­ke’de yüz yıl ön­ce­si­ne ka­dar ya­şa­yan in­san­lar için ek­mek ka­dar, su ka­dar ta­bi­iy­di. Yir­min­ci yüz­yıl baş­la­rın­da, Sa­id Ha­lim Pa­şa şöy­le ya­zı­yor­du: “Her mil­le­tin ka­nun ve an’ane­le­ri, üze­rin­de ya­şa­dı­ğı top­rak­tan da­ha kıy­met­li bir ma­ne­vi va­tan­dır. Çün­kü in­san top­lu­luk­la­rı­nı mil­let ha­li­ne ge­ti­ren on­lar­dır. Baş­ka bir kav­min ta­hak­kü­mü al­tı­na dü­şen mil­let, top­ra­ğı­nı de­ğil, ka­nun ve an’ane­le­ri­ni kay­bet­ti­ği için ba­ğım­sız­lı­ğın­dan olur. Üze­rin­de ya­şa­dı­ğı top­ra­ğı ço­ğu za­man ter­ke mec­bur ol­ma­dı­ğı ve bel­ki de on­dan da­ha da faz­la is­ti­fa­de et­ti­ği hal­de esir­dir, çün­kü mil­li de­ğer­le­ri­ni kay­bet­miş­tir.”
Mil­let, mil­li­yet, mil­li de­ğer­ler… bu­gün ye­ni baş­tan ta­nım­lan­ma­sı ge­re­ken kav­ram­lar­dır. Ulus, sı­nır­la­rı bel­li bir top­rak (va­tan) için­de ya­şa­yan in­san­lar­dır. Oy­sa mil­le­tin yur­du sa­de­ce va­tan de­ğil, ta­rih­tir. Ker­kük’ü Di­yar­ba­kır’dan, Bah­çe­sa­ray’ı Er­zu­rum’dan, Sa­ray­bos­na’yı Edir­ne’den ay­rı ta­hay­yül eden; uzun va­de­de ne Di­yar­ba­kır’ı el­de tu­ta­bi­lir, ne de Er­zu­rum ve Edir­ne’yi.
Bi­lim­sel ger­çek şu­dur: Mo­dern Türk dev­le­ti, mil­le­tin ta­rih­le ba­ğı­nı kes­ti. Da­ha doğ­ru­su, hâ­kim Av­ru­pa dev­let­le­ri­ne, mil­le­tin yur­du­nun ta­rih de­ğil va­tan (sı­nır­la­rı­nı Efen­di­le­rin ka­bul et­ti­ği bir top­rak par­ça­sı) ol­du­ğu ta­ah­hü­dün­de bu­lun­du. Bu­gün­se, gü­nün “Av­ru­pa”sı kar­şı­sın­da va­ta­nı el­de tut­ma­ya ça­ba­lı­yor. Çün­kü sı­nır­lar ye­ni baş­tan çi­zil­mek is­te­ni­yor ve “dev­let” ipin ucu­nu ka­çır­mış ol­du­ğu­nu his­se­di­yor. İçe­ri­de­ki ye­gâ­ne da­ya­na­ğı olan mil­le­ti çok ya­kın za­man­da bi­le “iç düş­man” ilan ede­cek ka­dar ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı ya­şa­mış, Mil­let ise böy­le bir dev­le­te kar­şı, Av­ru­pa­lı Efen­di­le­re sı­ğın­ma­nın ça­re ola­bi­le­ce­ği veh­mi­ne ka­pıl­mış­tı. Hü­la­sa, Mil­let ile Dev­let bu­gün ye­ni bir mi­sak çer­çe­ve­sin­de bu­luş­tu­ru­la­maz­sa, iki­si­nin de ge­le­ce­ği ka­ran­lık­tır.
Bu­luş­ma­yı en­gel­le­yen ger­çek sa­ik ne? Ke­mal Ta­hir’in ce­va­bı: Ba­tı­lı­lar, ida­re­ci kad­ro­la­rı­mı­zın her ba­sa­ma­ğıy­la iliş­ki için­de. “Ye­ni halk kad­ro­la­rı­na git­mek de­mek bun­lar­la açık­ça bo­ğuş­ma­ya gir­mek de­mek­tir. Ba­tı­lı­laş­ma ta­ri­hi­miz­de hiç­bir ida­re, hiç­bir dev­let ada­mı şim­di­ye ka­dar gö­ze ala­ma­dı bu­nu.” Şim­di gö­ze alı­yor mu­yuz? Asıl me­se­le bu­dur!

Paylaş Tavsiye Et