HAKKINDAKİ yolsuzluk iddiaları nedeniyle Temmuz ayında görevinden istifa edeceğini açıklayan İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Kadima Partisi genel kurulunun 17 Eylül’de Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’yi yeni genel başkan seçmesiyle koltuğunu bıraktı. Koalisyon kurmak için görüşmelere başlayan Livni, eğer başarabilirse, Golda Meir’den sonra İsrail’in ikinci kadın başbakanı olacak. Ancak Livni’nin koalisyon kurup kuramayacağı ya da İsrail’in erken seçime gidip gitmeyeceği şimdilik belirsiz. Kadima’nın yeni lideri koalisyon kursa bile yeni hükümetin siyasal meşruiyetinin sorgulanacağı muhalefetin yaptığı açıklamalardan belli. Bu durum ülkeyi yakın gelecekte bir erken seçime sürükleyebilir.
Livni’nin başbakanlık koltuğuna büyük bir ihtimalle oturacak olması beraberinde önemli soruları getiriyor. Çünkü İsrail’deki yönetim değişikliği sadece Filistin’i değil, Lübnan’ı, İran’ı, Suriye’yi ve elbette Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin arabuluculuğunda Suriye ile gerçekleştirilen barış görüşmelerinin bu yönetim değişikliği ile kesintiye uğrayıp uğramayacağı önemli bir soru işaretiyken, benzer bir sorgulama Hamas’la yapılan barış görüşmeleri için de söz konusu.
Üstelik 41 yaşında politikaya atılan Kadima’nın yeni liderinin geçmişine dair Türk basınında çıkan haberler şüpheleri körüklüyor. Livni’nin geçmişte MOSSAD üyesi olarak Paris’te yaptığı çalışmalar değil sadece söz konusu olan. Ayrıca ebeveyni de, İsrail’in kuruluşu öncesinde en şiddetli terörist eylemleri gerçekleştiren yeraltı örgütü IRGUN’un önde gelenleri arasında yer almış. Hatta Livni’nin babası Etyan’ın mezar taşında “Burada IRGUN’un operasyon şefi yatıyor” diye yazıyor ve buraya bir de “Büyük İsrail” haritası yerleştirilmiş.
“Büyük İsrail Projesi Artık Bitti”
“Büyük İsrail Projesi bitmiştir, artık böyle bir şey yok. Her kim böyle bir şeyi hâlâ söylerse ancak kendini kandırır.” Bu sözler Olmert’e ait. Livni’nin babasının mezar taşına nakşedilmiş bir projenin artık gerçekçi olmadığını Olmert’in ilan etmesi belki de kaderin bir cilvesi. Ancak dünya hızla değişiyor. Bölgesel ve iç dengelerde yaşanan hızlı değişim İsrail için pek de umut vaat etmiyor. Bu yüzden Livni’nin ne kadar şahin olduğu, İsrail için neler tasarladığı ve hangi umutları taşıdığı, ABD’nin Irak ve Ortadoğu’ya müdahalesindeki başarısızlık sonrası realist tonların ağırlık kazandığı günümüzde çok da önem arz etmiyor. Diğer yandan Livni’nin siyasi geçmişiyle bağını kopardığı, merkez sağ çizgiye geldiği, özellikle son yıllarda barış çabalarına yaptığı katkı gözden kaçırılıyor. Nitekim Filistinlilerin Livni’nin yeni genel başkan olmasından duydukları memnuniyet, Suriye’nin Teşrin gazetesi üzerinden “Mossad’ın Güvercini barış istiyorsa bulacaktır” diyerek görüşmelere açık kapı bırakması ve Başbakan Erdoğan’ın “İsrail’deki yönetim değişikliğinin barış görüşmelerini etkileyeceğini düşünmüyorum” şeklindeki sözleri Kadima’nın yeni lideri ile ilgili olumlu izlenimi ortaya koyuyor. Çünkü Livni, İsrail içindeki tüm hassas siyasi dengelere karşın Kudüs’ün başkent olarak paylaşılması ve iki devletli çözümün barış için kaçınılmaz olduğu gerçeğini kabullenmiş görünüyor. Seçimden önce delegelerine gönderdiği mektup aslında bunun kanıtı. Livni, seçim vaadinin temelini oluşturan mektubunda “Filistin yönetimiyle nihai barış için çalışacağım” diyor. Livni’nin geldiği bu realist nokta, İsrail Devleti’nin son yıllarda yüzleştiği tehditler ve bunlarla baş edememenin getirdiği çaresizliğin ürünü.
Lübnan Savaşı Dönüm Noktası
İsrail’in 2006 Temmuz’unda Lübnan’a karşı açtığı savaş, aslında Tel Aviv için önemli bir dönüm noktasıydı. Çünkü öncesinde Ortadoğu’da İsrail’in güvenliğini derinden etkileyen çok önemli değişimler oldu. Geçtiğimiz ay içeriği ile ilgili bilgi verilen ve Şubat 2009’da ABD’deki yeni başkanın masasına konacak olan “Küresel Trendler 2025 Raporu” bu değişimi şu sözlerle özetliyor: “İran’ın en önemli düşmanları komşularıydı. Ancak biz Afganistan’da Taliban’ı, Irak’ta da Saddam Hüseyin’i devirerek Tahran’ın etkisinin tüm Ortadoğu’ya yayılmasına katkı sağladık.” ABD’nin 2003’te Irak’a yaptığı müdahaleden en kârlı çıkan ülkenin İran olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok. Çokça tartışılan Şii hilal konusu bir kenara, İsrail’i yakından ilgilendiren bir Şii nüfuzu hemen kuzey sınırında güç kazandı. İsrail, ABD’nin etkin nüfuzu yavaş yavaş ortadan kalkarken kuzeyinde İran’ın desteklediği Hizbullah tehdidiyle başbaşa kaldı. Bölgedeki değişimin kendi aleyhine olduğunu gören İsrail, Hamas’la arasında yaşanan çatışmaya Hizbullah’ın da katılmasını fırsat bilerek Lübnan’a savaş açtı. Öncelikli amaç, sınırının kuzeyinde konuşlanmış Hizbullah tehdidini ortadan kaldırarak kendisine bir yaşam alanı açmaktı. Ancak olmadı. İsrail Lübnan’da hiçbir şey elde edemedi. Kaçırılan askerlerini geri alamadı ve ağır kayıplar vererek geri çekildi. İsrail ordusu, Lübnan’dan çekilirken geriye sadece yıkılmış şehirler ya da ölü askerler değil, yenilmezlik imajını da bıraktı.
İşte bu, İsrail gibi dört tarafı gerçekten düşmanlarla çevrili bir ülkenin kaldırabileceği bir yük değil. Bölgeyi yakından izleyenler bu yenilginin ve krizi yönetememenin İsrail toplumunda ciddi bir travma yarattığı konusunda hemfikir. Mayıs ayında gerçekleştirilen 60. kuruluş yıldönümü toplantılarında sık sık şu sorular soruldu: “Nerede hata yaptık? Neden hâlâ bu noktadayız?”
İsrail uluslararası arenada da yalnızlaşan bir ülke. En önemli müttefiki ABD’nin, Haziran’da İran ile ilgili nükleer sorunda “askerî seçenek masada” söylemini terk ederek AB ile ortak bir çizgiye geldiğini, “daha sert yaptırımlar” konusunda Brüksel ile uzlaşıya vardığını hatırlamak gerekir. Buna ABD Genelkurmay Başkanı Michael Mullen’in ertesi ay Tel Aviv’e gerçekleştirdiği ziyarette “Washington’ın bilgisi haricinde İran’a yönelik bir operasyondan kaçının” şeklindeki uyarısını ve İsrail basınında çıkan “ABD İsrail’i terk etti” şeklindeki yorumları da eklemeliyiz.
Livni Zor Bir Pozisyonda
Tüm bunlara rağmen İsrail hâlâ aşırı sağın etkili olabildiği bir ülke. Özellikle kabinenin kurulması aşamasında Livni’nin aşırı sağ partilerin hassasiyetlerini dikkate alması sürpriz olmayacak. Livni sağ partileri ikna edip dengeli bir koalisyon kurduğunda yine de gelecekte şu ikilemle karşılaşacaktır: Bölge jeopolitiğinin kendisine dayattığı gerçekler ve İsrail siyasetinde etkisi azımsanmayacak sağ siyasetin beklentileri… Livni’nin olası başbakanlığının bölgeyi nasıl etkileyeceği ile ilgili kehanette bulunmak oldukça güç. Çünkü İsrail içerideki karmaşık yapısıyla sürprizlere açık bir ülke. Ortadoğu da öyle. Ancak Livni’nin MOSSAD geçmişine atıf yapıp İsrail’in hırçınlaşacağını savunmak, bölgesel gerçekleri göz ardı etmek olur. Hiç kimse Filistin ile ilgili kesin ve yakın bir çözüm beklemiyor; ancak Suriye ile yapılan barış görüşmelerinin kesintiye uğrayacağını ve İran’a yönelik sert bir tutum takınılacağını ileri sürmek de bölgesel gerçeklerle uyuşmuyor.
Paylaş
Tavsiye Et