Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Dünya Ekonomi > Pentagon ve petrolün jeopolitiği
Dünya Ekonomi
Pentagon ve petrolün jeopolitiği
Sohbet Karbuz
11 EYLÜL olaylarından sonra, petrolün ve petrol ekonomisinin geleceği hakkındaki tartışmalar şu üç gelişme üzerinde odaklandı: Birincisi, gaz koridoru konumundaki Afganistan ile dünyanın önde gelen petrol rezervlerine sahip olan Irak’ın ABD tarafından işgali. İkincisi, 2004 yılı başından itibaren Royal Dutch/Shell grubunun dört kere revizyon yaparak ispatlanmış petrol ve gaz rezervlerini %23 (4,47 milyar varil eşdeğeri petrol ve gaz) aşağıya çekmesi; ki şimdiye kadar dünya petrol tarihinde bu kadar büyük bir revizyona rastlanmamıştı. Üçüncüsü, Suudi Arabistan petrol rezervlerinin tahmin edilenden çok daha önce tükeneceğine dair yapılan açıklamalar. Bu arada petrol fiyatlarının uluslararası piyasalarda son 21 yılın en yüksek seviyelerine ulaşması, “acaba petrol gerçekten tükeniyor mu?” sorusunun gündeme gelmesine sebep oldu.
Günümüzde 82 milyon varile varan günlük petrol talebinin 2030 yılında 120 milyon varile ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bugünkü mevcut rezervler ve üretim kapasitesi ile bu talebi karşılamak mümkün değildir. Elbette ki teknoloji mevcut yataklardan elde edilen petrol yüzdesini artıracak, derin denizlerde ve daha alt katmanlarda bulunan konvansiyonel olmayan petrol devreye girecektir. Ama bunun gerçekleşmesi için en azından bugünkü fiyat düzeyinin korunması gerekir.
Petrol yenilenemeyen bir enerji kaynağıdır (en azından batılı bilim adamlarına göre) ve bir gün bitecektir. Şimdiye kadar yapılan yüzden fazla dünya konvansiyonel petrol kaynak miktarı tahmininin ortalaması 2 trilyon varildir. Amerikan hükümet kaynakları, uluslararası organizasyonlar ve bazı ekonomistler tarafından yapılan tahminler ise 3 trilyon civarındadır. Bugüne kadar üretilen toplam petrol 900 milyar varildir. Petrol talebinin yıllık en az %2,5 artacağı kabul edilirse, en kötümser olasılıkla 3, en iyimser olasılıkla 28 yıl sonra dünya petrol varlığının yarısını tüketmiş olacağız. O noktadan sonra arz telebi karşılayamayacak ve bugünkü fiyatlar grafiklerde ucuz fiyat dönemlerinden biri olarak kalacak. Yeni önemli petrol keşifleri mutlaka olacak; ama unutmamak gerekir ki, dünya petrol alanlarının keşif zirvesi 1964 yılındaydı ve o tarihten bu yana yıllık yeni petrol keşif sayısı azalmaktadır.
 
Petrolün Yeni Jeopolitiği
Üretim miktarı zirvesine yaklaştıkça, petrolün jeopolitiği gittikçe önemini artıran bir biçimde ülkelerin geleceklerine yansıyacaktır. İşte bu nedenledir ki, artan petrol talebinin nereden ve nasıl güvenli ve ucuz olarak karşılanacağı sorusu birçok ülkenin gerek açık, gerekse gizli gündemine girmiştir. Dünya petrol kaynaklarının ve dolayısıyla dünya petrol arzının önemli bir bölümünün İslam ülkeleri ile gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaşması ve son yıllarda Amerika’nın izlediği tavır, “dünyayı petrol savaşları mı bekliyor?” sorusuna yol açmaktadır.
Amerika bugün dünyada üretilen her dört varil petrolden birini tüketen tek ülkedir ve petrol ihtiyacının yaklaşık %55’ini ithal etmektedir. Bu rakamın önümüzdeki 20 yıl içinde %70’e çıkması beklenmektedir. Dolayısıyla ABD’nin iki kolay çözümü vardır: Ya petrol ihtiyacını kısacak ya da askerî yolla petrolünü temin edecek. Amerika halen 120’den fazla ülkede askerî varlığını sürdürmekte ve 46’dan fazla ülkede askerî üs bulundurmaktadır. Bu üslerin petrol alanlarına yakınlığı, Pentagon’un global petrol koruma servisi görevini de mi üstlendiği kuşkusunu akla getirmektedir.
Afganistan ve Irak’ın işgali; ABD’nin, petrol ve doğal gaz kaynaklarını güvence altına alma, bölge üzerinde stratejik hakimiyet kurma, İngiliz ve Amerikan şirketlerine yatırım ve kazanç yolu açma, petrol ihraç eden ülkeleri petrolü euro ile satma isteğinden caydırma hedeflerinden kaynaklanmaktadır. Amerikan dolarının uluslararası para birimi özelliğini yitirmesi demek, Amerikan ekonomisinin çökmesi demektir ki; bu, dünya ekonomisi için de büyük bir krizin habercisidir. Irak petrolü işgalden önce euro ile satılıyordu. Euro ile petrolü satmaya hâlâ sıcak bakan iki ülke var: Venezüella ve İran.
Petrol kaynaklarını güvence altına almak için yalnızca petrol kuyularını ve boru hatlarını korumak yetmez; rakip olan diğer ülkelerle mücadele etmek de gerekir. Çin ile Rusya bu hareketlilikte pek yer almıyor gibi görünseler de, ileride Amerika ile petrol ithalatında yarışacak ve ona rakip olacaklardır. Çin’in, Sudan’da ve daha birçok Orta Doğu ülkesinde yaptığı yavaş fakat emin hamleler genelde gözden kaçmaktadır. Rusya ise bir taraftan Avrupa ve Asya’ya gaz satma ve yeni boru hatları inşa etme projelerine konsantre olurken, diğer taraftan Hazar bölgesinde kaybetmeye başladığı etkisini yeniden kazanmaya çalışmaktadır.
Petrolün ve petrol ekonomisinin geleceği, günümüzdeki jeopolitik santranç tahtası üzerindeki hamlelerin ileride nasıl yapılacağına bağlıdır. Petrole bağlı ekonomik yapılarını devam ettirmek isteyen petrol yoksunu ülkeler, bu ihtiyaçlarını gidermek için petrol zengini ülkelere her türlü baskıyı sürdürecektir. Bu arada Pentagon’un, Amerikan dış politikası ile petrol şirketleri üçgeninde paranın izlediği yönü takip etmesi de, “kim, neyi, niçin, kimin adına, ne menfaatle yapıyor?” sorularına ışık tutması açısından önemlidir.
Ülkemiz petrol açısından pek zengin olmadığından, petrol ihtiyacımızı ithalatla karşılamaktayız. Türkiye’nin ispatlanmış petrol rezervi 300 milyar varildir. 1971 yılında ham petrol ihtiyacımızın %39’unu kendi kaynaklarımızdan karşılarken, %61’ini ithal etmişiz. Bu durum giderek kötüleşmiş ve artan talep nedeniyle 2003 yılında ham petrol ihtiyacımızın %91’ini ithalatla temin etme noktasına gelmişiz (petrol ürünleri ithalatı ise talebin %26’sı). Yani bugün Türkiye neredeyse tamamen dışa bağımlı durumdadır. Dolayısıyla enerji politikalarımızın gözden geçirilmesi ve yeni stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Güney ve doğu sınırlarımızda ileriki yıllarda hareketliliklerin yaşanması ihtimali yüksek olduğundan, silahlı kuvvetlere de enerji güvenliğinin sağlanması konusunda, en azından stratejik planlama noktasında önemli görevler düşmektedir.
Ülkelerin ileride meydana gelebilecek muhtemel kalıcı bir kriz sırasında ayakta kalabilmeleri, şimdiden bu ihtimalleri ne derece düşünüp uzun vadede nasıl politikalar izleyeceklerine bağlı olacaktır. Organik tarım, petrol tasarrufu, ithalat güvenliği, kendi topraklarında bulunan enerji kaynaklarının çıkarılması ve kullanılması, sanayinin adaptasyonu, ulaşımda petrole olan bağımlılığın en aza indirilmesi izlenmesi gereken yollardan yalnızca bazılarıdır.

Paylaş Tavsiye Et