Enrico Macias
Yapım: EMI Music France, 2000
1938’de Cezayir’in Constantine şehrinde dünyaya gelen Fransa Yahudisi şarkıcı Enrico Macias (Gaston Ghrenassia), müzisyen bir ailenin içine doğdu. Babası Endülüs Arap müziği icra eden bir orkestrada keman virtüozu idi. Çocukluğundan itibaren gitar çalmaya başlayan Gaston, 15 yaşında orkestrada görev aldı ve bir süre sonra da orkestra şefi Cheick Raymond’ın yerini aldı. 1961 senesinde Cezayir Özgürlük Savaşı patlak verdi ve aynı yıl Raymond öldürüldü. Durum Cezayir’in Yahudi vatandaşları için pek de iç açıcı değildi. Bunun üzerine Gaston (Macias), hanımı (Raymond’ın kızı Suzy) ile beraber Fransa’da sürgün hayatı yaşamaya başladı. Paris’e vardığında kariyerini müzik alanında sürdürmeye karar verdi. Kabarelerde ve Fransız kahvehanelerinde icra edilen yepyeni bir Fransızca repertuvar meydana getirdi. “Adieu mon pays” başlıklı ilk kaydını 1962 yılında gerçekleştirdi ki, bu şarkıyı Fransa’ya sürgüne giderken gemide yazmıştı. 1964’te sanat hayatındaki adını “Enrico Macias” olarak değiştirerek Lübnan, Yunanistan ve Türkiye’yi ziyaret etti. O tarihten itibaren dünyanın pek çok ülkesini gezdi, konserler verdi. En beğenilen şarkılarını Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Arapça, İbranice ve Türkçe olarak söyledi; bütün dünyada şarkıları dilden dile dolaştı. Amerikalı dinleyicilerinin huzuruna ilk defa 17 Şubat 1968’de çıktı. 1976’da Altın Plak Ödülü’ne layık görüldü. 1980 yılında BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim tarafından “Barışın Şarkısını Söyleyen Adam” olarak adlandırıldı. 1997’de ise Kofi Annan onu “Barış ve Çocukların Savunulmasından Sorumlu Serbest Büyükelçi” olarak nitelendirdi. 2003 yılında, oğlu Jean-Claude Ghrenassia’nın prodüktörlüğünde “Oranges Amères” başlıklı yeni albümünü piyasaya çıkaran Macias, geçtiğimiz ay Türkiye’ye gelerek Ajda Pekkan’la birlikte 6 Temmuz gecesi Parkorman’da aynı sahneyi paylaştı. Macias’ın 60’tan fazla şarkısı üzerine Türkçe sözler yazılarak birçok Türk şarkıcı tarafından seslendirildiğini biliyoruz. Bunlardan bu albümde rastladığımız önemli örnekler ise şöyle sıralanıyor: “L’Oriental” (Berkant, “Çiçekler Gönül Bahçesini Süsler”), “Adieu Mon Pays” (Juanito, ‘Gurbet’), “La Femme De Mon Ami” (Selçuk Ural, Juanito ve Gönül Yazar, “Arkadaşımın Aşkısın”), “Paris, Tu M’as Pris Dans Tes Bras” (Selçuk Ural, “Sensiz Yaşanmazmış”), “Les Filles De Mon Pays” (Sezer Güvenirgil, “Sevdim Sevildim”), “Chanter” (Mavi Çocuklar, “Deniz Kızı”), “Solenzara” (Selçuk Ural, “Kumsaldaki İzler”), “Aux Talons De Ses Souliers” (Başar Tamer, “Özlemekten Yoruldum”). /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Yapım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Belli dönemleri yansıtan sistematik arşiv çalışmalarına güzel bir örnek teşkil eden 3 CD’lik Geçmişten Günümüze Türk Müziği dizisi, müziğimizin 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadarki yapısını ve gelişim sürecini hem metinlerle hem de taş plak kayıtlarından seçilmiş önemli örneklerle dinleyicisine sunuyor. Genel koordinatörlüğünü Tekin Özertem’in, müzik danışmanlığını Yalçın Tura’nın yaptığı dizinin ilk CD’si “Aşk ve Hüzün”ün kitapçığında Tanzimat döneminde Türk müziğinin başına gelenler, Enderun’dan dergahlara, Mehterhane’den Muzika-yı Hümayun’a varıncaya dek Türk müziğinin eğitim kurumları, vb. ele alınıyor; ayrıca ‘fasıl’ ve ‘şarkı’ formları Hacı Mehmed Arif Bey, Şevki Bey, Şemsettin Ziya Bey, Tatyos Efendi, Bimen Şen gibi ustaların bestelerinin sesli kayıtları eşliğinde tanıtılıyor. “Kalplerden Dudaklara” başlıklı ikinci CD’de ise Hacı Arif Bey’den sonra ‘şarkı’ formunun hem Osmanlı’da hem de Cumhuriyet’teki gelişim seyri Zeki Arif Ataergin, Lem’i Atlı, Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk ve Selahattin Pınar gibi usta bestekarların eserlerinden seçilmiş bir repertuvarın sesli kayıtları eşliğinde ele alınıyor. Son olarak “Dersaadet’te Akşam” başlıklı üçüncü CD’de bilhassa ‘taksim’ ve ‘gazel’ formları hakkında açıklamalı metinler, Tanburî Cemil Bey, Hâfız Ahmed Bey, Hâfız Osman, Hâfız Sami, Hâfız Yaşar Okur gibi usta sazende ve gazelhanların sesli kayıtlarıyla beraber yer alıyor. Müziğimizin otantik geleneğini tanıyabilmek için son derece önemli bir dizi… /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Fazlı Arslan
Ankara: Atatürk Kültür Merkezi, 2007
Son birkaç yıldır ülkemizde İslam-Türk düşüncesi tarihinin parlak simalarının ürettiği klasik eserlerin çağdaş Türkçeye kazandırıldığına şahit oluyoruz. İbn Sina ve İbn Rüşd’ün külliyatlarının, İbn Arabî’nin Fütuhat-ı Mekkiyye’sinin Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere bugüne kadar Türkçeye tam tercümesinin yapılmadığı; Kınalızade Ali ve Muhyî-i Gülşenî gibi Osmanlı düşüncesinin önemli temsilcilerinin Cumhuriyet kültür hayatında neredeyse hiç tanınmadığı düşünüldüğünde yaşadığımız gelişmeyi bir ‘Rönesans’ olarak adlandırmak mübalağa olmayacaktır. Bu ay İslam-Türk sanat tarihinin en önemli eserlerinden biri ve Türk musiki tarihinin de en çok atıf yapılan metni olan bir şaheserin titiz bir neşrini tanıtmanın derin mutluluğunu yaşıyorum. 1216’da, bugün Azerbaycan sınırları içerisinde kalan Urumiye şehrinde dünyaya gelen Safiyyüddin Abdülmümin el-Urmevî, Bağdat’ın önemli ilim merkezlerinden biri olan Mustansıriyye Medresesi’nde tahsil görmüş, fıkıh, fizik ve matematik bilimlerinde derinleşmiş ve müzikoloji alanında zirve eserler vermiştir. Edebiyat ve hüsnühat sanatlarında da kendisini kabul ettiren Safiyyüddin, aynı zamanda döneminin musiki çevrelerinde adından övgüyle söz ettiren büyük bir icracı idi. Kitâbü’l-Edvâr adlı müzik teorisi kitabının dışında telif ettiği diğer önemli eseri de, 17 perdeli ses sistemini en esaslı ve ayrıntılı bir tarzda incelediği ve 1260’ların sonlarına doğru kaleme aldığı Risâletü’ş-Şerefiyye’dir. Müellif bu eserde birçok edvar kitabında zikredilen efsanelerle karışık astrolojik tariflere, düzensiz tasniflere, musiki-tıp, musiki-gök cisimleri ilişkisine, sayıların kutsallığı ve insan tabiatı üzerindeki tesirine yer vermemiştir. İlk ve son bölümleri hariç, eserin esas olarak ‘aralıklar’ (eb‘ad) mevzuu üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz. Hamdele, salvele ve kısa bir mukaddime ile başlayan eser beş bölümden oluşmaktadır. Sesin oluşumu, kulakla duyulması ve dağılımı gibi konulara ayrılan birinci bölümü, sayıların birbirlerine oranları ve ses aralıklarının uyumu gibi konuların işlendiği ikinci bölüm takip etmektedir. Müellif, üçüncü bölümde büyük, orta ve küçük aralıkların birbirleriyle toplanılıp çıkarılması hususlarını ele almıştır. Dördüncü bölümde büyük aralık tabakaları içerisinde cinslerin tertibi konusunu ele almış, tertip ettiği cinslerin oranlarını ve sayılarını zikretmiştir. Beşinci bölümde ise îkâ‘ ve devirlerinin oranları ve amelî olarak beste yapım bilgilerine yer vermiştir. Rauf Yektâ’nın kayıp tercümesi hariçte tutulursa, 730 yaşındaki bu eserin bugünün Türkçesiyle yayımlanan ilk tercümesini tahkikli orijinal Arapça metniyle beraber titizlikle hazırlayan Fazlı Arslan’ı tebrik eder, müzik tarihimiz üzerine çalışan araştırmacıları da bu güzel müjde ile selamlarım. /Cihat Arınç
Tavsiye Et