Türkiye dışarıda mesafe aldıkça, içeride sıkıştırılıyor. “Komşularla Sıfır Problem” siyaseti, ülkemizi Orta Doğu’nun en aktif oyuncusu haline getirdi. Artık Türkiye’yi hesaba katmadan ne Irak meselesine el atılabilir, ne Filistin veya İran’a. Irak’ta Sünni Arapları birleştiren ve siyasete dahil eden; Kürtleri aşırılıklardan sakındıran; Filistin’de Arap ve Yahudi “radikalleri” yaşayabilir bir barışa zorlayan; İran’la en yapıcı diyaloğu sürdürebilen tek dünya ülkesi Türkiye’dir.
Bölgesiyle barışık olmayı başarsa da, kendisiyle barışık olamayan Türkiye!
Bir yanda PKK terörü, diğer yanda “laikçi tedhiş”, iç barışı baltalıyor. Müslüman bir toplumun Cumhurbaşkanı, yurttaşlarının gözlerinin içine bakarak, kişisel ibadet alanına bile baskı yapılabileceğini söylüyor. Böyle bir baskının kime ve nasıl yarar sağlayacağı ise havada kalıyor. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın konuşması bu bakımdan özel bir tarihî değere sahip. Kişi veya parti hesapları ne olursa olsun, bu sözler Türk milletini tarihî derinliğine taşıyor.
Bu ayki dosya konumuz toplum ve şiddet. Modern toplum bir bakıma şiddetin ikiz kardeşi. Türkiye gibi, gelenekten kopan fakat modern de olamayan toplumlardaysa, şiddet tahammül sınırlarını aşıyor. Özellikle gelecekten ümit kesen gençlerin hem kahramanı, hem de kurbanı oldukları bugünkü şiddet dalgası ciddiye alınmalı. Toplumlar, şiddet yönelimlerini terbiye edebildikleri ölçüde yaşıyor.
SöyleşiYORUM’un Mayıs konuğu, Prof. Kurtuluş Kayalı. Kanayan bir yara, sızlayan bir vicdan. Yabancı dille konuşan ve yazan Türk düşünce adamının, her on yılda bir yön değiştirdiğini yakıcı bir üslupla dile getiriyor. İslamcılarımız da en az solcularımız kadar çeviri fikirlerle ayakta duruyor.
Fikri olmayanın, istikameti olmaz!
Paylaş
Tavsiye Et