Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2006) > Dünya Siyaset > Lübnan’a gitmemiş bir Türkiye
Dünya Siyaset
Lübnan’a gitmemiş bir Türkiye
Yasin Aktay
İS­RA­İL’İN Lüb­nan’a yö­ne­lik yo­ğun sal­dı­rı­la­rı her gün on­lar­ca si­vi­lin ca­nı­nı alır­ken, bü­tün dün­ya bölgeye seyirci kaldı. Bir­kaç kez bir ara­ya ge­len Av­ru­pa­lı ül­ke­ler ve­ya Bir­leş­miş Mil­let­ler’e bağ­lı ini­si­ya­tif­ler, bı­ra­kın İs­ra­il’in si­vil­le­re yö­ne­lik öl­çü­süz şid­de­ti­ne kar­şı bir kı­na­ma ka­ra­rı­nı, bu sal­dı­rı­la­rı dur­dur­ma­ya dö­nük bir ateş­kes çağ­rı­sı­nı bi­le çı­ka­ra­ma­dı. En son Ro­ma’da top­la­nan Av­ru­pa­lı ül­ke­ler, son­ra­dan an­la­şıl­dı­ğı ka­da­rıy­la, Tür­ki­ye’nin ıs­rar­la­rı so­nu­cun­da si­vil­le­re yö­ne­lik sal­dı­rı­la­rın dur­du­rul­ma­sı­nı is­te­yen bir ifa­de­yi so­nuç met­ni­ne ko­ya­bil­di­ler. Bü­tün dün­ya­da nef­ret­le kar­şı­la­nan Ka­na kat­lia­mı için bi­le bir kı­na­ma çı­ka­rı­la­ma­dı. Özet­le, sal­dı­rı­lar de­vam eder­ken ya­pı­lan tüm ateş­kes gi­ri­şim­le­ri, ABD ve İs­ra­il’in plan­la­rın­da­ki ıs­rar­la­rı ne­de­niy­le so­nuç­suz kal­dı.
İs­ra­il’in ABD’den güç­lü bir des­tek, hat­ta teş­vik ala­rak sür­dür­dü­ğü öl­çü­süz ve ku­ral ta­nı­maz sal­dı­rı­la­rı an­cak Hiz­bul­lah’ın di­re­ni­şi dur­du­ra­bil­di. Bu di­re­ni­şin her ge­çen gün İs­ra­il’e da­ha faz­la za­rar ve­re­ce­ği an­la­şıl­dı­ğın­da, İs­ra­il’in tav­rı ve sa­va­şın sey­ri de­ğiş­ti. İs­ra­il, bu sa­vaş­tan bir mağ­lu­bi­yet hük­mü ilan et­tir­me­den çe­kil­me­nin yol­la­rı­nı ara­ma­ya baş­la­dı. BM Ba­rış Gü­cü’nün Lüb­nan’a ko­nuş­lan­dı­rıl­ma­sı, bu çe­kil­me­de­ki mağ­lu­bi­yet hük­mü­nü ka­muf­le et­me­ye ya­ra­ya­cak­tı.
BM Ba­rış Gü­cü’nün ger­çek­te ki­min işi­ne ya­ra­ca­ğı Tür­ki­ye’de de çe­tin bir tar­tış­ma ko­nu­su ol­du. BM’nin ateş­ke­si sağ­la­yan ve Ba­rış Gü­cü ko­nuş­lan­dı­rıl­ma­sı­nı dü­zen­le­yen 1701 sa­yı­lı ka­ra­rı hiç­bir şe­kil­de böy­le bir ifa­de içer­me­di­ği hal­de, bu gü­cün tek mis­yo­nu­nun Hiz­bul­lah’ı si­lah­sız­lan­dır­mak ol­du­ğun­da ıs­rar edil­di ve bu ne­den­le Tür­ki­ye’nin Ba­rış Gü­cü’ne kat­kı­da bu­lun­ma­sı­na mu­ha­le­fet edil­di. Oy­sa Hiz­bul­lah bi­le 1701 sa­yı­lı ka­rar met­ni­ne gü­ve­ne­rek, Ba­rış Gü­cü’nün ken­di­si­ni si­lah­sız­lan­dır­mak gi­bi bir mis­yon üst­le­ne­ce­ği en­di­şe­si­ni as­la ta­şı­ma­dı. Hiz­bul­lah’ın ru­ha­ni li­de­ri Fad­lal­lah, bu Ba­rış Gü­cü­’nün ama­cı­nın ol­sa ol­sa “İs­ra­il’in her­han­gi bir sal­dı­rı­sı­na kar­şı Lüb­nan’ın sı­nır­la­rı­nı ko­ru­mak ve Lüb­nan için­de hu­zu­ru sağ­la­mak” ol­du­ğu­nu be­lirt­ti. Baş­ka bir ifa­dey­le Hiz­bul­lah’ın Ba­rış Gü­cü’nden bek­len­ti­si, İs­ra­il ve Lüb­nan ara­sın­da tam­pon bir güç ol­ma­sı, ya­ni İs­ra­il’in tek­rar Lüb­nan’a sal­dır­ma­sı ih­ti­ma­li­ne kar­şı, Lüb­nan hal­kı­nı ko­ru­ma­sı­dır.
Fad­lal­lah’ın da de­di­ği gi­bi, Lüb­nan ve İs­ra­il ara­sın­da­ki bü­tün ça­tış­ma­lar­da sal­dı­ran ta­raf hep İs­ra­il ol­du. Do­la­yı­sıy­la Ba­rış Gü­cü eğer ‘ba­rış’ı ko­ru­ya­cak­sa asıl ça­tış­ma ih­ti­ma­li olan ta­raf   -her ne ka­dar Ba­rış Gü­cü’nün böy­le bir ça­tış­ma­yı gö­ze al­ma­sı bek­len­me­se de- İs­ra­il’dir. Öte yan­dan, Ba­rış Gü­cü’ne ger­çek­ten de Hiz­bul­lah’ı si­lah­sız­lan­dır­mak ve­ya et­ki­siz ha­le ge­tir­mek gi­bi bir gö­rev ve­ril­me­si­ni bek­le­mek saç­ma olur. İs­ra­il’in ya­pa­ma­dı­ğı­nı, her bi­ri ça­tış­ma ris­ki ko­nu­sun­da bü­yük çe­kin­ce­le­re sa­hip, gö­re­vi en kü­çük sıy­rık­la­ra bi­le ma­ruz kal­ma­dan ta­mam­la­mak­tan baş­ka bir şey dü­şün­me­yen ül­ke­le­rin ka­tı­lı­mıy­la sağ­lan­mış bir Ba­rış Gü­cü’nün ya­pa­bi­le­ce­ği­ni her­hal­de İs­ra­il bi­le bek­le­mez. Bu du­rum­da Ba­rış Gü­cü’nün, fii­li bir et­ki­si ve­ya kat­kı­sın­dan zi­ya­de, an­cak sem­bo­lik bir an­la­mı­nın ola­ca­ğı­nı söy­le­ye­bi­li­riz.
Ba­rış Gü­cü’nün Lüb­nan’a ko­nuş­lan­dı­rıl­ma­sı her şey­den ön­ce BM için, ken­di meş­ru­iye­ti­ni res­to­re et­me­nin bir yo­lu­dur. Da­ha ön­ce Irak iş­ga­lin­de et­ki­siz ha­le ge­ti­ri­len, İs­ra­il sal­dı­rı­la­rı es­na­sın­da ise ta­ma­men dev­re dı­şı bı­ra­kı­lan Ba­rış Gü­cü’nün bu yol­la tek­rar iş­lev­sel­leş­ti­ril­me­si söz ko­nu­su­dur. Sa­vaş es­na­sın­da İs­ra­il’in bir sal­dı­rı­sın­da 4 ele­ma­nı öl­dü­rü­len BM, bu ola­yı kı­na­ya­ma­mış­tı bi­le. BM’nin bir ulus­la­ra­ra­sı ku­rum ola­rak bu ka­dar çok et­ki­siz­leş­ti­ril­me­si dün­ya dü­ze­ni açı­sın­dan teh­li­ke­li bir boş­luk do­ğu­ru­yor. Her ne ka­dar çok bü­yük öl­çü­de ABD’nin gü­dü­mün­dey­se de, bu ku­ru­mun var­lı­ğı­na, kuş­ku­suz da­ha de­mok­ra­tik­leş­me­si zo­run­lu­lu­ğuy­la bir­lik­te, şid­det­le ih­ti­yaç var. Unut­ma­ya­lım ki, Tür­ki­ye’nin sa­vaş sü­rer­ken yü­rüt­tü­ğü ve özel­lik­le İs­lam dün­ya­sın­da tak­dir­le kar­şı­la­nan dip­lo­ma­tik ça­ba­la­rı­nın bü­yük ço­ğun­lu­ğu, bu ku­ru­mu da­ha et­ki­li ça­lış­ma­ya da­vet et­mek­ten iba­ret­ti. So­nuç­ta İs­ra­il’in bir ye­nil­gi gö­rün­tü­sü ver­me­den ge­ri çe­kil­me ara­yış­la­rın­da bu­luna­bil­di­ği ad­res de, yi­ne sa­vaş es­na­sın­da uya­rı­la­rı­na ka­yıt­sız kal­dı­ğı BM ol­du.
Doğ­ru­su Tür­ki­ye’nin ala­ca­ğı ka­rar­da Ba­rış Gü­cü’ne ka­tıl­ma ko­nu­sun­da­ki ge­rek­çe­si, do­la­yı­sıy­la ni­ye­ti be­lir­le­yi­ci ol­ma­lıy­dı. Tür­ki­ye’nin ka­tı­lım ge­rek­çe­si bir ko­yup beş al­mak­sa ta­bii ki bu­na şid­det­le mu­ha­le­fet et­mek ge­re­kir­di. Ama ne hü­kü­met ne de mu­ha­lif­ler Tür­ki­ye’nin Lüb­nan’da ni­çin bu­lun­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği­ne da­ir di­şe do­ku­nur bir ge­rek­çe ile­ri sü­re­bil­di. İfa­de edi­len ge­rek­çe­ler Tür­ki­ye’yi si­ya­set me­le­ke­si ol­ma­yan, hat­ta ol­ma­ma­sı ge­re­ken bir ak­tör ola­rak res­met­mek­ten öte­ye git­me­di. Oy­sa Lüb­nan’da İs­ra­il sal­dı­rı­la­rı­nın baş­la­dı­ğı an­dan iti­ba­ren, için­de Tür­ki­ye’nin yer al­dı­ğı ini­si­ya­tif­ler, onun ba­rış son­ra­sın­da ora­da bu­lun­ma­sı­nı ka­çı­nıl­maz ha­le ge­tir­di. Bel­ki de baş­ka hiç­bir ge­rek­çe ve­ya bek­len­ti­ye ta­kı­lıp kal­ma­ya ge­rek yok: Tür­ki­ye, ateş­ke­sin sağ­lan­ma­sı ve İs­ra­il sal­dı­rı­la­rı­nın kı­nan­ma­sı yö­nün­de en yo­ğun ça­lış­ma ya­pan ül­ke ol­du.
İşin özü, Tür­ki­ye ken­di ça­ba­la­rı­nın bu ka­dar et­ki­li ol­du­ğu bir sü­re­cin do­ğal so­nu­cu olan yü­küm­lü­lük­ler­den ka­ça­maz­dı. Ba­rış Gü­cü’nün ken­di­si­nin sem­bo­lik­ten öte bir an­la­mı­nın ol­ma­ya­ca­ğı­nı her­kes bi­li­yor ve yıl­lar­dır bu gü­cün kü­çük bir bi­ri­mi yi­ne son de­re­ce et­ki­siz bir un­sur ola­rak Lüb­nan’da za­ten bu­lu­nu­yor. Sem­bo­lik bir gü­ce sem­bo­lik an­lam­la­rı olan ak­tör­le­rin ka­tı­lı­mı bek­le­nir.
Ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­le­rin bi­raz sos­yal iliş­ki­le­ri an­dır­dı­ğı söy­le­ne­bi­lir. Hiç­bir bek­len­ti ve­ya çı­kar ol­maz­sa bi­le sos­yal iliş­ki­le­rin, sta­tü­le­rin ve­ya rol­le­rin ge­re­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­mek­ten ge­ri du­ru­la­maz. Do­la­yı­sıy­la asos­yal bir ül­ke kim­li­ğine sa­hip ol­ma­yan Tür­ki­ye, bey­nel­mi­lel bir ba­rış gü­cü­nün dı­şın­da kal­mak için ma­ze­ret bu­la­maz­dı. Çün­kü ge­li­nen nok­ta­da Lüb­nan’a git­me­miş bir Tür­ki­ye’yi her­ke­sin göz­le­ri arar­dı.

Paylaş Tavsiye Et