BİR Asya gücü olan Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından tek süper güç olarak kalan Amerika Birleşik Devletleri, çeşitli manevralarla şimdilerde sarsılma işaretleri veren bu pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor. Avrasya anakarasından Atlantik ve Pasifik Okyanusları ile ayrılan ABD, Irak işgali ile Orta Doğu petrollerinin akış güzergâhını kontrolüne alarak önemli bir avantaj yakaladı. ABD Başkanı George W. Bush’un 1-5 Mart’ta gerçekleştirdiği Güney Asya gezisi esnasında Hindistan ile ülkesi arasında sivil nükleer teknoloji alanında işbirliği yapılmasını öngören bir anlaşma imzalaması, Amerika’nın küresel hegemonyasını korumak için yaptığı sert bir hamle olarak değerlendirilebilir. Bu anlaşma ile ABD, Asya merkezli potansiyel rakipleri olan Çin, Hindistan ve Rusya arasında bir blok oluşmasının önüne geçmeyi şimdilik başarmış görünüyor.
Bush, Amerikan basınında günler öncesinden tartışılmaya başlanan Güney Asya gezisine, Taliban güçlerinin Hamid Karzai hükümetine ve yabancı askerî hedeflere yönelik saldırılarının son dönemde artış gösterdiği Afganistan’a sürpriz bir ziyaret düzenleyerek başladı. 1959’daki Dwight Eisenhower’ın ziyaretinden sonra Afganistan’a ayak basan ilk Amerikan başkanı olan Bush, sadece dört saat kaldığı ülkede Karzai ve diğer yetkililerle görüştü, Bagram hava üssünü ziyaret etti ve Kabil’deki yeni Amerikan büyükelçiliğinin açılışını yaptı. Bu kısa ama sembolik değeri yüksek ziyaretin ardından da gezisinin ana durağı olan Hindistan’a geçti.
Eylül 2005 tarihli sayımızda Hindistan Başbakanı Manmohan Singh’in Temmuz’daki ABD ziyareti sırasında, iki ülke arasında sivil amaçlı nükleer teknoloji işbirliğine gidilmesi yönünde anlaşmaya varıldığından bahsetmiştik. Singh ile Bush’un 18 Temmuz’da Beyaz Saray’da ortak bir açıklama yaparak ana hatlarını ortaya koydukları anlaşma üzerindeki müzakereler Bush’un ziyaretine dek sürdü. Sorun Hindistan’ın nükleer faaliyetlerinde sivil-askerî ayrımına gitmek istemesi ve askerî alanda denetimi kesinlikle kabul etmemesiydi. Bush anlaşmanın açıklanmasına iki saat kala devreye girerek sivil-askerî ayrımının Hindistan’ın istediği şekilde kabul edilmesini sağladı. Singh ile Bush2 Mart’ta Yeni Delhi’deki Haydarabad Köşkü’nde anlaşmayı tüm dünyaya ilan ettiler. Bush, ABD’nin uzun yıllardır uyguladığı nükleer politikasında bir kırılma anlamına gelen bu anlaşmayı tarihî bir olay olarak nitelendirdi.
Anlaşma uyarınca Hindistan mevcut 22 nükleer reaktörünün sivil amaçlı olarak sınıflandırdığı 14’ünü Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın (IAEA) denetimine açacak. ABD de Hindistan’ın gittikçe artan enerji ihtiyacını karşılaması için yeni kurulacak nükleer enerji santrallerine teknolojik destek sağlayacak. Üstelik Hindistan, 1968-Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı (Non-Proliferation Treaty) imzalamak zorunda kalmayacak.
Ancak anlaşmanın uygulanabilmesi için Kongre’de onaylanması, Kongre’nin onaylayabilmesi için de 1978’de çıkan ve NPT’yi imzalamayan ülkelere ABD’nin sivil ya da askerî nükleer teknoloji sağlamasını yasaklayan yasayı değiştirmesi gerekiyor. Tam da burada işler çatallaşıyor. Gerek Demokratlardan gerekse de Bush’un Cumhuriyetçi Parti’sinden gelen Kongre üyeleri arasında bu anlaşmanın ABD’nin aleyhine olduğunu düşünenlerin sayısı oldukça fazla. Kongre’yi ikna etmenin çok zor olacağını kendisi de kabul eden Bush, bu anlaşma ile nükleer enerjiyi yoğun olarak kullanan Hindistan’a nükleer teknoloji transferi yaparak fosil yakıtlara olan talebini azaltıp petrol ve doğalgaz fiyatlarını yükseltmesinin önüne geçmeyi hedeflediklerini anlattı. Şüphesiz bu açıklama bir gerçeğe işaret etmektedir. Ancak ABD’nin İran’ı nükleer teknolojiden vazgeçirmek için tabir-i caizse dünyayı seferber ettiği bir esnada Hindistan’la nükleer enerji alanında işbirliğine girmesinin arkasındaki asıl neden, Çin’i çevreleme ve dengeleme isteğidir.
Bush’un son durağı, Hindistan’ın düşman kardeşi ve ABD’nin terörle mücadelesinin ana üssü olan Pakistan’dı. Bush, tıpkı Hindistan gibi NPT’yi imzalamayan bir nükleer güç olan Pakistan’ın benzer bir anlaşma talebini reddetti. Bush İslamabad’da Pakistan Cumhurbaşkanı General Pervez Müşerref ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, Pakistan’ın talebinin reddedilmesinin nedenini, Hindistan ile Pakistan arasında farklar bulunması gibi diplomaside az rastlanır ölçüde net bir açıklamayla ortaya koydu. Bush’un Pakistan’a hediyesi terörle mücadeledeki çabalarından memnun olduklarını söylemekten ibaretti. The New York Times’ın 7 Mart tarihli başyazısında tespit ettiği gibi, bu çifte standartlı tavır, ABD’nin terörle mücadelesine verdiği sınırsız destek yüzünden ülkesinde büyük bir halk kesiminin öfkesini çeken Müşerref’i utandırdı ve oldukça zor durumda bıraktı. Müşerref’in Pakistan halkını teskin etmekte artık daha fazla zorlanacağı ortada. Çin’in bu noktada Hindistan’ın elde ettiği avantaja karşı yakın ilişki içinde olduğu Pakistan’a nükleer teknoloji alanında zaten yapmış olduğu yardımları arttırması da kuvvetle muhtemel.
Soğuk Savaş döneminde, Bağlantısızlar Grubu’nda yer alarak, ABD ile SSCB arasında çıkan sorunlarda ya tarafsız kalan ya da Sovyetler’den yana tavır sergileyen Hindistan ile ABD’nin ilişkileri oldukça soğuk kalırken, Pakistan ABD’nin en yakın müttefiklerinden biriydi. Soğuk Savaş sonrasında da Pakistan ile ABD’nin yakın ilişkisi devam etti. Ve 11 Eylül’den sonra Pakistan ABD’nin terörle mücadelesinde kilit ülke haline geldi. Ancak küreselleşmeye çok çabuk ayak uyduran ve özellikle bilişim teknolojisinde çok uluslu şirketlerin başlıca yatırım sahası haline gelen Hindistan’ın, bir milyarı aşkın nüfusu, gittikçe büyüyen ekonomisi ve askerî gücü ile Çin’in Asya’daki etkisini dengeleyecek yegane ülke konumuna yükselmesi, ABD’nin ibresini bu ülkeden tarafa çevirmesini sağladı.
ABD’nin bu keskin manevrasına karşı Rusya’nın cevabı gecikmedi. 21-22 Mart’ta yaklaşık 1000 kişilik bir heyetle Çin’i ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin ile Rusya arasında 30 ekonomik anlaşma imzaladı. Bunlar içinde enerji alanındaki iki anlaşma öne çıktı. Putin bu anlaşmalara göre önümüzdeki beş yıl içinde Sibirya’dan Çin’e doğalgaz taşıyacak yeni bir boru hattı inşa edileceğini açıkladı. Çin bölgesel rakibi Japonya’nın Rusya ile 2004’te Sibirya’dan Pasifik’teki Nakhodka Limanı’na ulaşacak bir petrol boru hattının inşası konusunda anlaşmalarından itibaren, bu hattın bir şubesinin Çin’e uzanması için Rusya’yı ikna etmeye çalışıyordu. Putin, Çin ile bu hat konusunda da anlaştıklarını açıkladı.
Asya merkezli hegemonya mücadelesinde hamleler ardı ardına geliyor. Kafalardaki en önemli soru, gittikçe kızışan bu oyunun önünde sonunda silahlı bir mücadeleye dönüşüp dönüşmeyeceği ve diğer ülkelerin fillerin tepişmesinde her zaman ezilen taraf olan çim konumundan çıkıp çıkamayacaklarıdır.
Paylaş
Tavsiye Et